Özerk Batı Trakya Müzakere Meclisi İstanbul’da düzenlediği toplantıda, Batı Trakya’nın hukuksal statüsünün, halkının özgürce vereceği oya göre belirlenebileceği belirtilen Misak-ı Milli ‘nin 3. Maddesine atıfta bulunarak bir deklarasyon yayınladı.
Ayrıca Yunanistan’ın, Batı Trakya Türkleri’ne karşı akıl almaz ve çağdışı uygulamalarda bulunduğu belirtilirken, bunun en yakın öğrneğinin geçtiğimiz günlerde Covid-19 salgınından etkilenenler için yardım kampanyası başlatatan Din Görevlileri Derneği Başkanı Sadık Sadık’a yönelik Gümülcine Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi tarafından soruşturma başlatılmasının camiada infial uyandırdığı belirtildi.
Toplantıya konuşmacı olarak Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Hasan Özkan, Batı Trakya Özerk Müzakere Meclisi Başkanı Feruh Özkan, BTTDD eski Başkanlarından Taner Mustafaoğlu, Anayasa Profösörü Ferman Demirkol, Ömer Özkaya, Recep Varol ve Koray Büyükasar katıldı.
Yayınlanan deklarasyonda ciddi ifadelere yer verilirken, Batı Trakya’nın özerk statüsünden Yunanistan özelinde Avrupa tarafından, özellikle Türkiye’ye de güç katacağı düşüncesinden ötürü rahatsızlık duyulduğuna işaret edildi.
Deklarasyon metninde ayrıca şu konu başlıklarına değinildi;
[Özerk Batı Trakya Müzakere Meclisi Başkanı Ferruh Özkan]
Özerk Batı Trakya Deklarasyonu:
“Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik dahil Batı Trakya’yı Türk Hudutları içine katacağım” Mustafa Kemal Atatürk / 1933
Batı Trakya’nın durumu Misak-ı Milli’nin 3. Maddesinde şöyle geçer: “Türkiye ile yapılacak barışa değin ertelenen Batı Trakya’nın hukuksal durumunun belirlenmesi de, halkının özgürce açıklayacağı oya göre olmalıdır.” Lozan antlaşması sonrası Batı Trakya’nın durumu, dönemin şartlarından ötürü istenildiği gibi bir halkoylaması ile değiştirilememiştir.
Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’daki Müslüman Türklerin hukuki statüsü, Yunanistan’ın taraf olduğu ikili ve çok taraflı antlaşmalar ile Avrupa Birliği müktesebatı olarak ele alınıp incelendiğinde, Batı Trakya Türklerinin aslında “İdari, Hukuki ve Eğitim” olarak 3 temel başlıkta özerkliğe sahip olduğu görülmektedir.
Yunanistan, Müslüman Türklerin azınlık hakları ile ilgili olarak aşağıdaki antlaşmalarla yükümlülük altına girmiş bulunmaktadır. Bu temel antlaşmalar şunlardır:
- 1830 Londra Protokolü
- 2 Temmuz 1881 İstanbul Antlaşması
- 14 Kasım 1913 Atina Barış Antlaşması
- 10 Ağustos 1920 Yunanistan’daki Azınlıkların Korunmasına Dair Sevr
- 1923 Lozan Barış Antlaşması
Örneğin Venizelos, Lozan’da Türkiye ile görüşme ve antlaşma imkanı yaratabilmek için, Batı Trakya’yı Türkiye’ye vermemek için diğer güçleri de etkilemek adına konferansta şunları söylemiştir: “Müslüman cemaatlerin hiyerarşik örgütlenmesi –otonomdur- özerktir. Müftü cemaatlerin kendileri tarafından atanır.”
Bu konuşmadan çok daha öncesinde, 1919 yılında imzalanan Neuilly antlaşması’nın 48. Maddesine (Section III, Thrace, Article 48) göre: Batı Trakya bölgesi Bulgaristan’dan alınmış ve devletsiz (non-state) bölge olarak ilan edilmiş, 14 Mayıs 1919 tarihinde Fransız işgali ve Yunan tehditleri altında para diplomasisi kullanılarak alelacele bir plebisit yapılmıştır. Bu plebisit de uluslar arası hukuka göre geçersizdir. Halkı temsil ettiği iddia edilen kişiler kullanılarak bir plebisit yapılmıştır, halkın seçtiği kişiler kesinlikle değildir.
Bu arada Yunanistan, Batı Trakya’yı alabilmek adına işgal etmeden önce diplomasi faaliyetlerine devam etmiştir. Yunanistan Başbakanı Eleftherios Venizelos, 4-17 Haziran 1919 tarihlerinde Paris’te gerçekleştirilen Konferansta, Batı Trakya’nın Yunanistan’a verilmesini sağlamak için aynen şunları ifade etmiştir: “… Nitekim, çok sayıda Müslüman nüfusun yaşadığı Girit’te Müslüman Cemaati ile ilgili yasa yürürlüktedir. Bu yasa yıllardan beri Girit Müslümanlarını tatmin etmektedir. Bu yasa sayesinde bütün Müslüman Kurumları ÖZERK olup, sadece bunları kötüye kullanmama bakımından Yunan Devleti tarafından basit bir denetime tabi tutulmaktadır. Bu Müslümanlar, kendileri serbest seçimle kurumlarının yönetim ve oluşumlarıyla ilgilenmektedirler. Müslümanların bütün kişilik haklarıyla ilgili olarak ve vakıflar konusunda KADI söz sahibidir.”
[Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi, Türkiye-Yunanistan İlişkileri Uzmanı Hasan Özkan]
Bu sözlerin ve diplomasi faaliyetlerinin ardından, Yunan Sevr’i öncesinde 14 Mayıs 1920 tarihinde Yunanistan tarafından Batı Trakya’nın resmen işgaline izin verilmiştir. 10 Ağustos 1920 yılında Yunan işgali altında Batı Trakya Yunanistan’ın imzaladığı Sevr ile Yunanistan’a bırakılmıştır.
Yunanistan’ın Müslüman Türk Azınlığın özerklik haklarına riayet edeceği Sevr antlaşmasıyla koruma altına alınmıştı. Fakat Yunanistan anlaşmayla koruma altına alınan özerklik haklarını kendi iç hukukunda bir sürü düzenleme yaparak gasp etmiştir. Dolayısı ile imzaladığı uluslararası anlaşmayı hiçe saymış, Batı Trakya topraklarını kendisine katmak dışında diğer maddeleri usulen reddetmiştir.
Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 27. Maddesine dayanarak şunu belirtmek gerekir ki Yunanistan’ın kendi iç hukukunda yaptığı düzenlemelerle Batı Trakya Türklerinin ÖZERKLİK haklarını gasp etme HAKKI YOKTUR.
Yani uluslararası hukuk, Batı Trakya Türklerine, Yunanistan’ın haklarını çiğnemesinden ötürü Sevr anlaşmasının maddelerini geçersiz sayma hakkı vermektedir. Türkiye nasıl Sevr antlaşmasını yırtıp attıysa, Batı Trakya Türkleri de yırtıp atmak zorundadır. Dolayısı ile Batı Trakya yeniden Neuilly anlaşması ile DEVLETSİZ (non-state) bölge konumuna geri dönmektedir.
DEVLETSİZ bölge konumuna geri döndürdüğü Batı Trakya’da Yunanistan uluslararası hukuka göre İŞGALCİ konumuna düşmektedir. Uluslararası hukuk, Batı Trakya Türklerine o bölge için bir hükümet kurma hakkı tanımaktadır.
Yunanistan’dan, Batı Trakya Türklerinin ÖZERKLİK haklarının TAM ve EKSİKSİZ şekilde geri alınmasını destekliyoruz.
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi