İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen ve Libya Dışişleri Bakanı Necla Menguş’un Roma’da yaptıkları görüşmenin basına yansıması sonucunda Libya’da İsrail karşıtı protestolar başladı.
Protestoların ülke geneline yayılmaya başladığı sıralarda Başbakan Abdulhamid Dibeybe, görüşmelerin kendi bilgisi dışında gerçekleştiğini öne sürerek Menguş’u görevden almış, Filistin davasına olan bağlılığını yinelemişti. Öyle ki Başbakan Dibeybe, 1 gün sonra Trablus’ta bulunan Filistin Büyükelçiliğini ziyaret ederek gergin havayı yumuşatmak istemişti.
Ekonomik ve diplomatik açıdan İsrail ile temas kurmayı amaçlayan Körfez (Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn) ve Kuzey Afrika’daki (Fas, Sudan) yönetimlerin aksine Libya’daki gelişmeler, İsrail karşıtlığının Libya’da oldukça güçlü olduğuna işaret etmekte, halk nezdinde Filistin davasına olan duyarlılığın önemini koruduğu anlaşılmaktadır.
Libya’da İsrail Algısı ve Filistin Davasına Bağlılık
2022 yılında Arab Barometer tarafından yürütülen ve Arap ülkelerindeki İsrail algısı, normalleşme (İbrahim Anlaşmaları) ve Filistin davasına yönelik tutumun incelendiği çalışma, İsrail karşıtlığının Libya’daki toplumsal tabanda yer edindiğini göstermektedir. Buna göre Libyalıların yalnızca %7’si Arap devletlerinin İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesinden yana olduğunu dile getirmiş, önemli bir çoğunluk Filistin meselesini öncelikli meseleler arasında tutmuştur. Diğer taraftan Libya’da 1957 yılında çıkarılan bir yasa, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesini yasa dışı kılmaktadır. Bu anlamda Libya’yı 42 yıl yöneten devrik lideri Muammer Kaddafi, görevi süresince İsrail karşıtı duruşundan ödün vermemiş, dış politikada Filistin meselesini gündemde tutmuştur. Bu anlamda Menguş-Cohen görüşmesinin hem toplumsal hem de siyasi dinamikleri kapsayan güçlü bir irade ile karşılaştığı söylenebilir. Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed Menfi, Libya’nın Filistin meselesindeki sabit pozisyonunu yineleyerek İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesinin reddedildiğini doğrulamıştır. Bununla beraber Menfi, Libya’nın Filistin ile ilişkilerde kırmızı çizgileri geçmeyeceklerinin altınız çizmiştir. Libya’nın iki yasama organından birisi olan Devlet Yüksek Konseyi’nin (DYK) Eski Başkanlarından Halid Mışri hükümetin tüm yasal, ulusal ve dini kırmızı çizgileri aştığını kaydetmiş, çok sayıda siyasi parti kınama mesajı yayınlamış ve Menguş’un hızlıca görevden alınması yönünde MBH’ye çağrıda bulunmuştur. Siyasi arenada bu gelişmeler yaşanırken Libya’nın çeşitli noktalarında başlayan gösteriler yerini şiddetli protestolara bırakmıştır. Batıdaki Dibeybe karşıtı muhalif silahlı grupların başını çektiği protestolar kapsamında Zaviye’de, başkent Trablus’taki Tajura bölgesinde ve belli noktalarda lastikler ve İsrail bayrakları yakılmış, İsrail, Bakan Menguş ve MBH karşıtı sloganlar atılmıştır.
Öte yandan Roma’da gerçekleşen görüşmelerin Dibeybe tarafından yakın zamanda tasfiye sürecine giren gruplar için bir propaganda aracına dönüştüğünü söylemek mümkündür. Bu gruplar arasından Zaviye’de teşekkül eden Buzeriba ailesi, başkentteki gösterilere katılmak üzere Trablus’a hareket etmiş, Mısratalı önemli askeri figürlerden Salah Badi beraberindeki 600 araç ile Trablus’a doğru hareket etmiştir. Benzer olarak Zintanlı eski üst düzey Komutanlardan Usame Cuveyli, yüzlerce silahlı milis grup üyesi ile Trablus’a giriş yapmış, Vurşefana’dan 500 sivil araç başkent sınırlarına ulaşmıştır. Batıdaki silahlı unsurlardan farklı olarak doğudaki milis güçlerin lideri Halife Hafter, geçmişte kurduğu yakın ilişkiler ve ileride olabilecek potansiyel desteklerinden ötürü İsrail’e ve MBH nezdinde Menguş-Cohen görüşmesine karşı çok sert bir üslup benimsemekten kaçınmıştır. Dolayısıyla ülke çapında patlak veren gösterilerin güç dengesi içinde görece zayıflamış Dibeybe karşıtı gruplar için fırsat penceresi olarak yorumlandığı ifade edilebilir. Öyle ki geçtiğimiz ay içinde MBH tarafından Zaviye’de kaçakçılara yönelik başlatıldığı iddia edilen operasyonların aslında buradaki muhalif silahlı grupların tam anlamıyla zayıflatılmasını amaçladığı söylenebilir.
Yerel ve Uluslararası Aktörlerin Yaklaşımları
İlk olarak diplomasi trafiğine öncülük eden taraflardan İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun kendi ülkesinde bazı siyasi zorluklarla karşı karşıya kaldığı ve dış politikada Libya ile normalleşmenin getirilerinden kaynaklı göreceli bir zafere imza atma isteğinin olduğu belirtilebilir. İsrail açısından Libya’nın üst düzey bir yetkilisiyle yapılan görüşmeler, Ortadoğu ülkeleriyle diplomatik ilişkiler kurma noktasında ABD’nin ön ayak olduğu normalleşme süreci için bir dönüm noktasını işaret etmektedir. Ancak Cohen’in yapılan görüşmeleri basına açıklaması, Libya’daki tepkiler göz önüne alındığında çok sayıda İsrailli siyasetçi tarafından normalleşme sürecini akamete uğrattığı sebebiyle eleştirilmiştir. Bunun yanında Joe Biden yönetiminin de İsrail ve Libyalı bakanlar arasındaki görüşmelerin İsrail tarafından sızdırılmasına tepki gösterdiği söylenebilir. Çünkü sokak gösterilerinin şiddetli bir boyuta taşınması, ABD ve İsrailli karar vericiler nezdinde yalnız Libya ile potansiyel yakınlaşmayı değil İsrail ve diğer Arap ülkeleri ile olan normalleşme sürecini de tehlikeye atma potansiyeline sahiptir. Bu noktada Biden yönetiminin son iki senedir Libya ve İsrail arasındaki normalleşme anlaşmasını planladığı ve bu yönde bir arabuluculuk rolü üstlendiği söylenebilir. Öyle ki pek çok uzmana göre Şubat ayında CIA Başkanı Bill Burns’ün Trablus ziyareti de bu yönde okunmaktadır. Başbakan Dibeybe ile yaptığı görüşmelerde Burns’ün İsrail ile normalleşme konusuna zemin hazırlamaya çalıştığı ve bu konunun üzerinde durduğu iddia edilmektedir. İtalya ise Libya siyasetinde etkin bir rol oynamak arzusundan hareketle önem atfettiği arabuluculuk rolünü gerçekleştirmektedir.
Libya ve Başbakan Dibeybe cephesinde ise farklı parametre ve yaklaşımlardan bahsetmek mümkündür. Libya’da son 10 yıl içinde kırılgan ve gergin ilerleyen siyasi atmosfer içinde farklı klik, ideoloji ve ajandaya sahip siyasi aktör, İsrail ile temaslarını geliştirmeye çabalamıştır. Bu bağlamda Libyalı siyasi aktörler nezdinde yalnızca daha fazla uluslararası tanınırlık kazanmak değil İsrail gibi “siyasi hedeflerini gerçekleştirme noktasında başarılı” olduğuna inanılan bir ülke ile kurulacak diplomatik ilişki, ilgili aktörün içerdeki imkân ve fırsatlarını da geliştirebilir algısı bulunmaktadır. Öyle ki son dönemde İbrahim Anlaşmalarının yarattığı hava, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki “iyi” devletlerin İsrail ile yakınlaştığı ve “kötü” devletlerin uzak durduğu algısını körüklemektedir. Arap dünyasının güçlü temsilcisi olarak lanse edilen Suudi Arabistan’ın da İsrail ile normalleşeceği söylentileri, bu argümanı güçlendirmekte, Filistin davasına yönelik hükümetler düzeyindeki sempatiyi reelpolitik hedefler doğrultusunda arka plana taşımaktadır. Buna paralel olarak Dibeybe’nin İsrail’i batı ve ABD yönetimi ile arasında bir “köprü” olarak yorumladığını söylemek yanlış olmaz. Menguş’un kısa bir süre önce gerçekleştirdiği İran ziyaretinin ardından gelen görüşmeler, bir bakıma da Libya’nın denge siyasetine işaret etmektedir. Bu durum, Libya’nın İsrail’i karşısına almama hedefi ve yukarıda belirtildiği üzere İsrail’in Ortadoğu siyasetinde “mukim” bir aktör yorumlanması retoriği ile ilişkilendirilebilir.
Sonuç olarak, İsrail’in Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yürüttüğü normalleşme girişimleri, Libya’da güçlü bir kamuoyu ve toplum engeliyle karşılaşmıştır. Bu durumun İsrail’in bölge genelinde Arap ülkeleriyle başlattığı normalleşme girişimlerini olumsuz yönde etkileme potansiyeli bulunmaktadır. Diğer taraftan yaşanan gelişmeler, Libya içinde Başbakan Dibeybe’nin dış politikada daha dikkatli hareket etmesi gerektiğini göstermesi bakımından bazı mesajlar taşımaktadır. Çünkü Libya’daki parçalı siyasi ve güvenlik yapısı, Başbakan Dibeybe için bu denli toplumsal tabanlı protestoları bir var oluş mücadelesine çevirmekte ve meşruiyetini tartışmalı hale getirmektedir.
Yazar: Fuat Emir Şefkatli
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi