Terör örgütleri, tüm örgütsel yapılarda olduğu gibi, çevresel değişimlere uyum sağlama gereksinimiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Örgütsel çevrede ortaya çıkan yeni risk ve tehditlere, aynı zamanda gelişen fırsatlara uygun bir pozisyon almak, tüm örgütsel yapıların ve dolayısıyla terör örgütlerinin de stratejik öncelikleri arasında yer alır. Bu durum ilgili literatürde terör örgütlerinin “öğrenen örgüt” olarak nitelendirilmesiyle ifade edilir. Terör örgütleri, örgütsel çevreleri ve çatışma ortamlarında yer alan devletler, diğer terör örgütleri ve devlet dışı silahlı aktörlerin uyguladıkları strateji ve taktikleri, sahip oldukları teknik imkânları örgütsel gelişim ve hayatta kalma adına bir referans kaynağı olarak görmektedirler.
Bu durum, söz konusu terör örgütü PKK olduğunda en somut örnekleriyle kendisini göstermektedir. Kuruluşundan bugüne kadar geçen süre içerisinde, periyodik olarak, dönüşen yerel, bölgesel ve uluslararası koşullara uyum sağlama refleksine sahip olan PKK bu süreçte önemli değişimler geçirdi. PKK’nın, 1990 yılından itibaren, SSCB’nin dağılmasıyla birlikte SSCB’ye yönelik eleştirel bir ideolojik pozisyona evrilmesi ve ABD ile ilişkilerin geliştirilmeye başlanması, 1995 yılından itibaren uluslararası düzeyde daha fazla ilgi kazanmaya başlayan cinsiyet eşitliği ve çevre sorunlarına ilişkin argümanları söylemlerine ve ideolojik kabullerine dahil etmesi, 2000 yılından itibaren ise o yıla kadar sahip olduğu tüm iddiaları (sosyalist düzen, bağımsız devlet, özerklik seçeneğini ihanet ve teslimiyet ile bağdaştırma gibi) reddederek post-modernist “demokratik konfederalizm” projesini esas almaya başlaması, çevresel koşullara uyumun ideolojik boyutuna dair örneklerdir. Elbette bu dönüşümler yalnızca ideolojik boyut ile sınırlı kalmadı. PKK, eylem tarzı, örgütlenme biçimleri, faaliyet konsepti ve kullanılan araç ve teknolojiler yönünden de önemli değişimler geçirdi. Fakat bu dönüşümlerin miladı 2013 yılı oldu.
2013 yılında, PKK yöneticisi Murat Karayılan’ın “profesyonel gerilla konseptine geçiş için hazırlanıyoruz” açıklaması bu sürecin başlangıcı oldu. Bu dönemin, ABD’nin Suriye’de DEAŞ ile mücadele adına YPG’ye destek sunmaya başladığı süreç ile paralellik göstermesi dikkat çekicidir. Bu projeye göre PKK’nın ve Suriye kolu olan PYD/YPG’nin, modern askeri teknoloji ve ekipmanlar ile donatılması, çatışma stratejisi ve konsepti bağlamında ise “özel kuvvetler” yeteneğine sahip olması öngörülmüş ve amaçlanmıştır. 2014 yılı itibariyle özellikle PYD/YPG özelinde somutlaşan bu süreç, bu çerçevede elde edilen ”birikim ve tecrübenin” Irak sahasına aktarılmaya başlamasıyla 2019 yılından itibaren yoğunlaşmaya başlamıştır. Bu noktada ABD, Rusya ve İran’ın, PKK’yı, Suriye ve Irak’ta “sıfır toplamlı oyunun nesnesi” olarak konumlandırmaları, kaynak erişimi bağlamında son derece etkili olmuştur. Bu ülkelerin her birinin, PKK ve Suriye kolu PYD/YPG’yi dışlayarak ve düşmanlaştırarak karşı tarafın mutlak kontrolüne itmek yerine, belirli bir ölçüde destekleyerek karşı tarafın örgüt üzerindeki desteğini dengeleme stratejisi izlemesi, PKK açısından örgütsel kapasitenin ve envanterin geliştirilmesi adına çok büyük bir fırsat sundu ve PKK durumu en etkin biçimde değerlendirdi.
2019 yılından itibaren, “profesyonel gerilla, yeni dönem gerillası/21. yüzyıl gerillası” gibi söylemleri daha sık ön plana çıkarmaya başlayan PKK, bu projenin üssünü de Irak’ın kuzeyine kaydırmaya; Suriye’deki “birikimini” bu bölgeye daha fazla aktarmaya başladı. Bu bağlamda Pençe harekâtları, PKK’yı bu dönüşüme zorlayan en önemli faktör oldu. Bu çerçevede iki temel etkiden bahsetmek mümkün. Pençe harekâtları ilk olarak örgütü ciddi bir varoluşsal tehdit algısına sevk etti. PKK tarihinde belki de hiç olmadığı kadar örgütsel güvenlik ve örgütsel savunma odaklı bir konsepte yönelerek, örgütün varlığını koruma ve yok olmasını engelleme motivasyonu ile hareket etmeye başladı. İkinci olarak, 2016 yılından itibaren, örgüte katılımlar ciddi biçimde düşmeye başlarken, Pençe harekâtları bu sürece büyük bir ivme kazandırdı ve PKK’nın eleman teminini sınırlandırıcı bir etki gösterdi.
Bu etkilere bağlı olarak PKK, örgütsel güvenlik ve bekanın korunması adına Irak’ın kuzeyinde tünel ve mağara taktiğini geliştirmeye başladı. Bununla birlikte, Pençe harekâtlarında Türkiye’nin İHA/SİHA teknolojisinin yarattığı üstünlük örgütü hava araçları ve teknolojilerine daha fazla odaklanmaya sevk etti ve bu yönde bir zorunluluk ortaya çıkardı. Son olarak, örgüte katılımlarda yaşanan düşüş ve eleman teminindeki sorunlar, geçmişten farklı olarak, silahlı kanat yapılanmalarının sürekli biçimde büyümesi ve genişlemesini esas alan yaklaşımı değiştirdi. Bunun yerine PKK, sınırlı eleman kaynağını daha efektif kullanabilmek adına, daha dar ve küçük fakat daha “profesyonel birlikler” oluşturma anlayışına yöneldi. Bu dönüşümün somut izleri, örgütün Pençe harekât bölgelerinde tünel ve mağara taktiğine dayalı eylemlerinde, örgüt militanlarının sahip oldukları teçhizatın gelişiminde, 2020-2021 döneminde örgütün sözde “Delal Amed Hava Savunma Güçleri” ihdas ederek bu birim aracılığıyla Pençe harekât bölgesinde ve Türkiye içine yönelik kamikaze drone saldırılarında görüldü. Bununla birlikte, örgütün Türkiye içine yönelik paramotor eylem girişimleri, 2023 yılında YPG’lileri taşıyan bir helikopterin Duhok’ta düşürülmesi ve son olarak 2024 yılında örgüt tarafından bir “müjde” olarak sunulan İHA/SİHA’lara karşı savunma sistemlerinin temin edildiğine dair iddialar da bu süreçte dikkat çeken gelişmeler oldu.
Sonuç
PKK’nın “profesyonel gerilla” projesinin bugün itibariyle “hava gücü” odaklı bir bağlama doğru evrildiğini gözlemlemek mümkün. Bununla birlikte, örgütün silahlı kanadı HPG yöneticilerinin, örgütün medya organlarına yaptıkları açıklamalarda “gerilla saflarına yalnızca savaşçı istemiyoruz; elektronik uzmanları, yazılım uzmanları ve mühendisleri çağırıyoruz” şeklinde ifadeler kullanmaları bu projenin söz konusu çizgide devam ettirileceğine dair emareler ortaya koyuyor. Bu noktada PKK’nın, ABD, Rusya ve İran’dan elde ettiği desteğin devamlılığı en kritik husus olacak. Örgütsel güvenlik ve bekasına odaklanmış olan PKK, bu arayışı doğrultusunda tüm aktörlerle ilişki geliştirmeye ve kapasitesini artırmaya hazır. Bu sebeple, örgüte yönelik dış desteğin sınırlandırılması veya ortadan kaldırılması her zamankinden daha kritik bir hale gelmiş durumda. Bununla birlikte PKK’nın “profesyonel gerilla” projesini Türkiye içerisine taşıma olasılığını ve potansiyelini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bu anlamda örgütün, özellikle Türkiye içindeki şehir/milis yapılanmaları bünyesinde, mutlak gizliliği esas alan daha dar gruplar ihdas ederek bu gruplar aracılığıyla daha sansasyonel eylemlere yönelebilecektir.