24 Ocak 2024 günü İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Türkiye ziyareti, son dönemde İran-Türkiye ilişkilerindeki seyir bağlamında önemli bir gelişme olarak kayda geçti. Bu ziyaret süresince, Reisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki ikili görüşme, farklı kurumların yetkilileri ve temsilcileri arasında gerçekleştirilen istişareler, ikili ilişkilerin farklı alanlarda, geleceğine yönelik kısa ve orta vadeli yol haritasının şekillendirildiğine ilişkin değerlendirmeler gündeme getirmiştir. Bu bağlamda öne çıkan konu başlıklarından bir tanesi ciddi bir beklenti yaratmış ve dikkat çekmiştir.
Söz konusu görüşmelerin ardından yapılan açıklamalarda, Türkiye ve İran arasında pek çok alanda işbirliği ve ilişkileri geliştirme yönünde kararların alındığı deklare edilmesine rağmen, terörle mücadelede ortaklık ve işbirliği yönündeki vurgular daha fazla ön plana çıkmıştır. Özellikle, KCK/PKK; PKK/YPG ve PKK/PJAK’a karşı mücadelede iki ülkenin karşılıklı işbirliğini geliştirmesine yönelik ifadeler dikkat çekmiştir. Söz konusu vurgu ve ifadeler, İran’ın PKK terör örgütüne yönelik bakışını ve tutumunu ne şekilde ve ne ölçüde değiştirebileceğine dair sorgulamaları beraberinde getirmiştir.
İran’ın Bölgesel İhtiyaçları ve PKK
İran’ın PKK’ya yönelik tutumunu değiştirerek Türkiye ile işbirliği gerçekleştirebileceğine yönelik beklenti, objektif koşullar çerçevesinde değerlendirildiğinde, somut sonuç olasılıkları hakkında görünümler sunmaktadır. Buna göre, öncelikle İran’ın bölgesel politikaları ve bu politikaların uygulanmasında kendisini gösteren ihtiyaçların, söz konusu objektif koşulların önemli bir bölümünü oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bu bağlamda, İran perspektifinden ele alındığında, PKK’yı, yalnızca Türkiye ile rekabet sürecinde araçsallığa sahip bir aktör olarak konumlandırmak indirgemeci ve hatalı bir bakış açısı doğurmaktadır. PKK’nın, Türkiye-İran rekabetinde taşıdığı nitelik ve oynadığı rol, bu terör örgütünün İran açısından sahip olduğu işlevin yalnızca bir boyutuna işaret etmektedir.
İran’ın, Türkiye ile doğrudan rekabetin ötesinde, sahip olduğu bölgesel vizyon ve hedefler PKK’yı bu ülke açısından çok fonksiyonlu bir araçsal aktör haline getirmektedir. Buna göre PKK, İran açısından ilk olarak Irak düzleminde çeşitli işlevlere sahiptir. Bu işlevlerin başında, İran’ın IKBY siyasi denklemine yönelik müdahale ihtiyacının karşılanması gelmektedir. IKBY’de, ABD ve İsrail ile yakın ilişkiye sahip olan KDP’yi sınırlandırmayı amaçlayan İran bu doğrultuda PKK’nın Irak’taki varlığından yararlanmaktadır. Özellikle, Süleymaniye merkezli olarak, KYB’nin de desteği ile birlikte PKK, örgütsel olarak kendisine en büyük düşman olarak algıladığı KDP’ye yönelik hasmane faaliyetler gerçekleştirmektedir. Diğer yandan, yine Irak düzleminde PKK’nın İran açısından sahip olduğu işlev boyutlarından bir tanesi de Sincar bölgesinde alan hakimiyetinin sağlanmasıdır. Halihazırda, İran destekli milis gruplar ve PKK’nın Ezidi yapılanması olan YBŞ işbirliği ile bu bölgeyi kontrolü altında tutmayı hedefleyen İran, özellikle Irak-Suriye hattının kendisi açısından teminat altına alınması bağlamında bu işbirliğinin devamlılığını arzulamaktadır.
Bununla birlikte, Suriye’de PKK varlığı, Sincar bölgesi, Irak-Suriye hattının “güvenliği” ve Akdeniz’e ulaşma yollarının teminat altına alınması adına, mevcut konjonktürde İran’ın stratejik öncelikleri arasında yer almaktadır. Bu durum, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’nin örgütsel yapısı ve karar alma mekanizmalarının İran açısından bir “mücadele “alanı haline gelmesine de yol açmaktadır. Zira, bugün itibariyle, PYD/YPG, ABD ile yoğun işbirliği ilişkisi nedeniyle İran için “sınırlandırılması gereken” bir aktör konumundadır. Bu durum İran’ın, KCK yönetiminde, ABD ile işbirliğine temkinle yaklaşan, İran ile geçmişten beri “bölgeselci anlayış” çerçevesinde ittifak geliştirmeye yakın olan ve daha çok Cemil Bayık ile özdeşleşen kanat aracılığıyla PYD/YPG’nin lider kadrosu ve karar alma mekanizmalarına etki etme arayışını beraberinde getirmektedir. Bu arayış, PYD/YPG üzerindeki ABD etkisinin sınırlandırılması ve terör örgütünün İran eksenine daha yakın bir konuma ulaştırılmasını esas almaktadır. Yakın zamanda bu arayış, İran ve PKK’ya yakın bir tutum benimseyen KYB aracılığıyla karşılanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda, örgüt liderliği ve karar alma mekanizmalarına doğrudan etki stratejisi yerine KYB aracılığıyla diyalog zemini geliştirerek PYD/YPG’nin, İran’ın güvenlik endişeleri ve bölgesel hedeflerine daha duyarlı bir aktör ve hatta ortak haline getirilmesi yönünde girişimler kendisini göstermiştir.
Son olarak, İran’ın bölgesel ihtiyaçları düzleminde PKK’nın araçsal varlığına duyduğu gereksinimin bir diğer yansıma alanı ise Azerbaycan-Karabağ hattıdır. 2. Karabağ Savaşı sürecinde, İran’ın Azerbaycan karşıtı tutumu en somut biçimde, Ermenistan kuvvetleri saflarına katılan PKK’lı teröristlerin bölgeye geçişleri ve çatışma bölgesinde desteklenmeleri olmuştur. Bu süreçte PKK, Azerbaycan’ın askeri ilerleyişinin durdurulması adına Ermeni kuvvetlerine destek sunan ve dolayısıyla İran’ın jeopolitik endişelerinin giderilmesi adına olumlu katkı ortaya koyan bir partner işlevine sahip olmuştur. Bu durum, mevcut konjonktürde ve yakın gelecekte, İran’ın, Azerbaycan-Karabağ hattı, Zengezur koridoru meselesi çerçevesinde PKK’ya duyduğu taktik gereksinimin süregeleceğine ilişkin bir görünüm sunmaktadır.
İran’ın Kürt Sorunu ve PKK’nın Araçsallığı
İran’ın PKK’ya yönelik ihtiyacı, bölgesel hedefler bağlamının sınırları ötesine geçmektedir. Bu durum, devlet-devlet dışı silahlı aktör/terör örgütü ilişki modelleri bağlamında İran ve PKK ilişkisinin istisnailiğine de işaret etmektedir. Zira PKK, İran açısından, yalnıza belirli dış politika amaçları doğrultusunda araçsallaşıtırılan bir aktör olmanın ötesinde, ülke içinde etnik sorunların başında gelen Kürt sorunu ve iç güvenlik bağlamında da etkin bir ortak niteliğindedir.
İran’da, Kürt sorunun yoğun biçimde siyasal şiddetle ve silahlı gruplarla özdeş hale gelmiş olması İran’ın bu bağlamda farklı stratejilere yönelmesini beraberinde getirmiştir. Bu durum, bir iç güvenlik stratejisi biçiminde, İran’da faaliyet gösteren ve siyasal şiddet silahlı Kürt gruplar olan İKDP, Komala ve PKK/PJAK arasında bir güç dengesi yaratma hamlelerinde karşılık bulmuştur. Buna göre İran, KCK yönetimi aracılığıyla, PJAK’ın yönlendirilebilmesi; diğer silahlı Kürt gruplarla rekabete sevk edilmesi ve böylece bu örgütlerin etkinliklerinin dengelenmesi yönünde bir anlayış benimsemektedir. Diğer yandan, KCK yönetimi içerisindeki İran yanlısı kanat aynı zamanda, PJAK’ın ABD ile PYD/YPG örneğinde olduğu gibi, bir işbirliğine yöneliminin önünde İran açısından bir emniyet işlevi görmektedir. Bu bağlamda PKK, İran için, iç güvenlik stratejileri ekseninde de doğal bir partner olma niteliğini sürdürmektedir.
Değerlendirme
PKK’nın, İran’ın güvenlik vizyonu ve bölgesel hedefleri çerçevesinde konumlandığı yer, İran ve Türkiye arasında terörle mücadele alanında işbirliği beklentilerinin ötesinde bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Geçmişten farklı olarak PKK, İran’ın, gerilim süreçlerinde, Türkiye’ye karşı araçsallaştırabileceği bir aktör niteliğinden uzaklaşmış durumdadır. PKK’nın bugün itibariyle Türkiye’nin iç güvenliğine yönelik bir tehdit olma konumunu yitirmesi ve bölgeselleşme eğilimi göstererek daha çok Suriye ve Irak eksenli bir aktör haline gelmeye başlaması kaçınılmaz biçimde İran’ın da bu terör örgütüne yönelik stratejik bakışını dönüştürmüştür. Bu bağlamda PKK, İran açısından, bölgesel hedefler doğrultusunda ihtiyaç duyulan alanlarda işbirliği gerçekleştirilecek ve desteklenecek olan bir aktöre dönüşmüş durumdadır. PKK’nın, Suriye ve Irak’taki varlığı ve İran’ın bu bölgelere dair hedefleri arasındaki iz düşüm, Türkiye’nin sınır güvenliği kaygılarını derinleştiren bir unsur haline gelmiş durumdadır. Bu çerçevede, Türkiye-İran ilişkilerinde İran-PKK işbirliğinin olumsuz etkilerinin, geçmişten farklı olarak, bölgesel rekabet ekseninde daha fazla kendisini göstereceğini öngörmek mümkündür.
Yazar: Dr. ÇAĞATAY BALCI