Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Doğu siyaseti birçok dosyada başarısızlığa uğradı. Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Irak, İsrail-Filistin başta olmak üzere alt bölgesel birçok meselede ABD ‘hedeflediği’ amaçlara ulaşamadı. Bu anlamda Suriye’de Esed rejimine karşı tek bir cephe dahi oluşturamayan ABD, Yemen denkleminde de başarısız bir siyaset izliyor. Savaşın başından beri meşru hükümet olan Hadi hükümetinin yanında duran ABD’nin Yemen’deki birinci önceliği, Husi darbesini sonlandırmak ve İran’ın bölgesel nüfuzunu azaltmaktı. Fakat gelinen noktada 2015 öncesi yerel ve oldukça sınırlı bir güce sahip olan İran destekli Husiler, ABD’nin başarısız politikaları nedeniyle bölgesel bir güç olma yolunda ilerledi. Söz konusu durum Yemen ve Kızıldeniz jeopolitiğinde sadece Husileri değil aynı zamanda İran’ı da güçlendirdi ve ABD’nin Yemen politikasındaki bu başarısızlığı, bölgedeki istikrarsızlığın ve çatışmanın derinleşmesine yol açtı. Husilerin güçlenmesi ve bölgesel tehdit oluşturmasıyla birlikte, ABD’nin Yemen’deki çatışmayı sonlandırma çabaları ciddi sorgulanmaya başlandı. Dolayısıyla ABD’nin Yemen politikası başarısızlıkla sonuçlandı ve bu durum Husilerin yükselmesine ve bölgesel, hatta küresel bir tehdit haline dönüşmesine neden oldu.
Husilerin Güçlenişi
ABD’nin Yemen politikasındaki başarısızlığın temel noktası Husilerin güçleniş sürecidir. Kızıldeniz stratejisini Husileri caydırma üzerine inşa eden ABD, bu noktada tam anlamıyla başarısız oldu. Husileri caydırmak için Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonun desteklenmesine rağmen özellikle Obama döneminde ABD-Suudi Arabistan arasında Yemen meselesinin bir problem oluşturması, Husilerin güçlenmesine neden oldu. Ayrıca İran’ın Hizbullah üzerinden Husilere sağladığı maddi ve askeri desteğe de engel olamayan ABD’nin caydırma politikası sonuç üretmedi. Dahası Suudi Arabistan’ın Yemen’den onurlu çıkış arayışı süreci bağlamında ateşkes ve Husilerle müzakere gibi daha yumuşak güç unsurlarını içeren politikalara yönelmesi de ABD’nin Husileri caydırma siyasetinin çökmesine neden oldu. Bu politika İsrail’in Gazze’deki soykırımının artarak devam ettiği konjonktürde ABD’nin İsrail’e desteğine Husilerin verdiği sert tepkilerde daha da net gözüküyor. ABD başta olmak üzere İsrail’e açıktan destek veren aktörleri doğrudan Kızıldeniz’de tehdit eden Husiler, ABD’nin bu başarısız politikası nedeniyle küresel bir aktör haline geldi. Kızıldeniz’de İsrail ile ticaret yapan gemileri kaçırma eylemleriyle uluslararası arenada güç gösterisi yapan Husiler aynı zamanda İran’ın vekillerinin meydan okuma kapasitelerini de ortaya koyan bir örnek teşkil etti. ABD ve İngiltere’nin ortaklaşa icra ettiği Husileri hedef alan saldırılara rağmen Husileri Kızıldeniz üzerindeki etkinlikleri hala devam ettirmesi de ABD’nin Yemen’de Husileri caydırma stratejisinin yetersiz ve etkisiz kaldığını göstermektedir. Dolayısıyla ABD’nin bölgedeki varlığı veya Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyona olan desteği gibi hamleleri Husilere karşı yeterince caydırıcı olmadığı söylenebilir. Bu anlamda Husilerin Kızıldeniz’deki faaliyetleriyle ABD’ye meydan okuduğu ve bu sürecin devam edeceği ifade edilebilir. Nitekim ABD’nin Kızıldeniz’deki stratejisinin, Husilerin bölgesel etkinliklerini durduramamıştır. Ayrıca İran’ın vekili olan Husiler açısından ABD ile doğrudan karşılaşma/yüzleşme uzun yıllar öncesine dayanan geniş kapsamlı bir siyasi projenin parçası olarak benimsenmektedir. Bu durum, ABD’nin Yemen politikasının genel başarısızlığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla ABD’nin Yemen politikasındaki en büyük başarısızlıklarından biri, Husilerin güçlenmesine yol açmasıdır. ABD’nin Yemen bağlamında attığı siyasi ve askeri her adım, Husilerin kontrol alanlarının genişlemesine ve İran’ın bölgesel etkinliğini artırmasıyla sonuçlanmıştır. Bu anlamda Kızıldeniz’de İsrail gemilerine yönelik tehditler, Husilerin bölgesel güç olma yolunda ilerlediğini göstermektedir.
ABD’nin Yalnızlığı
ABD’nin Yemen politikasındaki çöküşün ikinci ayağı Husilere karşı yeterli kapasitede uluslararası askeri ve siyasi güç oluşturmamasıdır. Her ne kadar İngiltere Husileri hedef aldığı iddia edilen fakat birçok sivilin de hayatının kaybetmesine yol açan hava saldırılarını desteklese de ABD’nin Yemen politikası bölgesel ve küresel bir destek alamadı. ABD’nin Husilere karşı başlattığı hava operasyonlarına, Bahreyn hariç neredeyse hiçbir Arap ülkesinin katılmaması, ABD’nin Yemen politikasındaki yalnızlığını göstermektedir. Bu durum, ABD’nin bölgedeki itibarını zedelerken, Husilerin güçlenmesine olanak tanımıştır. İran destekli gruplara karşı bile Arap ülkelerinin güvenini alamayan ABD, bölgedeki stratejik pozisyonunu da zayıflatmıştır. Dolayısıyla ABD Yemen politikasında gereken uluslararası ve bölgesel katılımı sağlayamamış, bu durum Washington’ın Yemen siyasetinin başarısız olduğunu göstermiştir.
İnsani Kriz
ABD’nin Yemen politikasındaki çöküşün üçüncü ayağı derinleşen insani krizdir. 2002’den beri ABD çeşitli bahaneleri öne sürerek Yemen’de hava operasyonları veya drone saldırıları gerçekleştirmektedir. ABD’nin Arap Yarımadası El-Kaidesi veya Husileri hedef aldığını iddia etmesine rağmen çok sayıda sivilin ölmesine neden olması, Yemen’deki insani krizi derinleştirmiştir. Örneğin 12 Aralık 2013’te ABD’nin düzenlediği drone saldırısı bir düğün konvoyunu hedef almış, 12 sivil bu saldırı sonucu hayatını kaybetmişti. Human Rights Watch’un raporuna göre ABD teröristlerle siviller arasında ayırım göz etme noktasında başarısız olmuştur. Airwars isimli merkezin yayımladığı raporlara göre, ABD 2009’dan beri Yemen’de en az 500 defa hava saldırısı gerçekleştirmiştir. Bu saldırılarda en çok hedef alınan şehrin sivillerin çokça yaşadığı Marib olması ve bu saldırılar neticesinde en az 200 sivilin öldürüldüğü ifade edilmiştir. Dolayısıyla insan hakları karnesi de pek de iyi olmayan ABD’nin Yemen’de Husilere karşı saldırıları Yemen’deki istikrarsızlığın ve insani krizi derinleşmesi problemlerini beraberinde getirmektedir.
Arap Koalisyonuna Verilen Destek
ABD’nin Yemen politikasındaki çöküşün insani krizle alakalı bir diğer boyutu da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne verilen destektir. Her ne kadar Suudi Arabistan Nisan 2022’den beri Yemen’de siyasi geçiş sürecini önceleyip askeri müdahaleyi ikinci plana atsa da 2015’ten bu yana ciddi insan hakları ihlal edildiği birçok uluslararası kurum tarafından not edilmiştir. BAE’nin de benzer bir karneye sahip olduğu da bilinmektedir. Ayrıca BAE, Güney Geçiş Konseyi’ni destekleyerek Yemen’in bütünlüğüne doğrudan meydan okumaktadır. Söz konusu durum ABD’nin ‘müttefiklerinin’ gerek insani kriz gerekse Yemen’in bölünmesine sebebiyet verdiklerini doğrulamaktadır. Dolayısıyla ABD, Yemen’in toprak bütünlüğünün savunulması ve insani krizin sonlandırılması bağlamında başarısız bir politika takip etmektedir.
Husilerin Terör Örgütü Listesine Dahil Edilmesi
ABD’nin Yemen politikasındaki çöküşün insani krizle alakalı son boyutu Husilerin terör örgütü listesine alması oldu. 16 Şubat 2021’de yabancı terör örgütleri listesinden çıkarılan Husilerin bu listeye tekrar dahil edilmesi, Yemen’deki insani krizi daha da derinleştirecek bir adım olarak görülebilir. Her ne kadar Husilerin insan hakları karnesinin oldukça zayıf olduğu bilinse de ABD tarafından terör listesine alınması Yemen’deki savaşın sonlanmasına katkı sağlaması düşük bir ihtimaldir. Aksine bu sürecin en çok Yemenli sivillere zarar vereceği, Husilerin ABD’nin bu kararı sonrası daha motive şekilde savaşı sürdürecekleri tahmin edilebilir.
Ayrıca ABD’nin Husileri terör örgütü ilan etmesi, Yemen’deki insani krizi derinleştiren bir adım olmuştur. Bu karar, Husilerin kontrolü altındaki bölgelere insani yardımın ulaşmasını imkânsız hale getirmesi ve milyonlarca Yemenlinin daha büyük sıkıntılar yaşamasına neden olması büyük olasılık olarak değerlendirilebilir. ABD’nin bu politikası, uluslararası toplumda da ciddi eleştirilere maruz kalmıştır.
Sonuç
ABD’nin Yemen’e dair sürdürülebilir bir stratejisinin olmadığı ifade edilebilir. Sonuç üretmesi muhtemel olmayan karışık askeri ve siyasi bir planla Yemen’e yönelik politika geliştiren ABD’nin bu adımları başarısızlıkla sonuçlanmıştır. ABD’nin bu siyaseti bölgedeki istikrarsızlığı artırmakta ve Husilerin güçlenmesine yol açmaktadır. İran’ın Yemen’de daha aktif hale gelmesini sağlayan ve Husilerin Yemen içinde daha da destek toplamasının önünü açan ABD politikaları, Yemen’deki çatışmayı sonlandırma çabalarına da doğrudan zarar vermektedir. Bu noktada, ABD’nin Yemen politikasında acil bir dönüşüme ihtiyacı olduğu açıktır. Ancak, bu dönüşümün bölgedeki çatışmayı çözme ve insani krizi sonlandırma kapasitesine sahip olup olmayacağı belirsizdir.