[wpcc-iframe src=”https://open.spotify.com/embed/episode/0nLKVF74rcBRGa8T4ZVZXd” width=”100%” frameborder=”no” height=”152″ scrolling=”no” allowtransparency=”true” allow=”encrypted-media”]
Halil Paşa’nın “…Osmanlı sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz.” sözü yıllarca unuttuğumuz Kûtü’l-Amâre zaferinin yalnızca bir özetidir.
I. Dünya Savaşı’nın önemli sebeplerinden biri sömürgeci ülkelerin -coğrafi keşiflerden sonra artmaya başlayan- sömürge arayışlarının kızışmasıdır. Yeraltı zenginliklerine sahip ve stratejik konumda olan bölgelerin işgali ise Batılı ülkelerin her zaman iştahını kabartmıştır. “Üzerinde güneşin batmadığı ülke” olarak bilinen İngiltere, sömürgeci devletlerin başında geliyordu. İngiltere’nin iştahını kabartan Osmanlı toprakları içerisinde olan Irak, yer altı zenginliklerine sahip ve sömürü altında olan Hindistan’ın güvenliğini sağlamak için de kritik bir bölgeydi.
Irak’ta emelleri bulunan diğer sömürgeci ülkelere karşı çıkarlarını düşünen İngiltere, bölgede hakimiyeti ele geçirmek için harekete geçti. Savaş başladığı sıralarda Osmanlı’nın Irak’ta 8.000 tümeni bulunmaktaydı. Irak’ın savaş ortamında asker sayısının az olması, İngiltere’nin işini kolaylaştıracaktı.
(Süleyman Askerî)
İngilizler ilk etapta Türk birliklerine üstünlük sağlayarak Basra’ya hızla ilerlese de savaşın seyri bir süre sonra değişecekti. İngiliz birliklerinin Basra’ya hızla ilerlediğini gören Harbiye Nazırı Enver Paşa, ilk olarak Türk birliklerinin başına “gayr-i nizamî harpte yetişmiş”[1] Süleyman Askerî’yi getirdi. Süleyman Askerî komutasındaki yerel aşiretlerle İngilizleri bölgeden püskürtmeyi düşünen Enver Paşa, birlikleri artırmaya başladı. Nitekim Osmanlı birlikleri Basra’ya ilerleyip İngilizlere karşı saldırıya geçtiğinde Süleyman Askerî, “aşiretlerden beklediği yardımı” göremeyince istediği sonucu alamamış ve “yaralı bir şekilde muharebeyi yönetmiştir”. 14 Nisan’da ise yenilgiye uğrayıp geri çekilmek zorunda kalmıştır. Tam da bu olaydan sonra hayatını kaybeden Süleyman Askerî’nin intihar ettiği belgelerle sunulsa da İngiliz istihbarat raporlarında şehit edildiğini ortaya koyan belgeler de vardır.[2]
Irak müdafaasının unutulmayacak kahramanı Süleyman Askerî’nin yerine Nurettin Bey getirildi. Nurettin Bey, Çanakkale’de itibar kaybına uğrayan ve bunun için Irak’tan zaferle çıkmayı planlayan İngiliz ordusuna fırsat bulduğu ilk anda saldırıya geçmesi için görevlendirilmişti. Kûtü’l-Amâre’nin güneyinde Essin bölgesinde savunmada bekleyen Nurettin Bey ve komutasındakiler, İngilizlere 27 Eylül’de mağlup oldu. Nurettin Paşa’nın 28 Eylül’de geri çekilmesiyle Kûtü’l-Amâre’yi işgal eden İngilizler Basra’ya ilerlemiş ve oranın su yollarını ele geçirmişti. İngiliz birlikleri Bağdat’a gittikçe yaklaşıyorlardı fakat Dicle’nin sularının çekilmesi ikmalleri de olumsuz etkilemişti. Yavaş yavaş geri çekilen Türk askerlerini bölgeden tamamen uzaklaştırmak isteyen İngilizler, Türklerin Selmân-ı Pâk’ta harekete geçmek için hazırlandıklarını farketti. O sebeple General Townshend, Türk birliklerine saldırmanın o an için uygun olmadığına karar verdi.
Diğer taraftan Türklerin İngilizleri Irak’tan göndermek için konuşlandığı Selmân-ı Pâk bölgesi aslında sahabelerden Selmân-ı Fârisî’nin türbesinin bulunduğu bir yerdi. Bu da savaşı İngilizlerin aleyhine etkileyebilecek durumlardan biriydi. Çünkü İngiliz ordusu içerisinde Müslüman Hindistanlı askerler de bulunuyordu ve İngilizler için bu durum risk barındırıyordu. İngilizler bu riski bertaraf etmek için bölgenin adını Helenistik dönemdeki ismi “Ctesiphon” ile değiştirse de bu durum işe yaramadı.
(I. Dünya Savaşı sırasında Enver Paşanın emriyle Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı Süleyman Askeri Bey’in kurduğu ve Irak Cephesi’nde büyük kahramanlıklar gösteren Osmancık Taburu)
İngiliz ordusu saldırıyı yapmak için uygun zamanı ve imkanı beklerken Nurettin Bey komutasındaki birlik ile Musul, İran ve Irak’taki birliklerden oluşan 2 tümen birleştirilerek 6. Ordu oluşturulmuş ve başına Alman Mareşal Von der Goltz getirilmişti. Nurettin Bey ise Hristiyan bir komutanı kabul etmediği için yerine Enver Paşa’nın amcası Halil Bey getirilmişti.
(Nurettin Bey)
İngilizler gelen emirle birlikte Türk birliklerine karşı taarruza geçti ve sonrasında büyük kayıplar vererek geri çekilme kararı aldılar. Bu saldırıda Türklerin yıpranması ve ikmal sıkıntısı yaşayabilecekleri fırsat olarak değerlendirilse de 6. Ordu’nun oluşturulmasıyla sayıca kendilerinden iki kattan da fazla olmaları İngilizler için bir tehdit olmuş ve General Townshend, birliklerinin İngiliz destek birlikleriyle birleştirilmesi planını gündeme getirmişti. Çünkü Müslüman Hint askerlerinin her geçen gün Osmanlı safına geçmesi, İngiliz birliklerini zayıflatmıştı. Nitekim Selmân-ı Pâk’ta süren savaş sonunda İngilizler, askerlerinin 1/3’ini de kaybederek mağlubiyet yaşamasından sonra tekrar çekilmeye başladı.
Sürekli ilerleme ve geri çekilme suretiyle ile devam eden bu savaşta daha önce Aziziye’yi ele geçiren İngiliz birlikleri, Aziziye’ye geldiklerinde erzak, giyecek ve silah gibi levazımı götüremeyecekleri ve Türklerin eline de bırakmamak için yakmış[3] ve Dicle nehrine atmışlardı[4]. Sonunda büyük kayıplar yaşayan İngiliz birlikleri son defa Kûtü’l-Amâre’ye çekilerek hiç beklemeyecekleri yaklaşık beş ay sürecek esaret sonrasında teslim olacaktı.
Zafere giden yolda çetin mücadele aslında sadece ordu düzeyinde yapılmıyordu. Halk da bu durumdan etkileniyordu ki Kut halkı bölgede inatla direnen İngilizleri ne kadar sevmediyse İngilizleri bölgeden çıkarmayı kafaya koyan Osmanlı ordusunu o kadar destekledi.
Başka bir örnek ise 6. Ordu Komutanlığı’nın başında olan Goltz Paşa’nın, Nurettin Bey’e karşı Halil Bey’i kışkırtması olmuştur. İyi bir komutan olan Halil Paşa, fizikî ve zor koşullar altındaki savaş ortamında bu durumlara kulak asmamış, askerler arasında birliği bozacak meselelere müsaade etmemiş ve aksine askerin moralini yüksek tutarak Kûtü’l-Amâre’yi İngilizlerden kurtarmayı kafaya koymuştur. Bu detay, zaferin çok konuşulmayan tarafı olsa da büyük önemi vardır çünkü 5 ay boyunca Kûtü’l-Amâre’de bulunan İngilizlerin teslim olmasının bir sebebi de morallerinin tükenmesi ve zafer ümitlerini kaybetmeleri olmuştur.
İngilizlerin 5 ay boyunca direndiği Kut kalesi konum itibarıyla 3 tarafı nehre[5] bakan bir özelliğe sahipti. Bu, İngilizlerin savunmayı uzatmasını sağlayacak bir fırsat olarak gözükürken büyük açlık sıkıntısıyla karşı karşıya kalmaları da onlar için bir tehdit teşkil etmekteydi.
Nihayet Nurettin Bey, “bir bankayı basıp içeridekileri rehin alan” bir soyguncuya benzettiği İngiliz General Townshend’e teslim olması için çağrıda bulunmuştur[6]. Townshend bunu kabul etmemiştir. Fakat İngilizlerin Çanakkale’den sonra yaşayacağı ikinci saha yenilgisi yakında gerçekleşecektir. “Ya ben ölecektim ya da bu inatçı İngiliz birliklerinin esir alındığını Genel Karargâha bildirecektim.”[7] diyen Halil Bey taarruz denemelerine başlayarak İngiliz birliklerinin etrafını sarar ve bütün yolları kapatır.
Sonunda İngilizler teslim olmuştur. Bu teslimiyet yalnız Türk ordusunu zaferle taçlandırmamış; “imparatorluğun yenilmezliği inancı”nı[8] da kırmıştır.
6 general, 476 subay toplam 13 bin 309 İngiliz askerini esir alan Halil Bey, kazanılan zaferin onurunu bundan sonra ismiyle taşıyacaktı.
[1] Hacı Ahmet Kara, Birinci Dünya Savaşında Irak Cephesi, Britanya Birliklerinin Fav Mevkisine Çıkarma Yapması ve Kûtü’l-Amâre Kuşatması (06 Kasım 1914-29 Nisan 1916), Milli Savunma Üniversitesi Alparslan Savunma Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü Harp Tarihi Ana Bilim Dalı Askeri Tarih Programı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2019, s. 50.
[2] “Bir Türk fedaisinin kısa vesikası: Süleyman Askerî Bey”, https://www.savunmatr.com/arastirma-analiz/bir-turk-fedaisinin-kisa-vesikasi-suleyman-asker-bey-h10751.html#_ftnref1, yayınlanma tarihi: 14.04.2021, erişim tarihi: 29.04.2021.
[3] Hacı Ahmet Kara, Birinci Dünya Savaşında Irak Cephesi, Britanya Birliklerinin Fav Mevkisine Çıkarma Yapması ve Kûtü’l-Amâre Kuşatması (06 Kasım 1914-29 Nisan 1916)”, Milli Savunma Üniversitesi Alparslan Savunma Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü Harp Tarihi Ana Bilim Dalı Askeri Tarih Programı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2019, s. 195.
[4] Mahir Küçükvatan, “İngiliz Basınında Osmanlının Kut’ül-Amare Zaferi”, Çağdaş Türkiye Araştırmaları Dergisi, sayı 26 (2013 Bahar), cilt 13, s. 55-85.
[5] Murat Çulcu, Tarihin Satıraralarında İngiliz Esir, Toplumsal Çözüm Yayını, İstanbul 2007, s. 13-14.
[6] İlber Ortaylı, “Kûtü’l-Amâre Zaferi”, Kûtü’l-Amâre 1916 Olaylar, Hatıralar, Raporlar, haz. Mehmet Yaşar Ertaş, Hacer Kılıçaslan, Kronik Yayınları, İstanbul 2017, s. 17.
[7] Taylan Sorgun, Halil Paşa İttihat ve Terakki’den Cumhuriyet’e Bitmeyen Savaş, Kumsaati Yayınları, İstanbul 2007, s. 126.
[8] İlber Ortaylı, “Kûtü’l-Amâre Zaferi”, Kûtü’l-Amâre 1916 Olaylar, Hatıralar, Raporlar, haz. Mehmet Yaşar Ertaş, Hacer Kılıçaslan, Kronik Yayınları, İstanbul 2017, s. 15.
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi