Orta Doğu’da söz sahibi olmak için çabalayan Rusya, kendi topraklarındaki radikal hareketleri engellemek için “Laissez Jihad” olarak tanımlanan döngüsel bir politika geliştirdi. Yapılan araştırmalar, Rusya’nın radikalliğe sebep olacak ortamı oluşturmasının ardından, ortaya çıkan hareketi ve hareket sahiplerini geri dönüşü olmayan bir imhaya sürüklediğini gösteriyor.
Akdeniz’in doğu sahillerindeki geniş arazi veya Levant olarak adlandırılan bölgede ortaya çıkan DAEŞ terör örgütüyle ilgili ülkeler, “çıkar” veya “muhafaza” odaklı politikalar yürüttü ve yürütmeye devam ediyor. Çıkar ve muhafaza kavramları üzerinden düşünüldüğünde, Rusya’nın çok yönlü bir politika izlediği ve hatta yer yer oluşturduğu nedenlerle, sonuçları belirleyerek halkı “kaçınılmaz bir döngüye” sürüklediği söylenebilir.
Kuzey Kafkasya bölgesindeki Rus yayılmacılığına karşı yürütülen ve dini değerlerle perçinlenen etkin bağımsızlık mücadelesi 19. yüzyıla kadar tarihlenmektedir. 2007’de Dokko Umarov tarafından Kuzey Kafkasya’da kurulan Kafkasya Emirliği, Rus yayılmacılığına karşı mücadelede dini motivasyon kaynaklı güncel sayılabilecek örneklerden biridir. 2014’te kurulan DAEŞ terör örgütü, kuruluşundan itibaren Kafkasya Emirliği’nin desteğini almak için çabalasa da önceden el-Kaide ile iş birliği bilinen Kafkasya Emirliği, DAEŞ’in birleşme çabasına karşı direndi. Ancak birleşime muhalefet eden liderlerin başında gelen Ali Ashab Kebekov’un ölümünden sonra Kafkasya Emirliği ikiye ayrıldı. DAEŞ terör örgütüne katılmak isteyenler ve Kebekov ekolünü devam ettirenler şeklinde oluşan iki grupta, DAEŞ yanlıları nihai hedefe ulaştı ve 21 Haziran 2015’te kimliği belirsiz bir DAEŞ militanının ses kaydıyla; Çeçenistan, Dağıstan, İnguşetya, Kabardin-Balkar, Karaçay-Çerkes bölgesindeki cihatçıların onayıyla, Kafkasya Emirliği’nin DAEŞ terör örgütü bünyesine dahil olduğu ilan edildi.
Rusya için Kafkasya Emirliği, DAEŞ’ten daha büyük bir tehditti. Rusya DAEŞ terör örgütünü bölgesel ve geçici bir tehdit olarak görürken, Kafkasya Emirliği’ni tarihsel mücadeleyi devam ettirebilecek bir güç olarak görüyordu. Fiilen bir toprak elde edemeyen Kafkasya Emirliği’nin etkisini tamamen kaybetmesinin ardından bölgedeki radikal hareketler son bulmadı.
Rusya’nın Laissez Jihad politikası
Doç. Dr. Ahmet Keser’in Latince “Laissez passer laissez pugnare” (Bırakınız gitsizler, bırakınız savaşsınlar) sözüne atıf yaparak kullandığı Laissez Jihad terimi kısaca; Rusya’nın radikal gençleri bilinçli bir şekilde, Levant bölgesine göçe zorlamasıdır. Rusya, Laissez Jihad politikasıyla iç güvenliğini sağlamayı hedeflemektedir.
Kuzey Kafkasya’daki radikal kişilerin DAEŞ’e katılımını etkileyen çeşitli faktörler var. Bunlardan ilki Rusya’nın, Kuzey Kafkasya halkına sunduğu hukuksuz ortam olarak kabul ediliyor. Kuzey Kafkasya’da işlemeyen demokratik düzen, radikal unsurların bölgede hakim olmasına olanak sağlıyor. Rus-Çeçen savaşının ardından Kuzey Kafkasya bölgesinde artan Selefilik etkisi yadsınamayacak bir sonuçtur. Selefilik ve farklı ayrıştırıcı tutumlar ile Kuzey Kafkasya halkının yönetimden uzak tutulması, radikal unsurlara eğilimin önde gelen sebepleridir.
“DAEŞ’in faaliyetlerine katılmak için Orta Doğu’daki bir savaş bölgesine gidin.”
Rusya’da, Müslüman ve Rusya’ya karşı cihat hareketi yürütmüş olan gençler, ülkeyi terk etmeye mecbur bırakılıyor. Rusya’nın Laissez Jihad politikası kapsamında, belirlediği gençlerle bir anlaşma yaptığı biliniyor. Mimlenen gençlerle görüşen Rus otoritelerin, pasaport ve para desteğiyle ülkeyi terk etmelerini teklif ettiği muhtelif kişiler tarafından açıklanmıştı. Teklifi kabul edenlerle yapılan görüşmeler ile söz konusu politika teyit edilse de bugüne kadar Rusya tarafından herhangi bir doğrulama yapılmadı. Konuya dair en güncel doğrulama ise 2020 Haziran ayının sonlarında, Vladikavkaz bölgesinde radikal örgütlerle bağlantısı olduğu tespit edilerek yakalanan şahıslara verilen tepkidir. 30 Haziran’da TASS haber ajansında yayınlanan habere göre Rus yetkililer tarafından, Rus Federal Güvenlik Servisi’nin tutukladığı şahıslara “DAEŞ’in faaliyetlerine katılmak için Orta Doğu’daki bir savaş bölgesine gidin.” denildi.
Güncel örneklerin dışında bahsedilen zorlamaya maruz kalan Akhmed Dengayev, 2016’da verdiği bir ropörtajda yaşadığı süreci ayrıntılı bir şekilde anlattı. Dengayev tarafından verilen bilgilere göre, belirlenen gençler FSB ile bir anlaşma yapıyordu. FSB’ye karşı savaşmayacaklarını teyit eden radikal gençler, bunun karşılığında tutuklanmayacakları yönünde bir anlaşma imzalıyordu. Orta Doğu’ya gittikten sonra geri dönmeleri imkansız olan gençler, dönebilmeleri halinde hapis cezasına çarptırılarak etkisiz hale getiriliyordu.
Rusya’dan Orta Doğu’ya giden gençlerin geri dönmesi neredeyse imkansız olmakla beraber, geri dönüşleri tamamen bitirmek adına Rusya’nın aldığı bir önlem elbette var. Rusya’nın Laissez Jihad politikasındaki aşamalardan biri de giden radikal gençlerin gittikleri yerde imhasını gerçekleştirerek politikayı istikrarlı bir hale getirmektir.
Kuzey Kafkasyalı radikallerin, DAEŞ bölgesine gitmesinde çeşitli etkenler var. Konuya dair faktörlerden biri, DAEŞ bölgesinde savaşmayı öğrenerek Kuzey Kafkasya’daki cihat faaliyetlerini güçlendirme fikridir. Bunun hesabını yapan ve radikal örgütlerin, Kuzey Kafkasya’ya etki ederek otoriteyi sarsacağını öngören Rusya Laissez Jihad politikasını “istikrarlı bir imha” üzerine inşa etmiştir.
Rusya’da İslamofobi yok mu?
Rusya, İslamofobiyi Batı’ya mal ederek Rus yönetiminde böyle bir durumun olmadığını iddia etse de yaşanan hadiseler ve elde edilen veriler bunun tersini göstermektedir. Bu duruma bir örnek olarak Rus basınının tutumu gösterilebilir. Rus basınında Müslümanlardan bahsedilirken defaatle “milyonlarca” veya “on binlerce” gibi sözcüklerin kullanıldığı görülür. Buradaki amacın “çok hızlı bir şekilde yayılan İslam” fikriyle Ruslar arasında bir korku yaymak olduğu düşünülmektedir. 2010-2018 yılları arasında Rus gazetelerindeki “İslam ve Müslüman” kelimeleri çevresinde yapılan kavram analizi sonucunda, bu sözcüklerden sonra en çok kullanılan kelimenin “Radikal” kelimesi olduğu tespit edilmiştir. Moskova polisinin Müslüman kişilere karşı hukuk dışı tutumu ise durumu ortaya seren farklı bir örnektir.
Sonuç olarak Rusya’nın, eskiden beri Kuzey Kafkasya’daki radikalleşmeyi engellemenin aksine, buna ortam hazırlayan tutumlarını sürdürdüğü görülmektedir. Hukuksuz ortam sonucunda radikalleşen kişilerin terör bölgelerine gönderilmesi ve burada imha edilmesi olarak tanımlanan “Laissez Jihad” politikası, Rusya’nın Kuzey Kafkasya halkını sürüklediği bir döngünün ürünüdür. Bu politikayla tehdit olarak gördüğü şahısları sınır dışı eden Rusya’nın, DAEŞ’deki Kafkasyalı yabancı savaşçılar üzerinden bölgeye müdahale hakkı iddia etmesi ise meselenin farklı bir sonucudur.
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi