Sömürge döneminin yarattığı tartışmalı sınırlar, iklim krizi, etnik çatışmalar ve merkez-yerel arasında ortaya çıkan yönetim sorunları, Afrika’daki terör örgütleri, milis gruplar ve yerel çetelerden kaynaklı tehditlerin açıklanmasında bazı temel parametreler olarak öne çıkmaktadır. İç savaşlar ve iç isyanlar ise bu tehditlerin bir tezahürü ya da başka bir deyişle mevcut sorunların siyasi, askeri ve sosyo-politik yapıda vücut bulmuş halidir.
Son 3 yıl içinde Sahel bölgesi (Mali, Burkina Faso, Nijer) ülkelerinde gerçekleşen askeri darbeler ve Afrika Boynuzunda (Sudan, Somali vd.) patlak veren şiddetli çatışmalar, yalnız yerel ölçekli değil küresel çapta etkisi görülebilecek bir soruna işaret etmektedir. Bu sorun, ülkelerdeki zayıf ordu ve zayıf devlet otoritesine karşılık terör örgütleri ve milis grupların toprak kontrolünü ve yerel meşruiyetini giderek artırmasıdır. Sudan’da ülke topraklarının önemli bir kısmını kontrol eden Hızlı Destek Güçlerinin (HDG), Somali’de devlet gelirlerine eş değer kaynağa sahip olan Eş-Şebab terör örgütünün ya da Mali’nin çeşitli noktalarında bir “yarı-devlet” (proto-states) şeklinde faaliyet gösteren IŞİD ve El-Kaide bağlantılı grupların varlığı ve bu örneklerin çoğalması, kıta genelinde refah düzeyi gelişmiş ve “güvenli” sayılabilecek ülkelere de doğrudan etki etme potansiyeline sahip.
Öte yandan farklı motivasyona sahip devlet dışı silahlı aktörlerin (DDSA), kendilerine yeni ‘yönetilemeyen alanlar’ kazandırması, bu grupların planlama, organizasyon ve eleman temini noktasında esnek yapılara dönüşmesine de zemin hazırlamaktadır. Bu esneklik, ideolojik anlamda batı karşıtlığını merkeze alan örgütler için nihai hedefe, yani batılı ülkelere yönelik potansiyel terör saldırılarına bir altyapı sağlamaktadır. Çünkü pek çok akademisyen ve terörle mücadele uzmanı, IŞİD ve El-Kaide gibi örgütlerin hem yönetim kadrosunda verdiği kayıplar hem de ekonomik kaynağa ulaşma noktasında yaşadığı zorluklar nedeniyle rotalarını Suriye, Irak ve Afganistan’dan Sahraaltı Afrika’ya kaydırdığını öne sürmektedir. Bu analizi de dikkate alarak Sahel ve Afrika Boynuzunun 2024 yılının ilk çeyreğinde yaşanılan gelişmeler ışığında odaklanılması gereken iki bölge olduğu söylenebilir.
Somali: yeni dönemde Eş-Şebab ile mücadelede zorluklar
Son dönemde BM, Avrupa Birliği (AB) ve ABD’nin bu noktalardaki askeri angajmanlarını sonlandırma eğiliminde olduğu görülmektedir. Öyle ki görev süresi Ekim 2024’te sona erecek olan BM Somali Yardım Misyonu’nun (UNSOM) görev süresini uzatmayacağı kuvvetle muhtemeldir. Bu noktada Somali hükümetinden de UNSOM’un ardından ülkedeki güvenlik sorunlarıyla kendi imkanları dahilinde başa çıkmak istedikleri yönünde bir açıklama geldi. Nitekim yaklaşık 14.000 kişilik Afrika Birliği Barış Koruma Gücüne danışmanlık hizmeti veren UNSOM’un Somali’den çekilmesi, terörle mücadelede tüm yetki ve sorumluluğu Somali ordusuna bırakıyor.
Ancak ACLED verilerine göre 2024 yılı içinde Eş-Şebab ve IŞİD bağlantılı gruplardan kaynaklı saldırılar, 2023’ün aynı dönemine oranla ciddi bir artış eğiliminde. Bununla beraber Somali ordusu gerek pratikte gerekse teoride halen Eş-Şebab ile mücadelede belli dezavantajlara sahip. Öyle ki son 5 yıllık dönemde Eş-Şebab toplumsal taban ve militan sayısını genişleterek sofistike silah kullanımını ve ekonomik kapasitesini artırdı.
UNSOM, Somali’de barış inşası kapsamında istikrar ve uzlaşının sağlanması için çaba gösteren bir misyon. Bir başka pencereden UNSOM’un Ekim itibarıyla bölgeden çekilmesi, Eş-Şebab ile mücadelede Somali hükümetinin ABD’ye olan bağımlılığını artırabilir. ABD, Eş-Şebab’a karşı Danab Elit Komando Birliğini eğiterek ve drone saldırıları düzenleyerek örgüte önemli zararlar veriyor. Ancak ABD Afrika Komutanlığının (AFRICOM) ‘imha etme’ üzerine kurulu sert güç unsurlarının Eş-Şebab’ın dirençliliği ve elastikiyeti üzerinde olumlu mu yoksa olumsuz mu etki ettiği halen bir tartışma konusudur.
Mali: AB’nin Eğitim Misyonlarını Sonlandırması ve Muhtemel Güvenlik Riskleri
Sahel’de askeri darbeler, bir domino etkisi yaratarak neredeyse tüm bölge ülkelerine yayıldı. Göreve gelen batı karşıtı askeri yönetimler, ilk etapta Fransa ve sonrasında ABD’ye karşı cephe alarak bir bölgesel güç konsolidasyonuna gitti. Bu durum yalnız askeri desteğin değil aynı zamanda siyasi ve ekonomik ambargoların da önünü açtı.
Bu gelişmeler ışığında AB Mali Eğitim Misyonu (EUTM Mali), “değişen siyasi ve güvenlik atmosferini” gerekçe göstererek Mali’de yürüttüğü askeri eğitim misyonunu görev süresinin dolmasıyla birlikte sonlandırma kararı aldı. Yaklaşık 11 yıldır, Mali ordusu ve G5 Sahel Ortak Gücü ile koordineli bir şekilde faaliyet gösteren EUTM Mali, Jama’at Nusrat val İslam Muslimin (JNIM) ve IŞİD Sahra Kolu (ISGS) gibi radikal terör örgütleriyle mücadelede yerel kuvvetleri gelişimine katkıda bulundu. Misyon, 20 AB ülkesinden yaklaşık 700 asker ile eğitim ve danışmanlık faaliyetlerini sürdürmüş, ancak siyasi koşullar ve kötüleşen güvenlik ortamı neticesinde bu sayıyı azaltma kararı almıştı.
Son olarak isyancı Tevarık silahlı gruplarının Nisan ayında gerçekleştirdiği saldırılarda, Mali ordusuna müzahir milis grup CMFPR’nin 10 personeli hayatını kaybetti. 2023’ün Kasım ayında Kidal’ı ele geçiren Tevarıkların yanı sıra Gao ve başkent Bamako çevresinde saldırılarını yoğunlaştıran JNIM ve ISGS, Mali ordusunun imkân ve kapasitesini hayli zorluyor. Buna karşın Mali askeri yönetimi, BM Mali Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonunun (MINUSMA) da ülkeden çekilmesi noktasında baskılarını artırıyor. Mali ordusunun batılı barış koruma birliklerinden boşalan güvenlik sağlayıcısı rolünü büyük oranda Wagner Özel Askeri Şirket (ÖAŞ) ya da yeni kurulan Afrika Lejyonu birliklerine verdiği tahmin edilmektedir. Nitekim, sivillere yönelik ölçüsüz müdahale ve kıtadaki geçmiş tecrübelerine bakıldığında bu paramiliter yapıların mevcut istikrarsız ortama ne ölçüde cevap vereceği bir başka tartışma konusudur.
Nijer: Fransa’nın ardından ABD’nin geri çekilme süreci ve bölgesel tehditler
AB’ye benzer olarak Pentagon, hafta içinde 1.000 muharip askerinin tamamını Nijer’den çekme kararı aldı. Öyle ki ABD, Nisan ayı içinde Nijer askeri yönetiminin Washington ile askeri iş birliği anlaşmasını feshedeceğini açıklamasının ardından kademli geri çekilme planını tartışmaya açtığını duyurmuştu. Nijer’deki Agadez üssü, Afrika’nın en büyük drone üssü olarak AFRICOM’un kıtadaki terörle mücadele operasyonlarını destekleyen en önemli bileşenlerden birisiydi. ABD’li yetkililer, henüz askeri birliklerin çekilmesine yönelik resmi bir programdan söz etmeseler de çekilme sürecinin en az 1 yıl kadar sürebileceği belirtilebilir.
Hiç şüphesiz bu karar, Joe Biden yönetiminin Batı Afrika’da genişleyen Rus nüfuzuna karşı yürüttüğü mücadeleye sekte vuracaktır. Diğer taraftan siyasi ve askerî açıdan kırılgan bir dönemden geçen Nijer nezdinde ABD’nin desteğinin son bulması, komşu ülkelerden kaynaklı güvenlik tehditlerinin daha fazla gün yüzüne çıkmasına olanak sağlayacaktır. Çünkü Temmuz 2023’te gerçekleşen askeri darbenin ardından olası bir karşı darbeye karşı merkeze odaklanan Nijer ordusu, sınır güvenliğini ve kırsal bölgelerdeki şiddet eylemlerini ikinci plana attı. Bu tablo, yetki ve sorumluluk bakımından Rus ÖAŞ’lere verilen imtiyazlar ve iş birlikleri ile ordunun kontrolü iyiden iyiye kaybetmesine neden oldu.
Sonuç olarak 163 ülkenin sıralandığı 2023 Küresel Barış Endeksine göre Somali (156), Mali (153) ve Nijer’in (138) durumu, bu ülkelerdeki yerel mekanizmaların mevcut tehditlerle mücadelede yetersiz kalma ihtimalini güçlendirmektedir. Başarı ya da başarısızlığı tartışmalı olmasına rağmen uluslararası barışı koruma ve barış inşası aktörlerinin varlığı, mevcut çatışmaların belli bir seviyede tutulmasını, taraflar arası güç dengesinin korunmasını ve otoriter yönetimlerin görece denetim altında tutulmasını sağlamaktadır. Takip eden süreçte barış operasyonlarının askıya alınması ya da sonlandırılması, kırılgan güvenlik atmosferini olumsuz yönde etkileyerek terör örgütlerine alan açabilir.