İster insanlı uçuşlar veya bir şekilde uçan teröristler isterse küçük İHA/dronlar olsun, hava savunma sistemlerinin ve sınır güvenliğinin çehresini değiştirecek boyutlara gelmeye başladılar.
PKK’lı 4 teröristin İskenderun’da terör eylemi yapmak amacıyla sınırdan “paramotor” kullanarak sızması, sınır güvenliği ve hava savunması açısından yeni bir boyut oluşturuyor. Aslında paramotorlu uçuş geleneksel veya konvansiyonel bir hava tehdidi teşkil etmediği gibi, hava savunma unsurlarının alanına da girmiyor; zira uçan bir platform olmadığından, teknik olarak bir hava tehdidi olarak değerlendirilemez. Burada sadece uçan bir insan söz konusu ve sistem, üstünde taşıdığı bir paraşüt ve arkasında bulunan dört zamanlı bir motordan ibaret.
Paramotor teknik olarak hava tehdidi olmasa da netice olarak havadan gelen bir tehdit. Diğer yandan, geçtiğimiz günlerde İngilizler, kollarına roket motorları takmış uçan adamların/askerlerin denizde bir tekneye müdahale videosunu yayımlayarak tüm dünyaya yeni bir silah sisteminin, daha doğrusu taarruz şeklinin operasyonel hale gelmek üzere olduğunu gösterdi. [1] “Man-style jet suits” olarak adlandırılan sistem, terör örgütlerinden ziyade, şimdilik sadece orduların erişebileceği bir teknoloji. Bununla birlikte “uçan insanlar” teknolojisinin yavaş yavaş yaygınlaştığı da bir gerçek. Mesela Dubai’de A380 yolcu uçağının yanında uçan kanatlı adamların görüntüleri hafızalardaki tazeliğini koruyor.
Havadan gelen terör ve hava savunma tehdidi ne Türkiye ne de Ortadoğu coğrafyası için yeni bir şey. Geçmişte yine paramotor ile sızmaya çalışan bir PKK’lının 500 metre irtifada vurulduğu çeşitli medya organlarında yazılmıştı. Güneydoğudaki çeşitli illerimizde PKK’nın küçük dron/İHA’lara el yapımı patlayıcı (EYP) takıp binalara saldırdığına dair haberleri hepimiz hatırlıyoruz. Bu haberlerin kimisine düşürülen dronların görüntüsü de eşlik etmişti.
Diğer yandan, 2019-2020 yılları, hava savunma füze ve radar sistemlerinin, hatta bütünüyle hava savunma şemsiyesinin, yeterince bütünleşik ve her hız, ebat ve irtifadaki tehdide karşı koyacak kapasitede olmadığı zamanlarda ne derece aciz kalabildiğinin de örnekleriyle dolu. İskenderun’daki paramotorlu teröristlerle kıyas edilemez olsa da, Suudi Arabistan’da milli petrol şirketi Aramco’nun Abkayk tesislerine gerçekleştirilen saldırı ile Suriye’de Rusya’nın kullandığı Hmeymim hava üssüne yapılan saldırılarda, Patriot PAC-3, S-300, S-400, Pantsir, Tor M2 vb. çok sayıda Amerikan ve Rus sofistike hava savunma sisteminin seyir füzeleri karşısında etkisiz kaldığını gördük. Yani ister insanlı uçuşlar veya bir şekilde uçan teröristler isterse küçük İHA/dronlar olsun, hava savunma sistemlerinin ve sınır güvenliğinin çehresini değiştirecek boyutlara gelmeye başladılar.
Daha önce ABD, İngiltere, Fransa koalisyonunun, kimyasal silah ürettiği iddiasıyla 2018’de Suriye’de Esed rejimine karşı yaptığı seyir füzesi saldırısı, büyük orduların gelişmiş seyir füzeleriyle yapılmıştı (Tomahawk, SCALP-EG vb.). Vurulan hedeflerin ne derecek kritik veya vurmaya değer olduğu çok tartışılsa da, isabet açısından (Rusların dezenformasyonuna rağmen) bu saldırıların yüzde 90’nın üzerinde bir oranda başarılı olduğu ve yine hava savunma sistemlerinin başarısız olduğu ortaya çıktı. Fakat burada büyük ülkeler ve gelişmiş füzeler söz konusuydu. Dolayısıyla bu saldırılar konumuz açısından tam bir örnek teşkil etmiyor. Fakat Aramco rafinerisine saldıran dron ve seyir füzeleri veya Hymeymim’e saldıran İHA/drondan bozma patlayıcı yerleştirilmiş el yapımı İHA’lar, çok daha basit ve düşük teknolojiler olmasına rağmen, hava savunma sistemleri yine de aciz kaldı. Sonuçta Husilerin İran teknolojisi barındıran seyir füzeleri ve aslen SİHA olmadığı halde bomba takılmış İHA veya dronları Patriot sistemini aşmayı başardı (Husi Quds-1 seyir füzesi İran Soumar füzesinin kopyası, o da Rus KH-55’in teknolojisini barındırıyordu). Aynı başarıyı veya savunma açısından başarısızlığı, muhaliflerin üsse yaptığı ilk saldırılarda Hmeymim-Suriye’deki Rus hava savunma sistemlerinde de gördük. Sonradan Rusya bölgeye çok sayıda alçak irtifa hava savunma sistemi (Pantsir), radarlar ve top sistemleri yığarak gerekli tedbirleri aldı.
Her üç saldırı da gösterdi ki ne kadar gelişmiş hava savunma füze sistemine sahip olursanız olun, bütünleşik ve boşluksuz bir radar örtüsüne sahip değilseniz (Suudi örneği), hava savunma sisteminiz tam bütünleşik değil ise (Rus örneği) ve her ayrı tehdide ve ayrı irtifaya hitap edecek kademeli bir hava savunma şemsiyeniz yoksa, elinizdeki füzenin kabiliyeti bir noktaya kadar işe yarayacak, tam koruma sağlamayacaktır. Dolayısıyla ister uçan adamlar isterse küçük drondan bozma “yalancı SİHA’lar” olsun bütün bunlar, hava savunma veya havadan gelen tehditlere karşı savunma sistemlerinin çehresini, konseptini ve belki de ileride doktrinini değiştirecek.
Buraya Suriye’de Bahar Kalkanı harekatında, Libya’da ve son olarak Azerbaycan’da Türk yapımı Baykar Savunma/Bayraktar TB-2 ve TUSAŞ ANKA-S’nin başarılarını da ekleyebiliriz. Çünkü onlar da sofistike hava savunma sistemlerini bastırarak SEAD (hava savunma/yakın hava desteği) görevi gördüler ve yeni bir oyun değiştirici olduklarını dünyaya ispatladılar. Ayrıca tankları ve zırhlı araçları vurarak, yeni tanksavar silahı olarak biraz abartarak söylemek gerekirse A-10 Thunderbolt’un tahtına göz diktiler. Öte yandan, Azerbaycan’da devam eden savaşta Harop ve Harpy taarruzî SİHA’ları veya medyada bilinen isimleriyle kamikaze dronları ile S-300 gibi yüksek irtifa hava savunma sistemlerinin dahi imha edildiğini gördük. Ermenistan’ın S-300PS modeli hava savunma sistemi önce Azerbaycan taarruzî SİHA’ları, sonra da (bazı savunma çevrelerinin iddiasına göre) kalan bataryalar kısa menzilli balistik füzeler ile imha edildi (bu konuda da bizim BORA füzesinin muadili olan LORA füzesi fail olarak gösteriliyor). Ayrıca Türkiye’de de Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret AŞ’nin (STM) geliştirdiği Togan, Kargu ve Alpagu adlarında taarruzî İHA’lar olduğunu da belirtmek gerekir.
Fakat konumuz itibarıyla gelişmiş SİHA’lardan bahsetmiyoruz. Çünkü örneğin TB-2 dünyanın en gelişmiş ve başarılı taktik SİHA’larından biri ve ANKA-S de uydu kontrollü ve en başarılı MALE sınıfı SİHA’larından. Bu analizde basit, ucuz ve düşük teknoloji içeren cihazlardan veya uçan insanların sınırdan sızması sebebiyle değişen şartlardan bahsediyoruz.
Gerek küçük İHA’dan bozma SİHA’lar, yani el yapımı bomba eklenmiş dronlar gerek taarruzî İHA’lar veya paramotorla uçan teröristler, yani TB-2, ANKA-S, Rapier vb. yüksek teknoloji içermeyenler dahi artık çok tehlikeli hale gelmiş durumdalar. Çünkü bu saydıklarımızın tamamı uçakların çok daha altında, çok alçak irtifadan uçtukları için radar örtüsünün altında kalmaktadırlar. Bu yüzden çok alçak irtifa radar örtüsü, yüksek enerjili lazer sistemleri, KORKUT ve benzeri çok namlulu yüksek ateş gücüne sahip hava savunma top sistemleri, dronsavar silahları gibi sistemler önem kazanmıştır ve yaygınlaşmak zorunda kalacaktır. Başka bir ifadeyle, bu tehditleri Siper, S-300/400, Patriot, SAMP-T gibi sistemlerle vurmak neredeyse imkânsız: Tank topu ile havadaki futbol topuna ateş etmek gibi.
Yukarıda bahsedilen sofistike hava savunma sistemleri eskiden hava savunma unsurlarının belkemiğini oluştururken, bu çok alçak irtifaya hitap edenler de gitgide stratejik bir boyut kazanacaktır. Özellikle yönlendirilebilen lazer silahları ve çok alçak irtifa tarama radarları, tesis koruma sistemleri vb. neredeyse kimyasal silah yüklü bir dron veya S-300 sistemini vuran bir taarruzî İHA, bir balistik füze veya seyir füzesi kadar önemli tehdit olarak görülmeye başlanacak. İşin maliyeti ise ayrı bir boyut. 200 dolarlık Hizbullah dronunu 1 milyon dolarlık tek bir Patriot füzesiyle vurmak zorunda kalan İsrail çok müşahhas bir örnek olarak aklımızda.
Paramotora dönersek, 5 kilometre irtifaya çıkabilse bile genelde 200-300 metre irtifadan uçan bu cihazı radarla tespit etmek neredeyse imkânsız. Üstelik dağları, vadileri kullanabilir, yani radar örtüsünün altında uçabilir. ASELSAN yapımı ASKARAD sistemini kullanan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ise bu radarı, yapılış amacına uygun şekilde, düşman topçu ve havanlarının yerini tespit için kullanmakta. İnsan tespiti, yani sınır güvenliği için ise ASELSAN ACAR kara gözetleme radarı var. Ayrıca sınır birliklerinde yine insan tespiti için METEKSAN Retinar PTR-X çevre gözetleme radarı kullanılıyor; ama adı üstünde “kara gözetleme”. Dolayısıyla bu radarlar paramotor tespiti için kullanıldığında asli işini yapamayacaktır. Bu nedenle, insanlı ve insansız ISR faaliyetleri, yani istihbarat, gözlem, keşif ve veri kıymetlendirmesi ile bir nebze daha uyanık kalınabilir.
Diğer yandan, çok alçak irtifa hava savunma şemsiyesi kurulması, tüm ülkeler gibi Türkiye’nin de gündeminde. Hisar-A, Hisar-A+ ve Hisar-O bunun için üretildi. Ancak bunlar uçak, seyir füzesi ve SİHA’ları hedeflese de meselenin küçük ve basit dronlarla yapılan saldırı boyutu da başka bir tehlike olarak duruyor. Yüksek enerjili lazer sistemleri -ki ASELSAN, TÜBİTAK-SAGE ve ROKETSAN’ın bu konuda çalışmaları var- belki çözüm olabilir. Örneğin ROKETSAN’ın ALKA yönlendirilmiş enerjili silah sistemi Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı’nda (IDEF-19) tanıtıldı. İHA/dronlara karşı hem lazer hem de elektromanyetik müdahalede bulunabiliyor. 500 metre lazer, 1 kilometre elektromanyetik tahrip, 4 kilometre ise elektromanyetik karıştırma menzili var. Ancak görüldüğü gibi, bu bile, insan gözü paramotorla uçan adamı görmediği zaman etkisiz kalacaktır. Dolayısıyla bu tip tehditlerle mücadelede yüksek teknolojiye rağmen ISR/istihbarat önem kazanmakta. Çünkü zaten tespit edilen paramotorlu bir saldırgan piyade tüfeğiyle bile etkisiz hale getirilebilir.
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi