Kavitasyon Tüneli’nin açılışında konuşan SSB Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir; yerli üretimin ehemmiyetinden ve katma değerin bu husustaki ehemmiyetine vurgu yaptı.
“Belli bir seviyenin üzerine çıkmak istiyorsanız taklidin üzerine geçmeniz lazım”
Üretimde taklidin önüne geçilmesinin öneminden bahseden Demir, “Savunma sanayiimiz son yıllardaki atılımlarıyla dikkat çekiyor, yerli ve milli kavramlarının ülkemizin gündeminde daha da yer etmesi konusunda öncülük ediyor. Biz yerli ve milli kavramlarını sık sık kullanıyoruz. Bunların içeriğine daha çok değinmek istiyorum. Yerli üretim, yurt içinde üretilen ürünlerdir ama burada tasarım konusu ve beyin emeği konusu çok önemli. Sanayicilerimizin genelde bir şeyi yapmakla ilgili ilk başvurdukları, belki bir modeli taklit etmektir. Bunun kendi içinde bir değeri var. Çin, Japonya ve Kore’deki kalkınma modellerinin temelinde ilk adım bu olarak belirlendi ve bunlar çok normal şeyler. Ama belli bir seviyenin üzerine çıkmak istiyorsanız bir anlamda artık taklidin üzerine geçmeniz lazım.” şeklinde konuştu.
Yerli üretimi benzeştirerek yapabilirsiniz ama bir şeylerin önüne geçmek istiyorsanız; eğer ‘know how’dan ‘know why’a geçmek istiyosanız, bir şeyin nasıl yapıldığından öte niçin yapıldığını anlamak istiyorsanız ve niçin yapıldığını anladığınız zaman çok daha ileri ürünler çıkarabilirsiniz. Bunun da yolu araştırmaktan, çözmekten, deneyimlemekten geçer. Kavitasyon tünelimiz bu anlattıklarımın bir parçası. Bir araştırma yaparken, yeni fikirler ortaya koyarken, mühendislikte çalışmalar yaparken analizlerimizi yaparız, modellememizi yaparız, denklemlerimizi çözeriz, ardından testlere geçeriz. Eğer testlerimizi yapamıyorsak veya testlerimizi başka yere gönderiyor isek bilgimizin hepsini o testleri yapan yere boca etmiş oluyoruz ve bu konuda da büyük bir kayba uyruyoruz. Türkiye’nin test konusunda maalesef kaydı çok iyi değil. Askeri olsun, sivil olsun yüzlerce alanda binlerce testi yurt dışına gönderiyoruz. Fakat bu biraz daha varlık içinde yokluk çekmek anlamına da gelebiliyor. Yurdumuzun çeşitli yerlerinde, çeşitli kurumlarımızda muhtelif test cihazları, test ekipmanları var. Bunların kullanım yüzdeleri gerçekten çok düşük. Ayrıca test zincirimizi sonuna kadar götüren ve bu ürün ve test cihazları sisteminde kalifiye olmuş test laboratuvarları sayımız da oldukça az. TRtest bu şekilde çıktı. Bir yapı olsun ve bu test altyapılarımızın bir envanterini çıkarsın ve bunların etkin kullanılmasını sağlasın diye düşündük. TRTest bu fikirden hareketle kuruldu.” ifadelerini kullandı.
“Yenilikçiliğin çıkmasını önceliyoruz”
İnovasyonun her zaman öncelendiğinden bahseden Demir, “Kavitasyon Tünelimizin işletme modeli de burada bir örnek olacak. Bu örnek TRtest’in faaliyetleri açısından da önemli şekilde hayata geçirilecek. Şimdi Ankara’da TUSAŞ ve SAGE bünyesinde iki ayrı değişik hızlardaki rüzgar tünelleri yapılıyor. Rüzgar ve Kavitasyon Tüneli her nerede olursa olsun, sanayiimizin ve akademisyenlerimizin hizmetindedir. Maksimum ölçüde kullanılabilmesi için elimizden geleni yapacağız. Bugün sivil veya askeri bir gemi yaptığımızda onun formu, hızı, izi, çeşitli özellikleri buralarda test edilmeli ve dünyadakilerden daha iyi bir şey yapmak istiyorsak ancak bu şekilde yapabileceğiz. Bugün Türkiye’de pervanemiz yok. Deniz Kuvvetleri’ne bir gemi verdiğinizde, eğer dışarıdan pervane alamazsanız pervanesiz kalıyorsunuz. Pervane geliştiriyorsunuz, kullanımla ilgili sorun çıkıyor. Bütün bu sorunların çözüleceği yerler buralar. Devlet olarak ihtiyacımız olan bir proje yaparken, o proje bünyesinde mutlaka bir yenilikçiliğin çıkmasını önceliyoruz. Bu diğer sektörlere de model olması gereken bir meseledir.” dedi.
“Hiçbir ülke tamamen kendi kaynaklarıyla bir yere gelemez”
Ülkemiz eğer küresel güç olma vizyonu ile gidiyor ise küresel güç olmanın anlamı, başkalarını taklit etmek değil önünden gitmektir. Bu anlamda birçok teknolojinin peşinden koşuyoruz. Dünyada yeni teknolojiler, kabiliyetler ortaya çıkıyor ama bunların yenilerini de bizim ortaya çıkarmamız gerekiyor. Bugün bir LHD Anadolu gemisi yaparken İspanyollarla çalışıyoruz, bir yeni tip denizaltı yaparken Almanlarla çalışıyoruz. Ama bundan sonraki modellerde kimseyle birlikte çalışma ihtiyacımız olmamalı. Çalıştığınız yerler mutlaka sizden bir adım daha öndedir. Onlardan daha önde olmak istiyorsanız artık iş birliklerinin ancak karşılıklı faydaya, karşılıklı teknoloji paylaşımı içeren bir modelde olması gerekiyor. Eğer siz de karşı tarafın ihtiyaç duyduğu bir teknoloji bir inovasyon yoksa onlar da size bir şey vermezler. Teknoloji transferi kavramı, ancak sizin alabildiğiniz ölçüde bir kavramdır ve transfer edilen şey mutlaka bir veya iki nesil geride olan bir şeydir. Asla sizi bir veya iki adım öne geçirecek bir şey değildir. Bir adım öne geçirecek her adım akademik camiadan, laboratuvarlardan, üniversitelerden, üniversiye-sanayi iş birliğinden çıkacaktır. Bu bizim olmazsa olmazımızdır.
Son zamanlardaki ekonomik gelişmeler biraz endişeye sebep oluyor olabilir. Ama bunun bizim açımızdan iyi tarafı; yerli üretim ve yerli katma değerli üretim. Ne kadar yerli üretim dersek diyelim, belirli girdilerin yurt dışında olmasının gerekliliğini görüyoruz. Bu kaçınılmaz bir şey. Hiçbir ülke kendi kapılarını kapatıp tamamen kendi içindeki kaynaklarla bir yere gelemez. Burada anahtar kelime ‘katma değer’dir. Bir hammeddenin, bir ürünün alındıktan sonra üzerine koyulan katma değer oranında kalkınmanın önü açılır. Yurt içindeki katma değeri ne kadar artırabilirsek ülkemizin önü o kadar açılacak demektir. Bizim dövizle aldığımız bir ürünün üzerine kattığımız fikir, emek, yenilik, teknoloji onu çok daha ileriye taşımaya yetiyorsa biz orada öne geçmeye başladık demektir.
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi