Yapay zekanın, trendlerle uyumlu olmak adına gereksinimlere odaklanmayan satış ve pazarlama faaliyetlerine konu olduğu tartışmasız bir gerçekliktir. Neredeyse bilinen tüm sektörlerde, bazen “neden ve niçin” sorusu dahi sorulmadan geliştirilen ve satın alınan yapay zeka, elbette önemli miktarda balonu da içerisinde barındırmaktadır.
Yapay zekaya yatırım yaparken, söz konusu yatırımların mutlak kazançlara dönüşmesini beklemek hatalı olacaktır. Öte yandan, bir balon olabileceği gerekçesiyle trendleri analiz etmemek ve veya gerekli önemi sunmamak, teknoloji yarışının daha ilk andan kaybedilmesi anlamına gelecektir.
1990’lardan 2010’lu yıllara kadar devam eden süreçte yapay zeka; veri madenciliği, endüstriyel robotik, lojistik, iş zekası, bankacılık yazılımları, tıbbi teşhis, öneri sistemleri ve arama motorları gibi farklı uygulama alanlarında faydalı çözümler sunmayı başarmıştır. Öte yandan 1990’lı yıllar, yapay zeka kavramının iş dünyasında yeterince itibarlı bir konuma sahip olmadığı bir dönemi ifade etmektedir. Nitekim bunun bir sonucu olarak dönemde pek çok yapay zeka araştırmacısı, çalışmalarını bilerek başka isimlerle adlandırmıştır. Örneğin; bilişim, bilgi tabanlı sistemler, bilişsel sistemler, optimizasyon algoritmaları veya hesaplamalı zeka gibi isimler kullanılmıştır.
2000’li yılların ilk on yılı, verilerden öğrenebilen, karar alabilen ve tahminde bulunabilen makine öğrenimi (machine learning) tekniklerinin yaygınlaşmasıyla anılan bir dönemi ifade etmektedir. Makine öğrenimi; verileri analiz etmek, pattern’ları bulmak, içgörüler geliştirmek, tahminler yapmak ve görevleri daha önce mümkün olmayan bir hız ve ölçekte otomatikleştirmek için güçlü bir alan olarak görülmüştür.
Öte yandan makine öğrenimi de yapay zekanın fazlasıyla “olağan dışı” algılanması doğrultusunda yapay zeka çalışmalarının kamufle edilmesinin bir aracı olarak kullanılabilmiştir.
2010’lı yıllara geçilmesiyle birlikte derin öğrenme (deep learning) adı verilen makine öğrenimi alanında önemli atılımlar elde edilirken, küresel pazarda binlerce yapay zeka start-up’ı deep learning alanındaki faaliyetleriyle anılır hale gelmiştir. Derin öğrenme; arama motorlarının nesneleri sınıflandırması ve tespit etmesi veya yapay zeka destekli konuşma asistanlarının doğal yanıtlar oluşturması gibi sonuçlarıyla belirginlik kazanmıştır.
Makine öğrenimi, insan uzmanların veri girdileri arasındaki farkları anlamak için belirli bir hiyerarşinin belirlemesini ve genellikle daha yapılandırılmış veri setlerini gerektirebilmektedir. Derin öğrenme ise insan müdahalesinin bir kısmını ortadan kaldırır. Derin öğrenme, doğruluğu artırmak için daha fazla veri noktasına ihtiyaç duyarken, makine öğrenimi daha az veriye dayanır.
Makine öğrenimi algoritmaları, belirli kurallara veya kriterlere göre kararlar almak üzere tasarlandıkları için genellikle yorumlanabilirliği mümkün kılmaktadır. Derin öğrenme algoritmalarının çalışma biçimi ise son kullanıcıların veya paydaşların bir algoritmanın kararları için açıklamalara ihtiyaç duyduğu senaryolarda önemli bir engel teşkil edebilmektedir. Derin öğrenme, daha karmaşık problemleri çözebilirken, özel donanımlara da gereksinim duyabilmektedir.
Teknoloji günbegün gelişirken yapay zeka, farklı kullanım alanları ve popüler başarılar elde etse de belirli bir kesim için “tuhaf” bir alan olarak algılanmaya devam etti. 2016 yılında Deepmind’ın AlphaGo programının, Go oyununda Güney Koreli Go ustası Lee Sedol’ü yenmesi gibi başarılar geniş kitlelerin ilgisini çekmeyi başarmıştı. Bununla birlikte bu süreç AlphaGo programı ile oynayan birkaç kişi ve belirli bir çevre üzerinde etkiler doğurmuş, küresel toplumun yapay zeka ile doğrudan temas kurmasını mümkün kılmamıştı. Yine dönemde farklı endüstriler tarafından kullanılan yapay zeka destekli uygulamalar dahi yalnızca belirli uzmanlık alanlarına sahip kişilerin ilgisini çekmeyi başarmıştı.
2020’li yıllar itibariyle video, görüntü, kod, metin, animasyon, 3D model vb. yeni içerikler oluşturabilen üretken yapay zekanın yaygınlık kazanması, yapay zekaya yönelik ilginin farklılaşmasına neden olmuştur.
Aralık 2015’te kurulan OpenAI, ChatGPT öncesinde de üretken yapay zeka alanında önemli çalışmalar ortaya koymuştur. Bununla birlikte ChatGPT’nin Kasım 2022 itibariyle kullanıma sunulmasının ardından gelişen süreç, OpenAI ve ChatGPT’yi üretken yapay zekanın amiral gemisi haline getirmiştir. Bir üretken yapay zeka destekli chatbot olan ChatGPT’nin 2022 yılında 5 gün içerisinde 1 milyon kullanıcıya erişmesi, bu sürecin gelişimindeki önemli bir dönüm noktasını ifade etmektedir.
ChatGPT’nin; mevcut makale çalışmasının dilbilgisi ve ton bağlamında revize etmek, belirli bir konu hakkında hızlı araştırma yapmak, raporların özetini çıkarmak, metinleri farklı dillere çevirmek, kod yazmak ve sosyal medya içerik planlaması oluşturmak gibi farklı bireysel ve profesyonel amaçlarla kullanılabilmesi karşılaştığı yoğun ilginin temel gerekçesini oluşturmaktadır.
ChatGPT’yi rakiplerinden ayıran, kullanım alanının genişliği ve çıktıların uygunluk düzeyinin diğer örneklerin ötesinde olmasıdır. ChatGPT, her seferinde en doğru ve en uygun çıktıları oluşturamasa da çoğunlukla kullanıcıları yönlendiren ve kullanıcıların süreçlerini kolaylaştıran bir kaynağı teşkil etmektedir. ChatGPT’nin web uygulamasının ücretsiz veya sınırlı bir ücretle üretken yapay zeka kabiliyetlerine erişimi mümkün kılması ve sektördeki güçlü ilk adımı oluşturması yoğun ilginin diğer nedenleridir.
ChatGPT’nin yapay zekanın gerçekliğini görmekten kaçınan ve yapay zekayı yeni bir teknoloji balonu olarak gören kitleler de dahil olmak üzere küresel toplumu, yapay zekanın gerçekliğiyle yüzleştirdiği açıktır.
Bugün, geçmişte pek çoklarına “tuhaf” ve “hayal ürünü” gelen kabiliyetleri oldukça sıradan bir biçimde kullanıyoruz. Bundan yalnızca 3-4 yıl önce yapay zekaya bir metin yazdırılması dahi basında “korkutucu” başlıklarla sunulabiliyordu. Şimdi ise ChatGPT ve rakipleri ödevlerinde desteğe ihtiyaç duyan küçük çocuklar da dahil olmak üzere toplumun neredeyse her kesimi tarafından kullanılıyor. OpenAI CEO’su Sam Altman, belirli bir iyileşmeyi vurgulasa da GPT-2, GPT-3 ve GPT-4’ü “kötü” olarak nitelendirmiş GPT-5’in ise fena olmayacağını belirtmiştir. Dolayısıyla muhtemel biçimde kullanıcılar ilerleyen süreçte daha nitelikli bir yapay zeka ile karşılaşacaktır.
OpenAI’ın başarısı oldukça etkileyici olsa da herhangi bir konuda yalnızca lideri kutsamaya odaklanmanın, görüş açısını daralttığına inanıyorum. Diğer tüm teknolojilerde olduğu gibi henüz ilk evrelerini yaşadığımız üretken yapay zeka döneminde de teknolojinin neden olduğu riskler karşısında gerekli adımları atmış değiliz. Risklerin tam olarak neleri içerdiği hakkında bile genel bir görüş birliği bulunmuyor. Ancak yine her zaman olduğu gibi regülasyonlar ve diğer tartışmalar teknolojinin gerisinden geliyor. İşte tam da bu noktada üretken yapay zeka alanındaki tekelleşme riskine ve alternatif çabalara odaklanmak, konuya ilişkin görüş açımızı genişletecektir.
Öncelikle ChatGPT’nin başarısı, ileri seviye yapay zeka yetkinliklerine sahip olmasının yanı sıra büyük veri setlerine ve işlem gücüne erişilebilmesiyle yakından ilişkilidir. Şubat 2023’te yayınlanan bir analize göre ChatGPT’nin işlem gücü (donanım) maliyeti günlük 694.444 dolar seviyesindedir. Yaklaşık 3.617 adet NVIDIA HGX A100 server’larına (28.926 GPU) ihtiyaç duymaktadır. Bu doğrultuda arama başına maliyet 0,36 cent düzeyindedir.
Teknoloji devlerinin üretken yapay zeka alanında faaliyet gösteren şirketlere milyar dolar seviyesini aşan yatırımlarda bulunması, OpenAI örneği ile sınırlı değildir.
OpenAI’ın eski Araştırma Başkan Yardımcısı Dario Amodei ve yapay zeka etiği üzerinde çalışmalar yapan kız kardeşi Daniela Amodei tarafından 2021 yılında kurulan Anthropic, temin ettiği kaynaklar ve güç alanıyla rakiplerinden oldukça farklılaşan bir yapay zeka şirketidir. Güvenilir, yorumlanabilir ve yönlendirilebilir öncü yapay zeka sistemleri oluşturmayı hedeflediğini belirten şirket, kuruluşu itibariyle söz konusu unsurlar doğrultusunda kendisini rakiplerinden farklılaştırmaya çalışmıştır.
Anthropic, üretken yapay zeka sektöründe OpenAI ile birlikte en güçlü oyunculardan biri olarak değerlendirilebilir. Alphabet (Google) 2 milyar dolar, Amazon ise 4 milyar dolarlık kaynağı Anthropic’e vermeyi kabul etmiştir. Aynı zamanda Alphabet ve Amazon, çipler ve bulut altyapısı kapsamında Anthropic’e destek sunmaktadır. Anthropic’in kurucu ortağı ve CEO’su Dario Amodei, her iki teknoloji devi ile aynı anda işbirliği yürütmelerini bir “bağımsızlık” unsuru olarak sunmuştur. Amodei’ye göre bu “bağımsızlık” ve bu “seçim” şirketi diğer anlaşmalardan ayırmaktadır.
Yatırım kararının ardından Amazon tarafından Mart 2024’te yapılan bir açıklamada, Amazon ve Anthropic’in, dünyanın dört bir yanındaki müşterilere en gelişmiş üretken yapay zeka teknolojilerini sunmak için birlikte yürüttüğü çalışmanın “henüz başlangıç aşamasında” olduğu belirtilmiştir. Amazon Web Services (AWS)’in Veri ve Yapay Zeka Başkan Yardımcısı Dr. Swami Sivasubramanian ise iki şirketin, küresel pazardaki her ölçekteki kuruluşların, organizasyonlarında gelişmiş üretken yapay zeka uygulamalarını kullanmalarına yardımcı olduğunu vurgulamıştır.
Her ne kadar Amazon, Anthropic’in Amazon Web Services (AWS)’i “birincil bulut sağlayıcısı” olduğunu ifade etse de Anthropic, şirketin “çoklu bulut” yaklaşımını benimsediğini ifade etmiştir. Bulut altyapısında belirli bir aktöre bağlı kalmamak riskleri dağıtmak anlamına gelecektir. Bununla birlikte bu durumun “bağımsızlık” gibi bir kelimeyle anılması pazarlama açısından başarılı olsa da gerçekliği tam anlamıyla sunamamaktadır.
Anthropic, OpenAI’ın Microsoft’tan temin ettiği 13 milyar dolar seviyesinin gerisinde kalmakla birlikte son derece güçlü bir kaynağa erişim sağlamıştır. Öte yandan Amodei, modelleri eğitmenin şu an 100 milyon dolara mal olduğunu ve fakat ilerleyen süreçte bunun 100 milyar dolara yükselmesini beklediklerini belirtmiştir.
Anthropic’in Claude AI’ı, ChatGPT ile rekabet edebilir nitelikler ortaya koymaktadır. Ayrıca ChatGPT’ye benzer biçimde Claude AI’a web ve mobil üzerinden veya API olarak erişilebilmektedir. Doğrudan tüketiciler için hazırlanan web ve mobil tabanlı teknolojilerde belirgin bir ücretlendirme farkı olmamakla birlikte geliştiricilere yönelik olarak oluşturulan API’lerde Anthropic, önemli bir fiyat avantajı sunmaktadır.
Üretken yapay zeka destekli chatbot’lar bireysel süreçlerden çok farklı alanlarda faaliyet gösteren özel ve kamu kurumlarına kadar küresel toplumun her bir bileşenini etkileme gücüne sahiptir.
Elbette bu güç, milyar dolar seviyesinde yatırım yapabilecek aktörlerin, yatırım kararlarının şekillenmesinde önemli bir etkiyi doğurmaktadır. Bu süreçte tekellere yönelik endişeleri ve soruşturmaları belirginleşirken yatırımların sunuluş biçimleri de farklılaşabilmektedir.
Mart 2024’te Microsoft, Inflection AI’a 650 milyon dolar değerinde yatırımda bulunmuştur. Söz konusu yatırımın ardından şirketin kurucu ortakları ve 70 çalışanın çoğu Microsoft bünyesinde çalışmaya başlamıştır. Ayrıca şirketin yapay zeka modelinin (API) Microsoft’un bulut ortamı üzerinden erişilebilmesi kararlaştırılmıştır. Bu karar ile birlikte Inflection AI, genel tüketicilere odaklanan bir yapıdan kurumsal müşterilere ve geliştiricilere odaklanan bir yapıya geçmiştir.
Microsoft tarafından bir “satın alım” yerine “işe alım” biçiminde sunulan bu sürecin, yoğunlaşan federal anti-tröst soruşturmalarından kaçınmak adına oluşmuş olabileceği yönünde değerlendirmeler bulunmaktadır.
Söz konusu yatırım tipi, dünyanın neresinde hangi sektörde gerçekleşirse gerçekleşsin muhtemel biçimde yoğun bir dikkati peşine sürükleyecektir. Öte yandan Inflection AI’ın gelişim süreci bu kararın önemini arttırmaktadır.
2022 yılında Linkedin’in kurucu ortağı Reid Hoffman ve Deepmind’ın kurucu ortağı Mustafa Suleyman tarafından kurulan Inflection AI’ın üretken yapay zeka destekli chatbot’u Pi (“personal intelligence”), yüksek düzey duygusal zekasıyla rakiplerinden farklılaşmıştır. ChatGPT, bir “yapay zeka modeli” olduğunu sıklıkla vurgularken Pi doğal dil ifadeleriyle insan diyaloğuna daha yakınlaşan cevaplar sunmaktadır. Inflection AI’a göre Pi, yazılı ve sesli iletişimde doğal ve akıcı bir tarzda dostça tavsiyeler ve özlü bilgiler sunarak nazik ve destekleyici bir “yoldaş” olmak üzere tasarlanmıştır.
Haziran 2023’te Microsoft, NVIDIA, Reid Hoffman, Bill Gates ve Eric Schmidt’dan 1,3 milyar dolar değerinde yatırım almayı başarmıştır. Şirket böylece 2022 yılında aldığı 225 milyon dolarlık ilk tur yatırımıyla birlikte toplamda 1,525 milyar dolar değerindeki kaynağı bünyesine katmıştır.
Dönemde 4 milyar dolar değere sahip olduğu belirtilen Inflection AI’ın “dünyadaki en büyük süper bilgisayarı” kurduğu Suleyman tarafından açıklanmıştır. CoreWeave ve NVIDIA’nın desteğiyle ilerleyen bu süreçte 22.000 adet NVIDIA H100 Tensor Core GPU’unun kullanılacağı açıklanmıştır.
Microsoft’un Mart 2024 tarihli yatırım kararı duyurulmadan yalnızca birkaç gün önce değerlendirmelerde bulunan Mustafa Suleyman’a göre Pi’nin yeni versiyonu Pi 2.5, GPT-4’ün yalnızca %40’ı kadar eğitim hesaplama gücünü kullanarak sonuçları elde etmiştir. Suleyman, Pi 2.5’in pek çok parametre bakımından GPT-4 ile başa baş olduğunu vurgulamıştır. Öte yandan dönemde kamuoyu ile paylaşılan resmi bilgilere göre, Inflection AI’ın aylık 6 milyon, günlük 1 milyon aktif kullanıcısı varken, ChatGPT’nın haftalık aktif kullanıcı sayısı 100 milyon seviyesindedir.
Gelinen noktada, Mustafa Suleyman Micrososft AI’ın CEO’su olarak çalışmaya başlarken Inflection AI da yeni COE’su Sean White liderliğinde duygusal zekasıyla öne çıkan yapay zeka modelini farklı business bot’lara entegre etmeye odaklanacaktır.
Tüm bu kaotik yapı, ABD Yönetiminin çeşitli soruşturmalar ve açıklamalarla baskısını teknoloji devlerine yöneltmesine neden oluştur.
ABD Federal Ticaret Komisyonu, Haziran 2023 yayınladığı bir yazıda üretken yapay zekanın belirli girdilere (veri, yetenek, işlem gücü) dayandığını belirtmiştir. Bu kapsamda belirli şirket ya da şirketlerin bu temel girdilerden bir veya birkaçını kontrol etmesi durumunda kontrollerini üretken yapay zeka pazarlarındaki rekabeti zayıflatmak veya çarpıtmak için kullanabileceğini vurgulamıştır. Komisyona göre, eğer üretken yapay zeka giderek daha kritik bir araç haline gelirse, bu temel girdileri kontrol edenler ekonomik faaliyetlerin önemli bir bölümünde büyük bir etki sahibi olabilirler.
Bu noktada Komisyon, büyük miktarda veriye sahip olmanın “yasa dışı” olmadığını ancak şirketlerin veri toplama, saklama veya kullanım politikaları ve uygulamalarının makul olmadığını, haksız olduğunu veya aldatıcı olduğunu iddia eden birçok dava açıldığını vurgulamıştır. Öte yandan Komisyon’a göre, sorumlu veri toplama uygulamaları olsa bile, şirketlerin veriyi kontrol etmesi, adil rekabetin tam olarak gelişmesini engelleyen giriş veya genişleme engelleri de yaratabilmektedir.
Teknoloji devlerinin mevcut teknik, ekonomik ve lobi güçleriyle bir tekel alanından diğerine geçmeleri kıyasla kolaydır. Nitekim bu durum tekelleşmenin sonsuz bir döngü haline gelmesi riskini taşımaktadır. Söz konusu risk, teknoloji devlerine yönelik (yer yer aşırıya da kaçabilen) derin endişeleri doğurmaktadır.
ABD merkezli teknoloji tekelleri ve start-up’lar arasındaki ilişkiler ABD Yönetimi için dahi riskli bulunurken elbette farklı aktörler için bu sürecin içerdiği risk algısını çok daha ileri seviyelere çıkabilmektedir. Bu durum, üretken yapay zekanın olası çıktıları doğrultusunda daha da belirgin hale gelmektedir.
OpenAI ile üretken yapay zeka alanındaki gücünü belirginleştiren Microsoft, Şubat 2024’te OpenAI’ın rakibi Fransız Mistral AI’a 15 milyon euro’luk bir yatırımda bulunmuştur. Söz konusu yatırım, Microsoft’un boyutuna ve OpenAI’a yönelik geçmiş yatırımlarına kıyasla son derece küçük bir miktardadır. Yine bu değer şirketin toplamda 22 yatırımcıdan aldığı 544 milyon dolar yatırımın da küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Bununla birlikte üretken yapay zeka alanındaki en önemli aktörlerden biri olan Microsoft’un, boyutu ne olursa olsun OpenAI’ın Avrupalı bir rakibine yatırım yapması, son derece dikkat çekicidir.
Fransız Senatosu üyesi Catherine Morin-Desailly konu kapsamında yaptığı değerlendirmede, Fransız Hükümetinin “övünmemesi” ve “sağa sola egemenlik” (dijital egemenlik) kelimesini sallamaması” gerektiğini belirtmiştir. Ona göre “Hükümet tamamen tutarlılıktan yoksundur.” Avrupa Parlamentosu üyesi Kim van Sparrentak da AB’nin Yapay Zeka Yasası kapsamında yürütülen müzakerelerde Microsoft ve Mistral AI’ın lobi faaliyetleri yürüttüğünü ifade etmiştir. İlgili anlaşmanın yalnızca tekelcilik boyutuyla değil etik boyutuyla da değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Microsoft’un başkan yardımcısı Brad Smith ise söz konusu yatırım kapsamında yaptığı değerlendirmede, “Biz bunu ekonominin ortaya çıkan yeni bir sektörü olarak görüyoruz; buna yapay zeka ekonomisi diyoruz. (Bu) tamamen yeni işletmeler ve yeni iş kategorileri yaratacak.” ifadesini kullanmıştır.
Smith’e göre, regülatörlerin en sonunda odaklanacağı geniş tartışma; Microsoft, Google ve Amazon gibi veri merkezlerine ve bulut altyapısına sahip olmayan şirketlerin yapay zeka modellerini eğitmek ve geliştirmek için gerekli altyapıya yaygın olarak erişilebilir olup olmadığı olacaktır. Bu kapsamda Smith “Eğer bu erişilebilir olmasaydı, bu, pazarın gelişimini kısıtlayan bir durum olurdu. Önemli olan şu ki, biz bunun erişilebilir olmasını sağlamak için kararlıyız.” ifadesini kullanmıştır.
Microsoft’a göre Mistral AI ile olan işbirliği üç temel hususa odaklanmaktadır:
- Süper Bilgisayar Altyapısı: Microsoft, Mistral AI’ı Azure AI süper bilgisayar altyapısı ile destekleyecektir. Böylece Mistral AI’ın en önemli modelleri için yapay zeka eğitim ve çıkarım iş yüklerinde “en iyi performans ve ölçek” sunacaktır.
- Pazara Erişim: Microsoft, Mistral AI’ın en iyi modellerini, Azure AI Studio ve Azure Machine Learning model kataloğunda Models as a Service (MaaS) olarak müşterilerine sunacaktır. Microsoft, bu sürecin tanıtım, satış ve dağıtım hususlarında Mistral AI’a pozitif çıktılar sunacağını değerlendirmiştir.
- Yapay Zeka Ar-Ge: Microsoft ve Mistral AI, Avrupa kamu sektörü de dahil olmak üzere belirli müşteriler için amaca yönelik modeller eğitme konusunda iş birlikleri yürütecektir.
Tekeller ve tekel güçlerine odaklanırken start-up’ların neden devlerle işbirliği yapma eğiliminde olabildiğinin de anlaşılması gerekmektedir. Mistral AI’ın kurucu ortağı ve CEO’su Arthur Mensch, Microsoft ile işbirliğinin duyurulmasının hemen ardından verdiği bir röportajda, temel olarak şu birkaç noktanın altını çizmiştir:
- Mistral AI, OpenAI veya Google ile rekabet edebilir durumdadır. “Çeviklik bir güçtür”.
- Microsoft, Mistral AI’ın aldığı yatırımın küçük bir kısmını oluşturmaktadır.
- Mistral AI’ın %75’inden fazlası Avrupalılara aittir. Öte yandan yapısal sorunlar doğrultusunda Avrupa büyüme fonları, Misral AI’ın hedeflerini gerçekleştirmesi için yeterli yatırımı sunamamaktadır.
- Misral AI, işlem gücü bakımından Microsoft’un yanı sıra farklı bulut sağlayıcılara da başvurmaktadır.
- Microsoft ile yürütülen stratejik ortaklık, dağıtım alanını genişleten önemli bir ilk adımdır. Mistral AI’ın modellerinin Azure’da yer almasının erişilebirliği ve güvenirliliği arttıracağı değerlendirilmektedir.
- Teknoloji devlerinin hakimiyetinden nasıl kaçınılabileceğinin sorulması üzerine Mensch, bulut sağlayıcılar ve yapay zeka modelleri sunan aktörler arasındaki yakınlığın incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Buna göre kullanıcılar belirli yapay zeka modellerini kullanmaya zorlanmamalıdır. Kullanıcıların belirli bir internet browser’ını seçmeye zorlandığına yönelik iddialar kapsamında değerlendirildiğinde konunun önemi daha da belirgin hale gelmektedir.
Mistral AI, dağıtım ve talep artışı sunmasını beklediği ücretsiz erişimi mümkün kılan açık kaynaklı modellerin yanı sıra belirli ödemeler dahilinde erişilebilen ticari modelleri de içermektedir. Şirketin açık kaynaklı modelleri temel olarak geliştiricilerin kullanımına yöneliktir. Bununla birlikte Mistral AI, odak noktasına genel kullanıcıları da yerleştirmiştir. Şirket tarafından Şubat 2024’te sunulan Le Chat, hata oranı kıyasla yüksek olsa da ChatGPT’ye benzer bir nitelik arz etmektedir.
Dolayısıyla Mistral AI’ın iş modeli, Microsoft ve diğer teknoloji devleriyle belirli ölçülerde işbirlikleri içerisinde bulunmayı avantajlı bir noktaya taşımaktadır.
Devlet kurumları ve kritik alanlarda faaliyet gösteren belirli şirketler için kiminle ve hangi koşullar altında işbirliği yürütüldüğü, en az elde edilen teknolojik kabiliyetler kadar önemli bir unsuru teşkil edebilmektedir.
Üretken yapay zeka alanında faaliyet gösteren Almanya merkezli Aleph Alpha’nın tam da bu noktaya odaklandığı söylenebilir.
Yapay Zeka Çağının Egemenliği (“Sovereignty the AI Era”) vurgusuyla hareket eden Aleph Alpha misyonunu, gelişen yapay zeka ekonomisinde belirleyici bir avantaj elde etmeleri için işletmelere ve hükümetlere en ileri düzeyde üretken yapay zeka teknolojisiyle güç kazandırmak olarak tanımlamıştır.
Üretken yapay zeka alanında genel tüketiciler için faaliyet göstermek ve bu süreçte küresel tekellerle “egemenlik” ilkesini de öne sürerek rekabet edebilmek son derece güçtür. Bu noktada Aleph Alpha, B2C (doğrudan tüketiciler) yerine kamu, sağlık, finans, hukuk ve güvenlik gibi “kritik ve kompleks süreçlere” odaklanmaktadır. Şirketler ve devlet kurumları, Aleph Alpha’nın odak müşteri kitlesini oluşturmaktadır.
Üretken yapay zeka alanında doğrudan tüketiciler için bir ürün geliştirmek oldukça yoğun rekabet koşullarıyla mücadele etmeyi gerektirmektedir. ChatGPT’nin standart belirleyici liderliğinin yanı sıra farklı chatbot sağlayıcıları doğrudan tüketicilerin ilgisini çekmeyi amaçlamaktadır. Söz konusu yoğun rekabete dikkat çeken Aleph Alpha’nın CEO’su Jonas Andrulis, B2C alanında kazanabilecekleri herhangi bir şey olmadığını ifade etmiştir. Bu doğrultuda Andrulis, kendilerini güçlü kılan unsurların “egemenlik” ve “açıklanabilirlik” olduğunu ve fakat doğrudan tüketicilerin “veri egemenliği” veya “şeffaflıkla” ilgilenmediklerini vurgulamıştır.
Andrulis’a göre devlet kurumları ve şirketlere odaklanmaları; kendi data center’larını kurmalarına ve en başından beri “farklı partnerlerle” çalışmalarına neden olmuştur.
2019 yılında kurulan Aleph Alpha toplamda 530 milyon dolardan fazla yatırım almayı başarmıştır. Bunun 500 milyon dolarlık kısmı, Almanya merkezli Innovation Park Artificial Intelligence (Ipai), Bosch Ventures ve Schwarz Group’ın liderliğinde gelişen Kasım 2023 tarihli yatırım turunda elde edilmiştir. Söz konusu yatırım turunda, Aleph Alpha, Almanya merkezli SAP ve ABD merkezli Hewlett Packard Enterprise gibi önemli şirketler de yer almıştır.
500 milyon dolarlık kaynağın; temel modeller üzerinde kategori belirleyici araştırmalara, özellikle iş açısından kritik ortamlarda gelişmiş ürün yeteneklerine ve seçilmiş anahtar ortaklarla ticarileştirme faaliyetlerine harcanması öngörülmektedir.
Andrulis’a göre bu yatırım ile Aleph Alpha;
- Altyapı, bulut uyumluluğu, on-premise (yerinde) destek ve hibrit kurulumlarda müşterilere bağımsızlık ve esneklik sağlayarak hizmetlerini genişletmeye devam edecektir.
- İş açısından kritik gereksinimlere göre uyarlanmış arayüzleri ve özelleştirme seçeneklerini genişletecektir.
- Egemenliğin risk altında olduğu stratejik ortamlarda ve büyük sorumluluğa sahip müşteriler için en iyi seçenek olmaya devam edecektir.
Temel olarak Avrupalı şirketler tarafından fonlanan Aleph Alpha ve ABD’li kurumsal IT çözümleri sağlayıcısı Hewlett Packard Enterprise (HPE) arasındaki yatırım ve söz konusu yatırımın öncesine dayanan işbirliği ilişkisi son derece dikkat çekicidir.
HPE, Aleph Alpha’ya yatırım yapmalarını şirketin sahip olduğunu değerlendirdiği bazı niteliklere bağlamıştır. Buna göre Aleph Alpha:
- Veri güvenliği, yasal uyumluluk ve model sonuçlarının güvenilirliği gibi belirli yetenekleri kapsayan Veri Egemenliği’ni sağlamak için kurumsal özellikler geliştirmektedir.
- Çoğu rakibi public cloud’a ve veya tüketici sorunlarını çözmeye odaklandığı bir dönemde, kurumsal müşterilere on-premise çözümler sunma konusunda önemli bir konuma sahiptir.
- Finansman turuna, Aleph Alpha müşterileri olan SAP ve Schwartz Group gibi önemli kurumsal şirketlerin katılması, Aleph Alpha etrafında potansiyel bir ekosistem avantajı sağlamıştır.
- AB Yapay Zeka düzenlemelerinin merkezinde yer almakta ve bu düzenlemelere katılım sağlamaktadır.
Aleph Alpha’nın CEO’su Jonas Andrulis, teknolojilerini tamamen bir bulut sağlayıcısı veya özel hızlandırıcı çipler üzerine kurmak istemediklerini aktarmıştır. LLM model ailesi “Luminous” amaca yönelik olarak inşa edilen Aleph Alpha’ya ait data center’da oluşturulmuştur. Bu noktada Andrulis, bulutta olmak istemeyenleri buluta zorlamanın isteyecekleri en son şey olduğunu vurgulamıştır. HPE’nin çeşitli donanım ve yazılımlarını içeren Aleph Alpha’ya ait söz konusu özel data center, şirketi rakiplerinden farklılaştıran önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Bu noktada Andrulis, buluta veya herhangi bir üçüncü tarafa verilerini göndermek zorunda bırakmadan müşterilerinin kullanım senaryolarını Aleph Alpha’nın veri merkezlerinde gerçekleştirebildiklerinin de altını çizmiştir.
HPE ve Aleph Alpha arasında devam eden işbirliğinin bir diğer sonucu, kendisini bulut hizmetleri bağlamında göstermiştir. Buna göre, kurumsal kullanıcıların büyük ölçekli yapay zeka modellerini eğitme, ayarlama ve dağıtmalarını mümkün kılan HPE’nin bulut hizmeti GreenLake for Large Language Models üzerinden Aleph Alpha’nın modellerine erişmek de mümkündür.
HPE’ye göre, iki şirketin karşılıklı faydasına odaklanan bu işbirliği, teknik yetenekler ve ticari çıkarların ötesine geçmektedir. Buna göre, iki şirket arasında aynı zamanda değerler ve inançlar konusunda güçlü bir uyum bulunmaktadır. Bu doğrultuda HPE, üretken yapay zeka teknolojisini güvenilir, egemen ve sürdürülebilir bir şekilde çalıştırmak için çözümler bulmaları gerektiğini vurgulamıştır.
Peki şimdi neredeyiz?
Üretken yapay zeka ile yapay zekanın insanlık için yeni çıktılar oluşturabildiği yeni bir evredeyiz. Üretken yapay zekanın çıktıları, kümülatif zekaya; insanlığın oluşturduğu veri setlerine dayansa da söz konusu kümülatif zekanın kim tarafından yapay zeka modellerini eğitmek adına kullanıldığı önem arz etmektedir.
En temelde pek çoğu ABD merkezli olan üretken yapay zeka chatbot’larının en iyi performansı İngilizce dilinde sergilemesi, diğer toplumlar için önemli bir risk unsurunu teşkil edebilir. Ki bu da dijital uçurumu derinleştiren etkenlerden birini doğurabilir. Belirli teknolojik cihazlara ve internete erişim, dijital okuryazarlık ve teknoloji kullanma becerilerindeki eşitsizlikleri ifade etmek üzere kullanılan dijital uçurum, bireysel gelir ve kabiliyet farklılıklarının ötesine geçiyor. Örneğin ana dili İngilizce olan biri, erişim için aynı ücreti ödediği chatbot’tan ana dili Türkçe, Boşnakça, Arnavutça veya Arapça olan birine kıyasla daha yüksek bir performans elde edebiliyor.
Küresel toplumun her bileşeninde mümkün kıldığı faaliyet etkinliği ve verimliliğiyle hızlı biçimde benimsenen üretken yapay zeka, tekel endişelerinin merkezinde yer alıyor.
Milyarlarca dolarlık yatırımlarda bulunabilen, farklı veri setlerine erişim kabiliyetine sahip, insan kaynağını kendisine yöneltmekte zorlanmayan küresel teknoloji devlerinin, neden olduğu riskleri ve sektördeki kaotik yapıyı anlamanın alternatif sunmanın ön koşulu olduğunu değerlendiriyorum.
Öte yandan bu süreçte risk ve tehditlerin abartılı biçimde sunulması, yapay zeka araştırmacılarının tekeller benzeri bir güce sahip olmadıkça değer üretemeyecekleri yönünde yanlış değerlendirmelere neden olabilmektedir. Tüm güçlerine rağmen teknoloji tekellerinin yenilikçi teknolojilere; iç kabiliyetlerinden ziyade yatırım yaptıkları start-up’lar doğrultusunda edinmelerinin belirginleşmesi önemli bir göstergedir. Ancak henüz hiçbir satış başarısı elde edilememiş bir şirketin kendisini, OpenAI gibi devler ya da bir milyonlarca dolar yatırım alabilir durumda bulunan “küçük” aktörlerle karşılaştırması son derece hatalıdır.
Mühendislik hırs ve arzularını bir adım geriye çekerek, pazardaki gereksinimlere, boşluklara ve mevcut kurum içi kabiliyetlere odaklanılması ve dikey pazarlarda uzmanlaşılması durumunda üretken yapay zeka da dahil olmak üzere her kritik alanda her oyuncunun değer üretmesi mümkündür.
Öte yandan alanda küçük şirketlerin başarılı olabilmesi; işlem gücü gereksinimlerinin adil bir fiyatlandırmayla sunulması ve bulut tabanlı servis sağlayıcılarının belirli yapay zeka API’lerini rakiplerinden farklılaştırmaması gibi üst seviye aksiyonlara ihtiyaç duyan koşul ve kararları gerektirmektedir. Almanya’daki ticari ekosistemin Aleph Alpha’ya sunduğu desteğin farklı versiyonları ilgili şirketlere gösterilmedikçe, gelişimin hızı sınırlı düzeyde kalacaktır.
Oldukça düşük maliyetli yazılım ve donanımlarda dahi envanterlerini yalnızca tekellerin sunduğu ürünlerle doldurma eğiliminde olan aktörlerden, üretken yapay zeka gibi stratejik yatırımlar gerektiren alanlarda önemli kararlar almasını beklemek yersiz olacaktır.
Dolayısıyla
- Tanımlı bir alanda değer elde etme kabiliyetine sahip olan,
- Küresel teknoloji devlerinin güçlerini anlayan,
- Söz konusu devlerle gerekli durumlarda adil anlaşmalar yapabilen ve
- Bulundukları ülkedeki düzenleyici mekanizmaların ve küresel düzeyde farklı sektörlerdeki partnerlerin desteğini alan alternatif aktörlerin önemli değerler sunabileceği açıktır.
Yapay zekanın, insanların gerçekleştirebileceği herhangi bir entelektüel görevi yerine getirebilecek kapasiteye; yapay genel zekaya (Artificial General Intelligence-AGI) doğru yol aldığı dikkatlerden kaçmamalıdır.
Teknoloji egemenliği üzerinde çeşitli riskler bulunan ülkelerde; bulut altyapısının güçlendirilmesi, yapay zeka uzmanlarına kaynak sunulması ve küresel ekosistemin bir parçası olunması adına gerekli adımları atmak için oldukça kısa bir süre bulunmaktadır.
Yakın bir süre içerisinde, geriden gelmekle hiç gelmemek arasında anlam arz eden bir fark bulunmaz hale gelecektir.