İsrail ile Hamas arasında cereyan eden Gazze’deki çatışma her geçen gün şiddetini artırıyor. Savaşın Gazze ve Filistin sınırlarını aşıp bölgesel hatta küresel bir çatışmaya dönüşme ihtimali ise halen geçerliliğini koruyor. Bu ihtimale rağmen Gazze başta olmak üzere Orta Doğu’nun birçok noktasında etkin olan ‘Direniş Ekseni’ tarafındaki Hizbullah’ın Gazze savaşındaki pozisyonu, savaşın bölgesel ve küresel ölçeğe yayılmayacağı fikrini güçlendiriyor. Nitekim, İsrail’e kuzeyden komşu olan Lübnan’ın ordusundan daha etkin ve toplumsal, siyasal açıdan güçlü bir hareket olmasına rağmen Hizbullah, Gazze’deki savaşa doğrudan dahil olmamayı tercih etti. Hizbullah ve İran adına hareket eden diğer milis grupların kahir ekseriyeti Hamas’ın aksine savaşın merkezinde olmama adına birçok hamle yaptı. ‘Direniş Ekseni’ çatısı altındaki grupların Gazze savaşının kenarında kalmayı tercih etmeleri aynı zamanda İran’ın vekalet savaşı stratejisini de açıklıyor. Tahran yönetimi vekil aktörler üzerindeki kontrolünü tahakküm ediyor ve bu aktörleri İsrail’e karşı birer koz olarak kullanıyor.
Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah İsrail’in saldırıları sonrası sosyal medyadan paylaştığı videolarla gündemi meşgul ederken, savaşa dahil olmaları noktasındaki beklentileri görmezden geldi. Nasrallah’ın her yeni açıklaması, Hizbullah’ın İsrail’e karşı savaşa gireceği ihtimalini güçlendirse de fiiliyatta sembolik operasyonların icra edilmesi ‘Direniş Ekseni’ne yönelik sorgulamaları artırdı. Emperyal güçler tarafından ezilen Müslümanların yanında olduğunu iddia eden bu eksenin en önemli temsilcisi Hizbullah, Gazze savaşında çekimser davranarak çatışmanın dışında kalmayı tercih ediyor. Hizbullah’ın bu tavrı, İsrail ile büyük bir savaşa hazır olmadığını veya böylesi bir savaşı istemediğini gösteriyor ve bu durum Nasrallah’ın ekibini stratejik açıdan bir çıkmaza itiyor. Söylem bazında İsrail ve ABD ile savaşan Hizbullah’ın İsrail ve ABD’ye karşı mukavemet gösterememesi ve bu eylemsizliği medya propagandası ile örtmeye çalışması Orta Doğu’daki aktörlerin İran’a yönelik kuşkularını artırıyor. Nitekim Hizbullah’ın İsrail’e karşı kasıtlı eylemsizlik tercihi Tahran’dan bağımsız bir adım değil. Kasım Süleymani başta olmak üzere birçok İranlı ve İran’a bağlı faaliyet yürüten grupların üst düzey yetkililerinin Irak, Suriye, Lübnan gibi Tahran’ın nüfuzu altında olan noktalarda öldürülmesi, İran’ın bölgesel anlamda iddia edildiği kadar güçlü olmadığını da ispatlıyor.
Direniş Ekseni ve Hizbullah’ın İsrail ile Savaşmama Tercihi
Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın 7 Ekim’de başlattığı Aksa Tufanı operasyonunun beklenmedik bir şekilde icra edilmesi ve İsrail ulusal güvenliğine ciddi tesir etmesi Hizbullah’ın da savaşa girme ihtimalini artırdı. Başta Hamas olmak üzere ‘Direniş Ekseni’ etrafında kümelenen aktörler ve İran destekçileri savaşa Hizbullah’ın da dahil olacağını düşünüyordu. İsrail’e saldırılar düzenleyip cephe sayısını artırarak Gazze’deki direnişe destek vermesi umulan Hizbullah, İsrail ile topyekûn bir savaşı tercih etmedi. 3 Kasım’da Nasrallah’ın yayınladığı uzun konuşma, Hizbullah’ın İsrail ile doğrudan çatışma noktasında çekimser veya tereddütlü davrandığını ispatladı. Ayrıca Hizbullah kara birliklerini İsrail sınırına yönlendirmek gibi savaş eşiğine getirecek hamleler yerine mühimmat ve havan topları kullanarak İsrail sınırındaki bölgelere sembolik saldırılar icra etti. Bu stratejik tercih, ‘Direniş Ekseni’ ve İslam toplumları nazarında Hizbullah’ın imajını zedeledi. Örneğin, Hizbullah’ın İsrail üzerindeki baskıyı artırmasını bekleyen Arap dünyasının bir kesimi Nasrallah’a ve Hizbullah’a yönelik eleştiriler savurdu. Benzer şekilde Hamas da Hizbullah’ın bu tutumundan rahatsız olduğunu beyan etti. Örneğin, hareketin en önemli isimlerinden olan Dış İlişkiler Sorumlusu Musa Ebu Marzuk, “Hizbullah’tan ve Batı Şeria’daki kardeşlerimizden çok şey bekliyorduk.” minvalinde bir açıklama yaparak Hizbullah’ın İsrail ile doğrudan savaşmama tercihinin kendileri açısından hayal kırıklığı olduğunu ifade etti. Söz konusu durum, Hamas ile Hizbullah arasındaki ayrışmaları derinleştirebilir.
‘Direniş Ekseni’ bağlamında yaşanan bir diğer önemli gelişme 15 Kasım tarihinde yaşandı. İran İslam Cumhuriyeti Dini Lideri Ali Hamaney, Hamas’ın siyasi büro şefi İsmail Haniyye ile Tahran’da bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşme sonrası İran’ın Gazze’deki savaşa katılmayacağı ifade edildi. Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonlarını Tahran ile istişare etmeden hayata geçirmesinin bu kararın arkasında yatan temel sebep olduğu iddia edilse de, görünen o ki İran da Hizbullah gibi İsrail ile doğrudan savaşmamayı tercih ediyor. Ayrıca İran’ın bu tavrı, Tahran’ın Hamas’ın stratejik otonomisini benimsemediğini de ortaya çıkarıyor.
Hizbullah Cephesi ve Beklentiler
7 Ekim sonrası Nasrallah’ın yaptığı her konuşma Hizbullah’ın Gazze savaşına yönelik stratejisine dair önemli göstergeler ortaya çıkardı. Dolayısıyla gerek Nasrallah’ın konuşmaları gerekse Hizbullah’ın bugüne kadarki askeri pozisyonu, hareketin İsrail ile karşı bir savaş açıp açmayacağına dair gelecek projeksiyonlarını netleştiriyor. Nasrallah’ın konuşmalarındaki temkinli tavırlar ve dikkatli söylemler Hizbullah’ın 7 Ekim’den ayrıştıran bir dile ve hareketi İsrail’e karşı kapsamlı bir savaştan uzak tutmaya yönelik bir mantığın benimsendiğini gösteriyor. Hizbullah’ın bu politikası, diğer bir ifadeyle İsrail ile doğrudan çatışmaya girmemeyi tercih etmesi, harekete en azından iki kazanım sağlıyor. Bunlardan ilki, İsrail’in Gazze’de Hamas ile çatışması ve odak noktasını Filistin’e kaydırması sayesinde Hizbullah’ın güç maksimizasyonuna gitmesini kolaylaştırıyor. İkinci olarak, doğrudan savaşı tercih etmeyerek Hizbullah İsrail’in savaş taktiklerini ve kapasitesini gözleme fırsatı buluyor.
Bu avantajların yanında savaşa girmeme tercihinin Hizbullah açısından dezavantajlar barındırdığı da görülüyor. Hizbullah açısından ilk dezavantaj ‘Direniş Ekseni’ ve İran etrafında toplanan kitlelerin tepkisi. İsrail ile savaş noktasında uygun bir zemin ve zamanın oluştuğuna inanan çevrelerce Hizbullah’ın savaşa dahil olmama tercihi, hareketin İsrail karşıtlığını sorgulanır hale getirdi. İkinci olarak Hamas başta olmak üzere Sünni direniş gruplarının ve toplumsal hareketlerin Hizbullah, İran ve ‘Direniş Ekseni’ ile ilişkilerini gözden geçirmelerine neden olabilir. Son kertede Hizbullah, İsrail-Hamas arasında Gazze’de cereyan eden savaşa dahil olmadı ve büyük ihtimalle de savaşın bir parçası olmama kararını sürdürecek. Dolayısıyla askeri kapasitesini ortaya çıkarmadan ve personelini ciddi riske atmadan savaş sürecince gücünü artırmayı ve propagandasını sürdürmeyi önceleyen Hizbullah’ın İsrail’e karşı savaş ilan etme noktasında çekimser davrandığı ifade edilebilir. Hamas’ın ikinci ismi olarak bilinen Salih el-Aruri’nin Beyrut’ta öldürülmesi sonrası dahi sansasyonel, ses getirici bir eylemde bulun(a)mayan Hizbullah’a dair olumlu görüş benimseyenlerce İsrail ile savaşın her zaman masadaki seçenekler arasında olduğu ifade ediliyor. Bu anlamda İsrail’in Hamas’a karşı Gazze’de kazanımlar elde etmesi, İran ve İran destekli grupların İsrail ve ABD’ye karşı bölgesel kayıplar vererek çökmeye başlaması durumu savaş eşiği anlamına gelmektedir. Fakat gerek vekil bir aktör olarak Hizbullah gerekse de vekil aktörün hamisi olarak İran, konvansiyonel bir savaşta insan kaynağı ve askeri teçhizat bağlamında İsrail’den zayıf olması nedeniyle savaşı tercih etmiyor. Dahası böylesi bir savaş Irak, Suriye, Lübnan, Yemen gibi İran’ın etkin olduğu alanlardaki vekillerin güç kaybetmesine neden olabilir. Böylesi bir senaryoyu İran ve Hizbullah’ın şu ana kadar tercih etmemesi kısa vadede de benzer bir senaryoyu öne çıkarıyor. Bu senaryoda İran ve İran destekli milisler (Husiler hariç) sembolik biçimde İsrail ve ABD ile mücadeleyi tercih edip, doğrudan çatışmadan uzak durabilir. Dolayısıyla emperyalizmin küresel temsilcisi ABD ve Orta Doğu temsilcisi İsrail’e karşı ‘Direniş Ekseni’ni temsil eden Hizbullah, Gazze’yi işgal eden İsrail’e karşı savaşmama noktasında bir direniş gösteriyor. Hizbullah’ın bu stratejik çıkmazı bölgesel ve dolayısıyla küresel bir savaşın istenmediğini, hareketin daha çok kendi çıkarlarını ve hayatta kalmayı öncelediğini de ispatlıyor. Her ne kadar İsrail, Gazze’deki kara harekâtında 3. Aşamayı başlatmış ve Hamas’a karşı savaşı genişletmiş olsa da Hizbullah’ın çatışmaya dahil olma ihtimalinin kısa vadede düşük bir olasılık olduğu ifade edilebilir. Çıkarlarını önceleyen ve realist davranan Hizbullah’ın İsrail’e karşı savaş açması ancak İsrail’in Lübnan’ın güneyini işgal etmesiyle gerçekleşebilir. Mevcut koşullarda İsrail’in böyle bir öncelikli hedefinin olmadığı hesaba katıldığında, Hizbullah-İsrail arasında bir savaş ihtimalinin yok denecek kadar az olduğu sonucuna varılabilir.
Yazar: Mehmet Rakipoğlu
Editör : SavunmaTR Editör Birimi