ABD ve Çin mikroçip için savaşıyor

Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) uluslararası ilişkiler profesörleri Henry Farrell ile Abraham L. Newman’ın geçtiğimiz aylarda yayımladıkları makalenin başlığı oldukça ilgi çekiciydi: “Weaponized Interdependence”, ya da Türkçesiyle “silah haline getirilmiş karşılıklı bağımlılık.” Bu makalede öne sürülen tez özetle ekonomik olarak bağımlılığın, günümüzün dünyasında elinde ekonomik gücü olan ülkenin, bunu kendisine bağımlı olan ülkelere karşı bir silah, bir tehdit unsuru olarak kullandığı yönündeydi.

Yakın bir geçmişe kadar uluslararası ilişkiler disiplininde ekonomik olarak karşılık bağımlılığın aslında iyi bir şey olduğu, birbirlerine ekonomik olarak bağımlı olan ülkeler için anlaşmazlıkların maliyetinin çok yüksek olması nedeniyle çatışmadan kaçınacaklarından, ülkeler arasında uyumlu ilişkilere ve barış ortamına yol açtığı ileri sürülüyordu. Bugün ise bu kavrama daha farklı bir şekilde bakıyoruz. X ülkesi Y ülkesine ekonomik anlamda bağımlıysa, “X ile Y kavga etmeden ilişkilerini sürdürürler, çünkü işlerini bozmak istemezler” şeklinde bir bakış açısı yerine artık, “Y ülkesi X’e karşı bu gücünü kullanarak hangi amaç doğrultusunda nasıl bir dayatma ve zorlama içerisinde olacak ve bunun her iki taraf için bedeli ne olacak” şeklinde düşünüyoruz.

Silah haline getirilmiş karşılıklı bağımlılığın en net yaşandığı alan olarak ise karşımıza ABD ile Çin arasında devam eden, ilk başlarda ticaret savaşı olarak adlandırdığımız, ancak sonrasında çok farklı boyutlara ulaşarak topyekûn bir stratejik mücadele haline gelen süreç çıkıyor. Bu sürecin merkezinde teknoloji alanında üstünlük kurma çabaları var ve bu noktada iki ülke arasındaki bağımlılık ilişkisi, Çin’in teknoloji ürünleri imalatında Amerikan malı mikroçiplere bağımlılığı olarak belirginleşiyor.

ABD ile Çin arasındaki rekabetin en şiddetli olarak yaşandığı alan telekomünikasyon teknolojileri ve burada 5G teknolojisi büyük önem taşıyor. 5G sadece iletişimimizi hızlandırmayacak, imkan sağlayacağı nesnelerin interneti ve yapay zeka gibi unsurlar ile günlük hayatımızı değiştirecek, ekonomide yeni alanların, yeni iş ve üretim modellerinin ortaya çıkmasını sağlayacak. Bu yüzden 5G yarışında önde olmak önemli ve şu anda bu öncülüğü Çin yapıyor. 

Çin’in Amerikan mikroçiplerine bağımlılığı

5G’de önemli aşama kaydetmiş olan Huawei firmasının, ABD’nin hedefi olması da bu nedenle çok doğal bir durum. ABD yönetimi önce kendi ülkesinde Huawei altyapısının ve ürünlerinin kullanılmasına ciddi kısıtlamalar getirdi, sonra da Huawei’nin Amerikan üretimi mikroçiplere olan bağımlılığını bir silah olarak kullanmaya başladı. Huawei, her ne kadar Ar-Ge’ye ciddi yatırımlar yapsa ve 5G alanında önde olsa da kendi ürettiği cep telefonları için halen Amerikan malı mikroçiplere bağımlı durumda. ABD yönetimimin almış olduğu son kararlarla, artık sadece ABD’de üretilen çiplerin Huawei’ye satılması değil, dünyanın herhangi bir yerinde üretilen çiplerin imalatında ABD malı ekipman kullanılması durumunda da Huawei’ye tedarik edilmesi izne tabi olacak. Bu izinlerin kolayca verilmeyeceğini de tahmin etmek güç değil.

Bu noktada mikroçiplerin ve genel olarak yarı iletkenlerin ne şekilde üretildiğini incelemekte fayda var. Piyasadaki büyük üreticilerin bir kısmı kendi ihtiyaç duydukları ürünleri kendileri üretiyorlar ve ara mamul olarak kullanıyorlar. Bu üreticilerin arasında Intel, Samsung ve Micron sayılabilir. Diğer bir kısım elektronik üreticisi ise çiplerin üretimini fason olarak yaptırıyor ve bu firmaların başında da Huawei geliyor. Çoğunlukla Asya’da yapılan fason çip üretiminin yarısından fazlasını da tek bir firma, Tayvan kökenli TSMC gerçekleştiriyor ve Apple’ın da aralarında olduğu bir çok şirket ara mamullerini buradan tedarik ediyor.

Mikroçip ve yarı iletken üretiminde ABD ihracatçı, Çin ise ithalatçı konumunda. Çin’in kendi mikroçip üretimi yok değil, örneğin Şanghay merkezli SMIC bu anlamda önemli bir aktör. Ancak SMIC de üretimini yapabilmek için Amerikan teknolojisi kullanıyor ve bu anlamda ABD’ye bağımlı durumda. Bununla birlikte ABD Savunma Bakanlığı’nın geçtiğimiz günlerde Huawei gibi SMIC’in de kara listeye alınmasını önermesi şaşırtıcı bir gelişme değil.  

Huawei’nin arayışları

Huawei, mevcut durum karşısında bir çıkış yolu arıyor. Şirketin mikroçip stoklarının giderek tükendiği ve yeni bir kaynak bulunmazsa önümüzdeki yıl içerisinde tamamen tükeneceği bildiriliyor. Ancak burada zor durumda olan sadece Huawei değil. Huawei’ye satış yapan ABD’li firmalar da en büyük müşterilerini kaybetme tehdidi ile karşı karşıya kalıyorlar. Şu ana kadar ABD’li firmalardan ve ABD teknolojisini kullanan üçüncü ülke firmalarından Huawei’ye satış yapabilmek için izin başvurularının yapılmaya başladığı biliniyor ve bu firmalar arasında Qualcomm, Sony, Samsung ve Hynix yer alıyor. Diğer yandan Huawei de her türlü seçeceğe açık olduğunu her fırsatta dile getiriyor. Son olarak firmanın yönetim kurulu başkan vekili Guo Ping, geçtiğimiz günlerde düzenlenen bir konferansta lisans alınabilmesi durumunda merkezi San Diego’da olan mikroçip üreticisi Qualcomm’un ürünleri kullanmaya istekli olduklarını açıkladı ve şöyle konuştu: “Amerikan hükümetinin politikasını gözden geçireceğini ümit ediyoruz; eğer izin verirlerse biz hâlâ Amerikan firmalarından ürün almak konusunda istekliyiz.” Ne var ki, Guo’nun beklentisinin aksine, henüz Washington tarafında bu konuda esneklik sağlamak yönünde bir eğilim söz konusu değil ve seçimler öncesinde bunu beklemek de pek gerçekçi sayılmaz.

Bu durum sadece Huawei’yi ilgilendiren geçici bir durum değil. Ekonomik bağımlılıkların ülkeler arasında silah olarak kullanıldığı bir döneme giriyoruz ve tüm aktörlerin buna göre kendilerini adapte etmeleri gerekecek. Ekonomik olarak bağımlılıklarının bir silah olarak kendilerine doğrultulduğunu gören ülkeler bir yandan kendi kapasitelerini artırıp daha az bağımlı olmaya, bir yandan da bağımlı oldukları alanlarda ortaklarını çeşitlendirerek tek bir tarafa bağımlı kalmamaya çaba gösterecekler.

Bağımlılığı azaltma çabaları

Çin, son dönemlerde teknoloji alanında önemli hamleler yaptı, ancak mikroçip ve yarı iletkenler konusunda kendisini yeterince geliştiremedi ve hep dışarıya bağımlı kaldı. Şimdi bunun acısını çekiyor ve bundan sonra yapacağı da kısa vadede tedarik zincirlerini mümkün olduğunca korurken, uzun vadede kendi ihtiyaçlarını kendi imkanlarıyla karşılayabilecek bir konuma gelmek olacak. Bunun ilk adımlarını da görmeye başladık. Huawei firması, 2019 yılında 14,2 milyar dolar seviyesinde olan Ar-Ge harcamalarını 2020 için 20 milyar dolara çıkartacağını açıkladı. Diğer Çin firmalarının da benzer bir yolu takip edecekleri, kendi çiplerini kendileri üretebilmek ve dolayısıyla dışarıya bağımlı kalmamak için Ar-Ge’ye ve inovasyona daha fazla kaynak aktaracakları öngörülebilir. Başka bir deyişle, ABD’nin teknoloji alanında Çin’e karşı yaptırımları, aslında Çin’in teknoloji hamlesinin hızlanmasına yol açacak.

Bu sürecin ABD için sonuçları ise gerek üretimde gerekse satışlarda Çin’e ve Asya’ya bağımlılığı azaltmak yönünde şekillenecek. Son yirmi yıl içerisinde ABD’nin küresel mikroçip ve yarı iletken üretimindeki payı yüzde 25’ten yüzde 12’ye düştü ve azalmaya devam ediyor, çünkü ABD’li firmalar imalatı fason olarak Asya’da yaptırıyorlar. ABD yönetimi bu süreci tersine çevirmeye çalışacak ve son olarak çıkarılan bir kanunla bu alanda ABD sınırları içerisinde üretim yapacak firmalara yüzde 40’a varan vergi muafiyetleri, toplam 12 milyar dolarlık Ar-Ge desteği ile eyalet bazındaki imalat projelerine toplam 10 milyar dolarlık destek verilmesi de bu yönde atılmış bir adım olarak görülebilir.

Diğer yandan ABD firmaları Çin’deki müşterilerini kaybettikçe bu alanda da bir çeşitlendirmeye gitmek zorunda olacaklar. Qualcomm, 2019’da elde ettiği toplam 24,3 milyar dolarlık cironun yaklaşık yarısını Çinli firmalara yaptığı satışlardan sağlamıştı. Bir taraftan bu geliri mümkün olduğunca korumak için çaba gösterirken (Çin’e satış yapabilmek için lisans başvurusu yapmak gibi) diğer taraftan da kırılganlığı azaltmak için farklı pazarlara da erişim sağlayabilmek, sadece Qualcomm değil tüm ABD’li üretici firmalar için bir mecburiyet olacak.

20. yüzyılda uluslararası ilişkiler üzerinde petrol ve doğal gaz mücadelesi belirleyici oluyordu, 21. yüzyılda ise mikroçip ve teknoloji mücadelesi ön plana çıkacak. Ekonomik bağımlılıkların bir dönem umduğumuzun aksine barış ve huzuru getirmediği bir dünyada ülkelerin önceliği başta teknoloji olmak üzere her alanda kendi kendine yeter bir seviyeye ulaşmak olacak.

[Dr. Altay Atlı, Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Merkezi’nde uzman ve Atlı Global kurucu direktörüdür]

Editör : SavunmaTR Haber Merkezi

Buy JNews Buy JNews Buy JNews
REKLAM

Benzer Haberler

Hoşgeldiniz

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

Şifrenizi Sıfırlayın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi giriniz.