Hint Alt Kıtası, 2. Dünya Savaşı’nın ardından İngilizlerin bölgeden ayrılma kararını duyurmasıyla eşine rastlanmadık bir sürece tanıklık etti. Yüzyıllarca tek bir devletin çatısı altında yaşayan iki millet; Müslümanlar ve Hindular ‘’İki Ulus Teorisine’’ göre ayrıldı ve bu kapsamda Müslüman milleti yeni kurulan Pakistan’a Hindu milleti ise Hindistan’a bir göç hareketi başlattı. 1947 yılına dek beraber yaşayan iki milletin ayrışması, aralarında sonlanmayacak bir miras kavgasının da fitilini ateşledi. Pakistan, bağımsız bir devlet olarak gözlerini açtığında ise en büyük düşmanı Hindistan’ı yanı başında buldu ve ülkenin gerek dış politikasını gerekse de güvenlik politikalarını Hindistan’ın adımlarını yakından izleyerek inşa etti.
Hindistan ile Pakistan hürriyetlerine kavuşmalarının ardından çok sayıda çatışmanın yanı sıra 1965 ve 1971 tarihlerinde iki kez fiilen savaştılar. Fakat 1974 yılında Hindistan’ın Rajastan Çölü’nde ‘’Gülümseyen Buddha’’ ismini verdiği nükleer silah denemesi o güne dek süregelen mücadelenin çehresini değiştirdi ve Pakistan kanadında nükleer silah elde etme isteği/zorunluluğu meydana getirdi.
‘’Ot yemek pahasına bir atom bombası üreteceğiz’’
Hindistan’ın uyguladığı nükleer testlerin ardından dönemin Pakistan Devlet Başkanı Zülfikar Ali Butto, bunları Pakistan’ın güvenliği için açık bir tehdit olarak değerlendirdi. Butto’nun, ‘’Hindistan ile bin yıllık bir savaşa giriyoruz ve ot yemek zorunda dahi kalsak bir atom bombası yapacağız.’’ sözleri bu gelişmelerin ardından söylendi ve tarihe mal oldu. Pakistan 1976 yılı itibariyle nükleer araştırmaları merkezini kurdu. Süreci büyük bir ketumiyet içerisinde devam ettiren Pakistan, çalışmalar esnasında resmi olarak elde edemediği birçok malzemeyi özel şirketler aracılığıyla tedarik ediyordu. Bu süreçte Pakistan İstihbarat Teşkilatı da (Inter-Services Intelligence, ISI) Avrupa’nın pek çok noktasına gönderdiği personeliyle nükleer teknoloji edinimi, nükleer materyal temini ve uranyum zenginleştirme bilgilerinin elde edilmesi için faaliyetler yürütüyordu. Avrupa’daki Pakistan büyükelçilikleri aracılığıyla kurulan ilişkiler ağına ‘’Özel İşler Organizasyonu’’ adı konmuştu.
Abdul Kadir Han
Pakistan’ın nükleer silah üretme süreci anlatılırken Abdul Kadir Han ismine ayrıca bir parantez açılması gerekir. İngiltere doktoralı, nükleer fizikçi Abdul Kadir Han Hollanda’da uranyum zenginleştirme şirketi Urenco’da çalışırken 1976 yılında ülkesine döndü ve Pakistan’ın nükleer programının kaptan köşküne oturdu. Kadir Han, ülkesinin nükleer silaha sahip olmasında teknik donanımıyla hizmet etmekle kalmayıp; Avrupa ülkelerinden gizli bazı nükleer veri ve bilgileri de ülkesine kaçırdı. 1998 yılında kendisi öncülüğünde gerçekleştirilen nükleer testlerin sonrasında ‘’Pakistan Ulusal Kahramanı’’ ilan edildi.
Kadir Han ileriki yıllarda Libya, Kuzey Kore ve İran’a kanunsuz yollardan Pakistan dizaynı nükleer yakıt zenginleştirici santrifüj cihazlarını ve birtakım nükleer bilgileri satmakla suçlandı. Han ileriki yıllarda kendisine doğrultulan suçlamaları kabul ederek özür diledi.
1998 Chagai testi
Hindistan’ın 1998 yılının 11-13 Mayıs tarihleri arasında 5 nükleer test gerçekleştirmesinin ardından Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, “Güvenliğimiz ve tümbölgeninbarış ve istikrarı ağır bir tehdit altına girdi. Gereken müzakerelerin ve sürecin dikkatlice incelenmesinden sonra stratejik dengeyi yeniden kurma kararını aldık. Nükleere başvurmamız, ulusal savunmamız adına alınmış̧ bir karardır.” şeklinde konuştu. Bu açıklamaların ardından Pakistan, 28 Mayıs 1998 tarihinde Belucistan eyaletinin Chagai bölgesinde tarihindeki ilk nükleer testleri yaptı. Pakistan başta komşusu Hindistan olmak üzere tüm dünyaya nükleer bir güç olduğunu ilan ederken bu teknolojiye sahip ilk Müslüman devlet olma unvanının da sahibi oldu. Testlerin gücü ve sayısı hakkında çok çeşitli iddialar ortaya atılmakla birlikte; kabul gören düşünce 6-13 kiloton civarında bir patlamanın gerçekleştirildiğiydi. Abdul Kadir Han, 2009 yılındaki bir röportajı sırasında atom bombasını 1984 yılında elde ettiklerini ancak uluslararası tepkilerden çekindikleri için duyurmadıklarını belirtti.
Chagai testi şüphesiz ki Pakistan devletinin ve ulusunun kararlılığı sayesinde gerçekleştirildi ancak süreç aktarılırken Çin’in desteklerine de değinmekte fayda var. O tarihlerde Çin, Pakistan’a zenginleştirilmiş uranyum kullanılarak test edilmiş bir tasarım verirken Pakistanlı bilim adamlarını da kendi nükleer testlerine dahil etti. Pakistan, nükleer için gerekli olan füzeleri Çin’den tedarik etti.
Pakistan’ın nükleer kalkanı
Pakistan nükleer teknolojiyi elde etmesiyle birlikte Hindistan karşısında sahip olduğu dezavantajların (nüfus, ekonomi) ihmal edilebilir hale gelmesini sağladı. İki devlet, birbirlerini caydırmak için ellerinde tuttukları nükleer silahlara rağmen 1999 yılında Kargil tepelerinde savaşa tutuştu ve bölge nükleer bir savaşın eşiğine geldi. Uluslararası toplumun araya girmesiyle sonlanan savaşın ardından dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, Güney Asya’yı ‘’dünyadaki en tehlikeli yer’’ olarak nitelendirdi.
Pakistan’ın elindeki nükleer silahlar içerdikleri ateş gücünün yanı sıra bölgesel ve küresel düzeyde politik çıktılar meydana getirdi.Pakistan’ın nükleer testleri ülke içerisinde geniş bir yankı uyandırdı. Ülkede yaşayan pek çok etnik grup Hindistan’a cevap niteliği taşıyan nükleer denemelerin ardından Pakistanlı kimliği altında bütünleşerek ortak bir milli gurur yaşadı.
Pakistan’ın nükleer silaha kavuşması, ülke içinde duyulan memnuniyet hissinin aksine dışarıda pek çok devletin özellikle de batılı devletlerin yoğun tepkilerine neden oldu. Batılı uluslar, Pakistan’ın atom bombasını ‘’İslamicBomb’’ olarak nitelediler. Hindistan’a gösterilen tepkiden çok daha fazlasına maruz kalan Pakistan, amaçlarının Hindistan tehdidinden korunmak olduğunu anlatmayı denedi. Pakistan aleyhine yürütülen olumsuz kampanyalarla ilgili Müslüman devletler yorum yapmaktan kaçındılar.
Nükleer silahların önlenmesi antlaşması ve Pakistan’ın güncel nükleer durumu
Pakistan, 1968 yılında imzaya açılan Nükleer Silahların Önlenmesine İlişkin Antlaşma’yı (Non-ProliferationTreaty, NPT) Hindistan ve İsrail ile beraber hiç imzalamayan üç ülkeden birisidir. NPT’nin temelinde; silahsızlanma, yayılmanın önlenmesi ve nükleer enerjinin barışçıl doğrultuda kullanılması yer alır. Pakistan, Hindistan’ın nükleer tehdidini ve antlaşmaya imza koymamasını gerekçe göstererek kendi nükleer programının engelleyecek olan antlaşmayı kabul etmez. Ekonomik, politik ve askeri alanlarda uygulanan tüm ambargolara göğüs geren Pakistan’ın bugün gelinen noktada yaklaşık 160 nükleer harp başlığına sahip olduğu tahmin ediliyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün 2020 raporuna göre, Pakistan en çok nükleer başlığa sahip olan 6. ülkedir ve ezeli rakibi Hindistan’ın önünde konumlanır.
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi