MEB’den gelecek nesillere Türklük aşılaması!
Milli Eğitim Bakanlığı’nca (MEB), 2024-2025 eğitim öğretim yılında okul öncesi, ilkokul 1, ortaokul 5, lise hazırlık ve 9’uncu sınıf düzeyinde uygulanacak Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli‘ne ilişkin genelge yayımlandı.
MEB, 2024-2025 eğitim öğretim yılına yönelik önemli bir müfredat değişikliği yaptı. Söz konusu değişiklik kararıyla, yeni müfredatta tarih eğitiminde “Orta Asya” terimi yerine “Türkistan” kavramının kullanılacağı duyuruldu.
Açıklamada bu değişikliğin, anakronik ve bilimsel hatalar içeren terimlerin yerine, tarihi gerçeklere daha uygun kavramların getirilmesi amacıyla gerçekleştirildiği aktarılırken ayrıca, “Türkistan” ifadesinin, Türklerin yaşadığı geniş bir bölgeyi kapsarken, Orta Asya teriminin Rus istilası sonrası kullanılmaya başlandığı belirtildi.
Uzmanlar, bu değişikliğin gelecek nesillerin Türklük bilinci ve vatanseverlik duygusuyla yetişmesine katkı sağlayacağını vurguluyor. Türkistan kavramının ders kitaplarında yer alması, Türk dünyasının ortak tarih ve kültürüne sahip çıkılması açısından da önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. MEB’in bu hamlesi, Türkiye’nin Türk dünyasıyla olan bağlarını güçlendirme vizyonuyla da örtüşüyor
Türk’ün yurdu: Türkistan
Tarihçi Prof. Dr. Ahmet Taşağıl ve Tarihçi Doç. Dr. Ramin Sadık MEB’in bu kararını, Orta Asya ve Türkistan sözcüklerinin tarihini TRT Haber’e verdiği demeçlerle değerlendirdi.
Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Orta Asya kavramının Rus istilası sonucunda “Türkistan” yerine kullanılmaya başlandığını açıklayarak, “Türklerin yurdu anlamına gelen Türkistan sözü, tarihin en erken devirlerinden itibaren kullanılmaya başlandı. 19. yüzyılın ikinci yarısında tamamlanan Rus istilasıyla birlikte ‘Orta Asya’ (Sredney Azii, Central Asia, L’Asie Central) kavramı, Türkistan adı yerine konuldu ve yaygınlaştı.” şeklinde konuştıu.
Türkistan’ın kapsamı hakkında da açıklamalarda bulunan Taşağıl, bu bölgenin İran’ın Horasan bölgesinden başlayarak Kuzey Afganistan, Pamir ve Hindukuş-Kunlun dağlarının kuzey eteklerinden Çin’in Tun-huang bölgesine kadar uzandığını, oradan Mançurya’nın batısına, Moğolistan ve Güney Sibirya’ya kadar genişlediğini belirtti. Batıda ise Ural dağları ve Volga ırmağının Hazar Denizi’ne ulaştığı noktaya kadar devam eden geniş bir alanın, 19. yüzyılın ortalarına kadar Türkistan olarak adlandırıldığını vurguladı.
“Türkistan adını ilk defa eski İranlıların, daha sonra Arapların Orta Asya’da Türkler’in yaşadığı bölgeleri tanımlamak için kullandıkları biliniyor. 15. yüzyılda kaleme alınan Timur seferleriyle ilgili eserlerde Türkistan, Mâverâünnehir dışında yaşayan Türklerin ülkelerini gösteriyordu. Bununla beraber Hazar denizinin kuzeyindeki alanlara İbn Fadlân’ın Seyahatnâme’sinde Bilâdü’t-Türk, Ahmed Tûsî ve diğer Farsça eser yazanlar ise Türkistan demişlerdir. Bazı Batı kaynaklarında 580’lere doğru Orta Asya için Turkhia (Türkiye) adı yer alıyor.”
Doğu ve Batı Türkistan ayrımı
Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, 19. yüzyılda “Doğu Türkistan ve Batı Türkistan” adlarının literatüre girdiğini ve bu adların, Çin ve Rus hâkimiyetindeki bölgelere göre kullanıldığını ifade etti. Taşağıl, 16. yüzyılda Özbek Hanlığı döneminde Amuderya’nın güneyinde yeni bir Türkistan doğduğunu, bu bölgenin Afganistan’ın Güney Türkistan eyaleti olarak adlandırıldığını açıkladı. 18. yüzyıl sonunda Afgan hükümetinin bu bölgeyi Türkistan vilayeti olarak adlandırdığı da biliniyor.
1869’daki Rus işgalinden sonra, Amuderya’nın kuzeyi Rus Türkistanı, güneyi ise Afgan Türkistanı olarak tanımlandı. Çarlık Rusya’sı döneminde Türkistan, Yedisu, Siriderya, Fergana, Semerkant ve Zakaspi olmak üzere beş idari bölgeye ayrıldı.
Bolşevik devrimi esnasında Türkistan’da, Türkistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (30 Nisan 1918), Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti ve Harizm Sovyet Halk Cumhuriyeti gibi yerel kuruluşlar ortaya çıktı. Bunlar bağımsızlık taraftarlarına karşı Bolşevik Ruslar ile iş birliği yaparak komünizmin Türkistan’da yerleşmesine katkı sağladı.
Türkistan’ın adı değiştirildi
1924’te “Türkistan” adı Sovyet yönetimi tarafından tamamen ortadan kaldırıldı. Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Sovyetlerin Türk kökenli topluluklar arasında yürüttüğü bölücü faaliyetlerle Türkleri ayrı cumhuriyetlere bölmeyi başardığını belirtti. “Türkmenler, Kırgızlar, Kazaklar ve Özbekler ayrı cumhuriyetler haline getirilerek Türkistan birliği dağıtıldı,” diyen Taşağıl, 16 Eylül 1924’te alınan kararla “Türkistan” adının tamamen kaldırıldığını vurguladı.
Taşağıl, ayrıca Bolşeviklerin Türkistan’ın idarî yapısını değiştirip, merkezi Taşkent olan bu bölgeyi “Orta Asya bölgesi” (Sredniy Azii Kray) olarak yeniden adlandırdığını belirtti. Türkistan’ın Yedisu, Carkend, Lepse ve Zakaspi bölgeleri Kazaklarla meskûn yerler olup, Karakalpakların yaşadığı saha da Kazakistan’a katıldı.
MEB Türkistan’a sahip çıktı
Doç. Dr. Ramin Sadık da Türkistan kavramının korunmasının ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu kavrama yer vermesinin büyük bir önem taşıdığını belirterek, Türkiye’nin Türkistan ile özdeşleştiğini vurguladı.
Doç. Dr. Ramin Sadık TRT Haber’e verdiği demeçte, “MEB’in kitaplarında buna yer vermesi çok doğru bir karar. Türkiye demek, Türkistan demek Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölge demek. Orta Asya’da hangi topluluk yoğun olarak yaşıyor? Türk. Başkalarının o bölgeyi nasıl adlandırdığı bizi ilgilendirmez. Bizim kendi tarihimize, kültürümüze, geçmişimize sahip çıkmamız gerekiyor. MEB de bunu başlatmış ve Türkistan’a önem vermiştir.” dedi.
Ayrıca, Doç. Dr. Sadık, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu çalışmasının geçmişten geleceğe uzanan bir vizyon kazandırdığını ifade ederek, “Türkistan’ı kullanarak, diğer ülkelerin de bu kavramı doğru şekilde kullanmasına öncülük edeceğiz,” şeklinde konuştu.
Türk dünyası kenetlendi
Doç. Dr. Ramin Sadık, Türk dünyasının Türk Devletleri Teşkilatı ile beraber kenetlendiğini ve iş birliklerinin arttığının altını çizdi:
“Türk dünyasının ortak tarih, ortak coğrafya, ortak edebiyat, ortak harita, ortak alfabe, konusunda çok önemli adımların atıldığı bu dönemde Milli Eğitim Bakanlığı’nın Türkistan kavramını kitaplarımızda ders kitaplarımızda çocukların ders kitaplarında göstermesi çok önemli bir dönüşüm. Ben bu dönüşümün hem Türkiye’miz hem Türk dünyamız hem de Türk devletlerinin paydaş ülkeleri açısından çok önemli bir başlangıç ve çok önemli bir hizmet olduğunu düşünüyorum.”