ABD başkanı olarak ikinci kez seçilen Donald Trump, seçim çalışmaları sürecinde sık sık Rusya – Ukrayna savaşını bitireceğini dile getiriyordu. Hatta 14 Ekim tarihli bir seçim etkinliğinde, başkanlığının ilk döneminde Putin ile çok iyi anlaştığını, Putin’in Ukrayna konusunda hırslarını başından beri bildiğini ve onu durdurduğunu dile getirdi.
Seçildikten sonra Florida’daki bir etkinlikte yaptığı konuşmada, “Rusya ve Ukrayna konusunda çok çalışacağız. Bu durum durmalı. Rusya ve Ukrayna’nın çatışmayı durdurması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Trump’ın bu açıklaması, Batı’nın Ukrayna’ya yönelik askeri desteği ve Rusya’nın kapsamlı işgaline karşı Ukrayna’nın savunması konularında belirsizliklerin arttığı bir döneme denk geldi. Ayrıca Trump’ın açıklamalarından bir gün önce, Fox News’a göre, yeni yönetimin Rusya-Ukrayna savaşı için bir barış süreci başlatmayı planladığı ve bu kapsamda deneyimli bir özel elçi atanmasının gündemde olduğu duyuruldu. Bu pozisyon için Trump, çok yakında bir ismin açıklanacağını ifade etti. Bir kaynak: “Çok saygın ve deneyimli bir özel elçi atanacak. Görevi, çatışmayı sonlandıracak bir çözüm ve barış anlaşması bulmak olacak” dedi. Bu pozisyon, daha önce 2017-2019 yılları arasında Ukrayna için ABD Özel Temsilcisi olarak görev yapan ve NATO büyükelçiliği geçmişi bulunan Kurt Volker’ın rolüne benzer bir görev tanımıyla gündeme geliyor.
Trump’ın 2024 başkanlık seçimlerini kazanması, özellikle Ukrayna’ya yapılan askeri yardımların geleceği konusunda belirsizlik yaratıyor. Daha önce Trump, Ukrayna’ya yapılan büyük çaplı yardımları eleştirmiş ve savaşın müzakere yoluyla çözülmesi gerektiğini savunmuştu. Ukrayna’nın askeri olarak direncinin, Avrupa ve NATO müttefiklerinin, ABD’nin liderliğindeki yardım paketlerine bağımlı olması düşünüldüğünde, Trump yönetiminin alacağı kararlar Ukrayna’nın savunma kapasitesi açısından kritik önem taşıyor.
Seçimleri kazanması akabinde oluşturulacak Trump yönetiminin Ukrayna savaşında müzakere sürecini hızlandırma çabaları, uluslararası toplumda hem umut hem de endişeleri beraberinde getirdi. Barış sürecinin başlaması durumunda savaşın sona ermesi için önemli bir adım atılmış olacak. Ancak müzakerelerde Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliği açısından riskler barındırdığını düşünen bir kesim bulunuyor.
Trump’ın barış yönündeki açıklamaları, yönetiminin dış politika önceliklerini yeniden şekillendirme isteğini ortaya koyarken, Ukrayna’nın kaderi ve Batı’nın bu sürece nasıl müdahil olacağı konularında soru işaretleri yaratıyor. Çünkü Rusya’nın mevcut pozisyonundan geri adım atması, Putin yönetimi için iç politikada bir zayıflık göstergesi olarak algılanabilir. Rus ordusunun ağır kayıplara rağmen Donbas bölgesini kontrol etme hedefine yaklaştıkça, Moskova’nın ciddi tavizler vermesi zor görünüyor. Kırım konusunda bir adım atması dahi beklenmiyor.
Seçim süreci boyunca Trump her ne kadar Putin ile iyi ilişkilere sahip olduğunu vurgulasa da 2022 yılındaki savaş öncesinde Ukrayna’ya ilk ABD menşeili silahların satışına ve ordunun modernizasyonu için gerekli adımların atılmasına da vesile oldu. Bununla beraber Putin’in Nord Stream 2 projesine de karşı çıktı. Bilindiği gibi bu proje, 2, Ukrayna gibi transit ülkeleri bypass ederek, Baltık denizi zemininden Almanya’ya doğalgaz akışını sağlama niyetini taşıyordu. Trump döneminde ABD bu projeyi ABD’nin sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatını artırma çabalarına bir tehdit olarak algıladı. Projeye dâhil olan şirketlere karşı yaptırımlar uygulayarak inşaat sürecini yavaşlattı.
Bununla birlikte Ukrayna da 2014 yılında başlayan çatışmalardan bu yana toprak bütünlüğünden ödün vermemek için bu güne kadar kararlı bir duruş sergiledi. Ancak savaşın uzaması, ekonomik ve insan kayıplarını artırarak Kiev yönetiminin müzakere masasına oturması ihtimalini beraberinde getiriyor. Zelensky, Ocak 2025’te göreve başlaması beklenen Donald Trump yönetiminin politikaları altında savaşın “daha hızlı sona ereceğini” düşündüğünü söylese de daha önce ABD’li yöneticilerin söylemlerinin işe yaramadığını ima etti. Zelensky: ‘’Bu savaş sırasında hem halkımız hem de ben, ABD ile Trump, Biden ve Avrupa liderleriyle yaptığımız müzakerelerde ‘Oturup dinleyin’ söyleminin bizim için işe yaramadığını gösterdik” dedi.
Savaşın durdurulması hususunda Trump yönetiminin yeni dönemde NATO müttefikleri ve AB ile uyum içinde hareket edip etmeyeceği önemli bir soru işareti olarak bulunuyor. Şayet Trump, Avrupa ile ortak bir strateji geliştirmezse, Ukrayna konusunda arkasına alması gereken uluslararası desteği bulamayabilir. Bu noktada Avrupa ülkelerinin Trump öncülüğündeki barış sürecine katılımı da merak konusu olarak karşımıza çıkıyor.
Geçmişte Kuzey Kore gibi zorlu bir ülke ile müzakere deneyimi olan Donald Trump’ın Rusya – Ukrayna savaşı karşısında tarafsız ve güçlü bir arabuluculuk yapması gerekiyor. Bu noktada dış politika becerisinin ciddi bir sınav vermesi bekleniyor. Diplomasi, barışa ulaşmak için güçlü bir araç olsa da mevcut çatışmanın çözülmesi, kısa vadede gerçekleşmesi pek olası olmayan karmaşık bir hedef olarak nitelendirilebilir.