Birleşmiş Devletler Deniz Hukuku Anlaşması’na göre Devletlerin bazı egemen haklara sahip olduğu kabul edilen ve uluslararası deniz alanını oluşturan “yetki alanları” vardır. Bunlar, münhasır ekonomik bölgeler (MEB) veya kıta sahanlığı olarak ifade edilmektedir.
Doğu Akdeniz’de 2000’li yıllardan itibaren Türkiye’ye empoze edilmeye çalışılan Sevr vari bir harita bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi sahillerinde kapatma amacı güden bu harita, Seville Üniversitesi’nden çıkmıştır. Zamanında Osmanlı Devleti’ne dayatılmaya çalışılan, Türkleri Anadolu’nun iç kısımlarına hapsetme fikri, bugün de Doğu Akdeniz’de uygulanmaya çalışılıyor.
Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesini kısıtlamak amacıyla iki temel argüman kullanılmaktadır:
Bunlardan birincisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını tanımayarak Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin, Türk tarafının haklarını gasp etmesine göz yummak, ikincisi ise 9 kilometre çevresi olan Kızılhisar Adası’nın konumunu kullanarak, 1577 kilometre sınırı olan Türkiye’nin haklarını gasp etmek.
Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına 2 kilometre mesafede bulunan Kızılhisar Adası’nı (Meis) başlangıç noktası olarak kabul eden Yunanistan’ın tezleri gerçekçi ve mantıklı değildir.
Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin 2004 yılında resmi olarak Avrupa Birliği’ne katılmasıyla Rum Kesimi, AB’nin Levant’daki (Doğu Akdeniz) karakolu konumuna geldi. Avrupa Birliği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını göz ardı ederek kendi sınırlarını genişletmiş oldu. Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Türkiye arasında yaşanan gerilimde Angela Merkel’in aktif arabulucu rol oynamasının sebebi olarak AB’nin bölgeye verdiği önem gösterilebilir.
Almanya’nın yanı sıra Fransa’nın da bölgede gerek kurmaya çalıştığı ittifaklarla gerek bölge ülkeleriyle yaptığı ortak tatbikatlarla varlığını hissettirmeye çalıştığı görülüyor. Avrupa Birliği’nin iki büyük gücü Fransa ve Almanya’nın bu sebeple, bölgede Türkiye ve Türk tezlerine sıcak bakmaları pek olabilir bir durum değil.
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi