Soğuk Savaş döneminde stratejik bir alan olan uzayda, ABD ile Sovyetler Birliği arasında keşif-gözlem ve istihbarat uyduları fırlatma, kıtalararası füze sistemleri geliştirme, insanlı uzay seyahati, dünyanın uydusu Ay’a ayak basma, yeni gezegen keşifleri ve dış uzay alanında bir uzay istasyonu inşa etme konularında büyük bir rekabet yaşanmıştı. Yarışa dayalı rekabetin temeli, bilim ve teknolojide küresel lider olarak insanlığa yön veren ülke olma hedefiydi. Bu aynı zamanda iki ülke arasındaki nükleer silahlanma yarışının da bir parçasıydı. Bu nedenle uzay yarışı bir silah yarışı olarak da görülebilir. Uzay yarışı Sovyetler Birliği’nin 1957’de insanlığın ilk yapay uydusu Sputnik 1’i fırlatmasıyla başladı. Söz konusu yarışta ABD 1969’da Ay’a ilk ayak basan Amerikalı astronot Neil Armstrong ile öne geçse de, Sovyetler Birliği’nin ekonomik olarak çöküşe geçmesi ve Soğuk Savaşı kaybetmesiyle uzay programları ertelendi ve bu yarış da sona erdi. Her iki ülke de ulaştıkları uzay kabiliyetleri bakımından uluslararası ilişkiler literatüründe o dönemden beri birer “uzay gücü” olarak nitelendiriliyorlar.
Soğuk Savaş sonrasında, kısa bir zaman içinde aynı faaliyetleri kendi imkânlarıyla gerçekleştiren Çin Halk Cumhuriyeti de 2003 yılında ilk insanlı uzay seyahatini gerçekleştirerek ABD ve Rusya’nın sahip olduğu uzay gücü statüsüne erişti. Diğer süper güçlerle eşit konuma gelen ülke, böylece dünyada bir saygınlık ve prestij elde etti. Uzay yarışı günümüzde bu kez Çin ile ABD arasında yoğun bir şekilde başlamışken Rusya iki ülkeyle bu alanda işbirliği içinde dengeleyici bir konumda yer alıyor. Bu yeni yarıştaki hedef de eski uzay yarışındakiyle aynı. Yani Çin, küresel bilim ve teknolojide lider olan ABD’ye alternatif yeni bir dünya düzeni inşa etmeyi ve bu düzenin yöneticisi olmayı hedefliyor. Askeri uzay teknolojisinde hâkim konuma gelen ülke, aynı zamanda dünya üzerindeki savaşlarda da askeri üstünlük kazanacak. Çin’in uzay alanında etkin bir güç olması, bulunduğu Asya bölgesinde uzay gücü olma hedefi güden diğer ülkeler olan Japonya ve Hindistan’la da rekabet halinde olması anlamına geliyor. Bu üç Asya ülkesinin dış uzaydaki faaliyetleri, gelecekte aralarında askeri alanda bir güç dengesinin de oluşacağını gösteriyor.
Çin’in uzay hedefi ve faaliyetleri
Çin Halk Cumhuriyet’inin mevcut uzay gücü statüsüne ulaşmasındaki temel motivasyon askeri savunma ihtiyacıydı. 1950 yılında gerçekleşen Kore Savaşı sırasında Amerikan hükümetinin nükleer füze atma tehdidi karşısında, nükleer caydırıcılık kabiliyetine ulaşmak için, Çin’de balistik füze programı ve bu program kapsamındaki uydu geliştirme faaliyetleriyle uzay çalışmalarına start verildi. ABD tehdidine Sovyetler Birliği ile 1960 yılında başlayan gerginlik de eklenince, Soğuk Savaş döneminin nükleer silahlanma yarışı bağlamında Çin, uluslararası sistemde tarihsel askeri güçsüzlüğünü yeniden yaşamamak adına, uzay faaliyetlerini ulusal savunması için adeta bir zorunluluk olarak görmeye başladı.
Çin’in açık kapı ekonomisi ve planlı kalkınma politikalarının sonucunda dünyanın ikinci en büyük ekonomik gücü olarak yeniden ortaya çıkmasıyla güç dengesinde yaşanan büyük değişim nedeniyle, uzmanlar geleceğe yönelik senaryolar dahilinde, ABD ile Çin arasındaki savaş olasılıklarını tartışmaya başladılar. Bu kapsamda ABD’yi yeniden tehdit olarak algılayan Çin, gerçekleşmesi olası bu savaşta galip gelebilmek için, askerî açıdan zayıf kaldığı alanları güçlendirerek aradaki mesafeyi kapatmaya çalışıyor. Çin hükümeti uzaydaki savunmasını siber yetenek, uzay uyduları, elektromanyetik silahlar ve lazer silahlarına dayandıran bütünleşik bir yapıda planladı.
2015 yılında Çin ordusunda Halk Kurtuluş Ordusu Destek Gücü isimli bir birim oluşturuldu. Destek gücü uzay, siber alan ve elektronik savaş alanlarında uzmanlaşmış bir yapı. Uzaydaki askeri savaş stratejisi ise düşman ülkenin askerî uydularını devre dışı bırakarak onu savaş ortamında “kör ve sağır” kılacak Anti Uydu Silah (ASAT) sistemlerinin kullanılmasına dayanıyor. 2007 yılında karadan gönderdiği bir balistik füzeyle kendi meteoroloji uydusunu vuran Çin, aynı operasyonu 2013 yılında bu kez bir roketle gerçekleştirdi. 2015’te de uydu sinyallerini bozan ve yok eden Dong Nang-3 adlı atmosfer dışı aracı test ederek, ABD’nin askerî operasyonları için önem taşıyan uzay sistemlerini yok edebilecek bir düzeye geldiğini göstermiş oldu. 2013 yılında Çin’in alçak yörüngeye gönderdiği SY-7 isimli küçük bir uzay denetleme aracının da bir silah olduğu iddia edilmişti.
Ulusal savunma, caydırıcılık ve askeri zafer amaçlı uzay stratejisinde öne çıkan diğer bir konu, dünya hâkimiyeti için uzay jeopolitiğinden faydalanarak dış uzayda stratejik bölgeleri kendi kontrolüne almak. Bu alan ise Ay ve yörüngesidir. Halen Ay yörüngesinin 60 derece ilerisi ve gerisindeki Lagrange noktalarından L2 üzerinde, Çin’in Queqia haberleşme uydusu yer alıyor ve kesintisiz bir şekilde ülkenin haberleşmesini gerçekleştiriyor. Ay programları kapsamında Ocak 2019’da Chang’e-4 uzay aracı, tarihte ilk defa ayın karanlık yüzüne indi ve Yutu-2 adlı rover cihazıyla araştırmalar yapmaya başladı. Ayın bu alanı, dünyadan gelen radyo dalgalarının ulaşmadığı bir alan olarak elektromanyetik araştırma yapmaya elverişli bir alan olarak kabul ediliyor. Bunların yanı sıra, uzay madenciliği açısından da Ay yüzeyi oldukça zengin. Çin’in uzay hedefleri arasında, burada bulunduğu tespit edilen helyum 3, titanyum, platin, demir, nikel ve altın gibi madenleri kendi ekonomisi için değerlendirmek yer alıyor. Bu madenlerden helyum 3, radyoaktif atık oluşturmadan ve nükleer güç üretmeden kullanılabiliyor. Ayrıca bu madenler sayesinde, Ay’da üs oluşturulduğunda, nükleer silah yapmak için gerekli hammadde kaynağı da Ay yüzeyinden rahatlıkla temin edilebilecek.
Soğuk Savaş döneminde Ay’a ayak basarak ülke bayrağını dikme gayretleri zirveye ulaşmıştı. Ay’ın yörüngesine gelen beşinci devlet olarak Çin’in uzay çalışmalarında en yoğunlaştığı yer olarak yine Ay öne çıkıyor. Çin’in başlattığı Ay keşif programları, ABD’nin 2024’te yeniden Ay’a dönme kararına ve Ay’da üs kurma planlarını devreye sokmasına neden oldu. Özellikle “ilk gelen ilk kullanma hakkını elde eder” prensibi doğrultusunda Çin’in iniş yaptığı bölgelere isim vererek bölgelerin kontrolünü kendi lehine belirlemesini, ABD kendi çıkarları açısından tehdit olarak görüyor. 20 Temmuz 1969’da Ay’a ilk ayak basan insan olarak uzay çalışmalarına silinmeyecek bir tarihi imza atan Amerikalı Astronot Neil Armstrong, Ay’a Apollo programı dahilinde inmişti. Yeni Amerikan Ay projesi ise “Artemis 1-2-3” ismiyle planlandı ve yeni nesil roketi “Uzay Fırlatma Sistemi” (Space Launch System) 2021’de astronotları götürmek üzere denenecek. NASA’nın Ay yörüngesine fırlatmayı düşündüğü “Ay Geçidi” (Lunar Gateway) uzay istasyonu, henüz gönderme tarihi belirlenmese de, ABD’nin Ay projesi içinde yer alıyor. 2022 yılında Ay yüzeyine su arama amaçlı yüzey araştırma aracı VIPER gönderilerek Ay üssü kurma faaliyetlerine hız kazandırılması planlanıyor. Çin’in Ay faaliyetlerine yetişmek ABD için bir ulusal güvenlik konusu olarak değerlendiriliyor.
Ay’la ilgili bir diğer konu, Mars’a gidiş için Ay’ın stratejik bir başlangıç noktası ve ikmal alanı olması. Mars iki ülke arasındaki yeni rekabet alanlarından birini oluşturuyor. ABD 1976 yılında önce Viking-1 ve aynı yıl içinde Viking-2 uzay araçlarıyla Mars yüzeyine inen ilk ülke oldu; 1997 yılında ilk keşif aracı Pathfinder’ı, 2004’te Spirit ve Opportunity, 2008’de Phoenix, 2012’de Curiosity ve 2018’de de Insight isimli keşif aracını Mars’a indirmeyi başarıyla gerçekleştirdi. Kullanımı sona eren aracın yerine yenisi geliştirilerek, son olarak NASA’nın “Mars 2020” misyonu kapsamında Perseverance (Azim) rover robotu ve Ingenuity (Yaratıcı) helikopterini kapsayan uzay aracı 30 Temmuz 2020’de başarıyla fırlatıldı. Bu fırlatma öncesinde, 23 Temmuz’da sürpriz bir şekilde Çin’in (“gökteki gerçeği arayış” anlamına gelen) Tianwen-1 isimli Mars uzay aracı, taşıdığı bir orbiter (yörünge aracı), bir lander (iniş aracı) ve güneş enerjisiyle çalışan altı tekerlekli bir rover robotla birlikte, Çin Ulusal Uzay Dairesi (CNSA) tarafından detaylı bilgisi paylaşılmadan Mars’a gönderildi. Temmuz ayı içinde Mars ile dünya yörüngelerinin uygun konuma gelmeleriyle ortaya çıkan fırsatı iyi değerlendiren ABD ve ona yetişen Çin oldu. Bir aksilik yaşanmazsa, gönderilen araçlar 2021 Şubat ayında Mars’ta su kaynaklarının araştırılması, eski yaşama dair kalıntılar konusunda incelemeler yaparak, 2030’da gerçekleşecek insanlı Mars seyahatinin hazırlığını tamamlayacaklar.
Mars konusunda ilklerle tanınan ABD’nin fırlatılan uzay aracı dahilinde gönderdiği ve Dünya atmosferi dışında ilk defa Mars’ta deneyeceği helikopter başarılı olursa, yeni gezegen keşiflerinde daha hızlı sonuçlar elde etmenin mümkün hale geleceği düşünülüyor. Gönderilen bu araç aynı zamanda toplanan numuneleri de Dünya’ya iletmek üzere tasarlandı.
Yine NASA desteğiyle Hindistan, 2008 yılında Ay’ın güney kutbuna Chandrayaan-1’i çarptırmış ve Eylül 2014’te Mars Orbiter Mission aracını, Mars çevresinde yörüngeye oturtmayı başarmıştı. Çin’in 2020 yılında gelen Mars girişimi, diğer ülkelere kıyasla epey geç kalmış görünüyor. Aynı zamanda Rusya, Mars’ın uyduları üzerindeki projelerini önümüzdeki yıllarda Çin’le birlikte hayata geçirmek üzere plan yapıyor. Çin 2030 yılında yeni bir araç göndererek ABD gibi Mars’tan numune getirmeyi hedefliyor.
Çin’in uzayı, ulusal güvenliği ve savunması açısından askeri bir zorunluluk olarak görmesinin dışında sivil amaçlı, özellikle yeni bir ekonomik alan olarak değerlendirme hedefleri de bulunuyor. Uzay sanayisi kapsamında, teknoloji geliştirme istikametinde, diğer devletlerle ekonomik işbirlikleri yapılıyor. Çinli uzay şirketleri iSpace, Onespace, Tencent, Landspace ticari uzay faaliyetleri teşkil edecek şekilde yörüngeye uçuşlar gerçekleştirdiler. Bir Kuşak Bir Yol projesinin dijital ayağı olarak BeiDou Uydu Konumlandırma Sistemi (GPS) kurulmuştu. Bu sayede Çin yeni İpek Yolu kapsamında, söz konusu güzergahta yer alan ülkelerin GPS ihtiyaçlarını karşılarken, ABD’nin bu alanda sunduğu hizmete de rakip teşkil ediyor. Çin teknoloji şirketlerini (Huawei, Tik Tok) kendi ulusal güvenliği için tehdit gören ABD, Çin’in dünya genelinde bu şirketler üzerinden yayılmasını engellemeye çalışıyor; uzayda ise Uzay Kuvvetleri Komutanlığı ile Küresel Yer Bulma Sistemi (GPS) uydularını güvence altına alıyor. Bu kapsamda uyduların fırlatılması, yörüngede konumlarının izlenmesi, yönetilmesi, fırlatma operasyonları da bu komutanlığın kontrolünde gerçekleştiriliyor.
Uzayın Çin ekonomisine sağladığı diğer bir katkı ise uzaydan enerji elde etmekle ilgili. Bu alanda dışa bağımlı bir ülke olarak Çin, dünyanın deniz alanlarındaki enerji trafiği noktalarında kendi hâkimiyetini sağlayabilmiş değil. ABD Deniz Kuvvetleri’nin kritik enerji nakil noktalarını kontrol etmesi ve muhtemel bir savaşta bu bölgeleri kapatabilme riski, uzay enerji kaynaklarının önemini artırıyor. Başka gezegenler, gezegen uyduları ve asteroit madenleri dışında, güneş enerjisinden faydalanmak için de uydu modelli bir ekipmanla 2050 yılında sonuçlanması planlanan Uzay Temelli Güneş Projesi hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu kapsamda, güneş enerjisinin bulutsuz bir ortamda dünyaya kesintisiz bir şekilde gelmesi sağlanarak Çin’in enerji ihtiyacının büyük ölçüde karşılanacağı düşünülüyor.
Çin’in beş yıllık stratejik dönemler halinde planlanan tüm uzay faaliyetleri 2000, 2006, 2011 ve 2016 Çin Uzay Beyaz Kitap serileri ile şeffaf bir şekilde dünya kamuoyuyla paylaşılmıştı. Fakat en son Mars’a gönderilen keşif aracı hakkında detaylı bir bilgi henüz paylaşılmadı. Çin’in stratejik kültürünün bakış açısında, bir devletin uzayda bir kimliğe ve siyasi etki alanına sahip olması için, insanları uzaya götürebilecek teknolojik imkânlara ve altyapıya sahip olması, uzayda sürekli var olabilmesi, ay yörüngesinde seyahat edebilmesi, anti-uydu silah sistemleriyle mevcut uzay objelerini etkisiz kılabilmesi ve insanlığın gelişimine katkı sağlayacak bilimsel gelişmeleri dış uzay alanında gerçekleştirebilecek kritik yeteneklere sahip olması gerektiği düşüncesi yer alıyor. Bu bakış açısı doğrultusunda, Shenzhou serisi uzay araçlarıyla insanlı/insansız uzay seyahatleri, Chang serisi araçlarla Ay keşif programları ve Long March serisi roketlerle yeni gezegen keşifleri gerçekleştirildi ve halen devam etmekte olan kalıcı uzay istasyonu Tiangong projesinin 2022’de tamamlanması öngörülüyor.
Teknolojik bilgi hırsızlığı gerekçesiyle Çin’in 2011 yılında ABD Kongresi’nde alınan bir kararla Uluslararası Uzay İstasyonu çalışmalarına katılmasının yasaklanması, ülke için büyük bir itici güç oldu. Bu kapsamda Çin kendi imkânlarıyla öncelikle geçici uzay laboratuvar istasyonları ve kalıcı uzay istasyonu inşa faaliyetlerini başlattı. Uluslararası Uzay İstasyonu’nun devre dışı kalacağı 2024’te, Çin kendine ait kalıcı uzay istasyonu ve mürettebatıyla dış uzayda bulunmaya devam edecek. Bu istasyonda aynı zamanda, uluslararası işbirliğine açık olarak 27 ülkeyle yapılan anlaşmalar sonucunda astronomi, uzay tıbbı, uzay yaşam bilimi, biyoteknoloji, yerçekimsiz ortam çalışmaları ve temel fizik uzay materyalleri bilimi çalışmaları gerçekleştirecek. Henüz kesinlik kazanmamış olsa da ABD de Ay Uzay İstasyonu projesiyle Çin’i bu yarışta yalnız bırakmamayı hedefliyor.
Batı tarafından Çin’in “uzay hırsları” olarak nitelendirilen tüm bu çalışmaların nihai hedefinin uzay alanında tek lider ülke olmak, ekonomik ve askeri güç kapasitesini dünyada lider konumu getirmek ve sürdürmek olduğu görülüyor. Barışçıl şekilde ve Birleşmiş Milletler (BM) uzay kurallarına uygun olarak hareket etmeyi prensip edinen Çin, yeni norm ve kuralların oluşturulmasında da öncü olmayı istiyor. Rusya, Ukrayna, Avrupa Birliği (AB), Pakistan, Şili ve Arjantin gibi birçok ülkeyle uzay alanında işbirliği içinde olan Çin, 2008 yılında merkezi Pekin’de bulunan Asya-Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü’nün (APSCO) kurulmasına da öncelik etti. Üyeleri arasında Bangladeş, İran, Peru, Moğolistan, Pakistan, Tayland ve Türkiye’nin de bulunduğu bu uzay işbirliği örgütü, uzayın üye devletler tarafından barışçıl amaçlarla kullanılmasına yönelik olarak, sahadaki faaliyetlerin koordinasyonunu sağlıyor. Aralarında kurulan ağ bünyesinde bilgi paylaşımı, çok amaçlı uydulardan gelen verilerin gönderilmesi, dünya yüzeyinin görüntü verilerinin sağlanması, doğal felaketlerin uydu aracılığıyla izlenmesi ve önceden bildirilmesi, [Doktor, radyolog, hasta ve hastaneler arasında kaliteli bir hizmet verebilmek amacıyla kurulmuş olan] tele-tıp sisteminin verilerinin paylaşılması ve insan kaynağının yetişmesi için eğitim programları yürütülüyor.
ABD-Çin uzay yarışının uluslararası politikaya etkileri
Küresel liderlik mücadelesinde karşı karşıya olan Çin ve ABD, uzay alanında devreye sokulan önemli ve ilk olma özelliği taşıyan uzay programlarıyla yarışı daha da hızlandırıyorlar. Aralarındaki bu rekabet, ABD için de uzay programlarını yeniden başlatma ve bütçelerini sağlama imkânı yaratmış durumda. Devlet ve özel sektörün katılımıyla devam eden bu yarış, yeni bir savaş riski de ihtiva ediyor. Özellikle Güney Çin denizi ve Doğu Çin denizi üzerinde egemenlik iddialarıyla gündeme gelen Çin, doğal kaynaklar konusundaki milliyetçi yaklaşımını uzaydaki madenler konusunda da sürdürürse, ABD’nin buna özellikle Ay yüzeyinde askeri güçle karşılık verebileceği düşünülüyor. Bu öngörü, ABD’de 2015 yılında kabul edilen Uzay Kaynaklarını Araştırma ve Kullanma Yasası’ndan kaynaklanıyor. Dış uzaydaki faaliyetlerini bu şekilde resmileştiren ABD, esasen tüm insanlığın ortak malı sayılan uzaydaki bu kaynaklar için dünyadaki enerji kaynakları mücadelesinde olduğu gibi askeri güç kullanabilecek.
Çin’in faaliyetlerinin ABD’nin uzaydaki askeri kabiliyetlerine yönelik bir güvenlik sorunu teşkil etmesi, ABD’nin dış uzay alanındaki mevcut konumunu sürdürme hususunda 2018 yılında bir askeri uzay komutanlığı kurmasına, Ay’da askeri üs kurma ve Ay’a silahların yerleştirilmesine yönelik planlar yapmasına neden oldu.
Günümüzde istihbarat amaçlı askeri uydu sistemleri, kinetik silahlar, kıtalararası balistik füzeler, anti-uydu silah sistemleri ve Ay’da askeri üs inşa etme planlarıyla dış uzay silahlanmış durumda. ABD’nin birçok konuda olduğu gibi, 1967 tarihli mevcut Dış Uzay Anlaşması kapsamında kendini uluslararası kurallardan muaf tutan yaklaşımı, güvenliği oluşturan normların aşınmasına ve istikrarsızlığa neden oluyor. Dış uzayın küresel yönetişimi konusunda ABD ve Çin’in kendi ulusal çıkarlarını ön planda tutan yaklaşımları, tüm insanlığın ortak malı olan uzay alanını aşındırıyor.
Uzay yarışının en olumsuz sonucu olarak savaş olasılığı öne çıkarken, diğer yandan bu rekabet her iki ülkenin iç ve dış siyasetine imaj yönünden katkı sunuyor. Örneğin ABD’de Space X’in Afro-Amerikalıların protesto gösterilerinin devam ettiği bir sırada başarılı bir şekilde fırlatılması “Güçlü Amerika” imajına katkı sağlamış oldu. Aynı şekilde Vuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede dünyada çok sayıda ölüme ve ekonomik ve sosyal değişimlere neden olan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pandemisi sürecindeki hataları nedeniyle eleştirilen, Hong-Kong, Sincan Uygur Özerk Bölgesi ve Tibet bölgelerindeki sert devlet politikalarıyla gündeme gelen Çin için de uzay programlarının kesintisiz uygulanması ülke imajının düzeltilmesine katkı sağlıyor.
Tüm ağırlığını uzay alanında Ay’a ve ardından Mars’a veren Çin de, belirtildiği üzere dünya üzerinde askeri anlamda bir üstünlük kurma, ekonomik anlamda zenginliğini devam ettirme hedefiyle çalışmalarına devam ediyor. ABD’nin bir taraftan NASA ile bilimsel uzay çalışmaları ve teknolojilerine lider ülke olarak katkı sağlarken, Uzay Kuvvetleri Komutanlığı ile dış uzayda silahlanmaya ve bir üs inşası planlarının hayata geçirilmesine de neden olduğu söylenebilir. ABD’nin bu kapsamda, uzaydaki hâkimiyetini korumak ve diğer devletlerin uzaydaki faaliyetlerine karşı hazırlıklı olmak amacıyla, güç gösterisini sürdürmekte olduğu görülüyor. ABD böylece uzayı yeni bir savaş alanı olarak tanımladığını da dünyaya gösteriyor. Sivil amaçlarla tüm insanlık için büyük bir sıçrama sağlanabilecekken, Ay yüzeyine yerleştirilebilecek nükleer füzelerin ve askeri üssün insanlığın sonunu da getirmesi ihtimal dahilinde. Bu bağlamda Çin-ABD Ay bazlı uzay yarışı, askeri anlamda dikkate alındığında hem dünya üzerindeki dengeleri hem de dış uzayda dünyanın geleceğini tehdit ediyor.
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi