Aliyev üstündeki kara bulutlar!
Son günlerde yaşanan iki ayrı ve sıra dışı olay, uluslararası gündemi sarsmış durumda. Slovakya Başbakanı Robert Fico’ya düzenlenen suikast girişimi ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi‘nin helikopter kazası sonucu hayatını kaybetmesi, tüm dünyanın dikkatini çekti.
Her iki olayın ilginç bir kesişim kümesi var: İki lider de başına gelenlerden önce Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile görüşmüştü.
Son dönemde Azerbaycan ile ilişkilerini geliştiren veya ziyaretlerde bulunan liderlerin kısa zaman içerisinde suikasta uğraması, helikopterinin düşmesi ve tehditler alması oldukça dikkat çekici bulunuyor.
Slovakya ve İran liderlerinin başlarına gelenlerin yanı sıra Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’in de “sıra sende” şeklinde tehditler alması ardından yaşananların tesadüfi olaylar mı yoksa bu ilişkilerin bir sonucu olarak bir “mesaj” mı olduğu sorularını akıllara getiriyor. Gelin sürece bir göz atalım.
Robert Fico, Bakü’de İlham Aliyev’le görüşmüştü
Slovakya Başbakanı Robert Fico, geçen yıl yeniden iktidara gelmesinden bu yana AB dışına yaptığı ilk seyahatte, Slovak ekonomisini desteklemek ve ikili ilişkileri güçlendirmek umuduyla Azerbaycan’ı ziyaret ederken, “Slovakya, Azerbaycan ile Avrupa Birliği (AB) arasında bir köprü olmak istiyor. Ülkenizdeki durumla ilgili olarak AB’ye objektif bilgi sunmak istiyoruz” şeklindeki ifadeleriyle ülkesinin Azerbaycan ile AB arasında bir köprü görevi görmek istediğini söylemişti.
Görüşmenin en önemli maddeleri savunma sanayii ve enerji alanındaki işbirlikleri olurken Azerbaycan Cumhurbaşkanı söz konusu ziyaretin “Slovakya-Azerbaycan ilişkilerinde yeni bir dönemi temsil ettiğini” ve “ortak yolun çok başarılı olacağını” umduğunu dile getirmişti.
Konuşmasında İlham Aliyev’e, “Siz egemen bir ülkesiniz ve egemenlik söz konusu olduğunda örnek bir milletsiniz,” diyen Fico, Slovakya’nın da “egemen bir dış politika yürütebilmesi” için aynı yaklaşımı uygulamaya çalışacaklarını sözlerine eklemişti.
Ayrıca Aliyev basın toplantısında, “Şu anda Azerbaycan sekiz ülkeye gaz ihraç ediyor. Slovakya’nın dokuzuncu ülke olmasını umuyorum” demiş ve Slovakya Ekonomi Bakanı Denisa Saková, Slovakya’nın Azerbaycan’dan gaz ithal etmek için her türlü çabayı göstereceğini, böylece ülkenin enerji kaynaklarını çeşitlendirebileceklerini ve Rus gazından kurtulabileceğini ileri sürmüştü.
Fico, 8 Mayıs’ta Bakü ziyaretinden döndükten sonra 15 Mayıs’ta suikasta uğramış ve karnından vurulmuştu. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan ve bir süre komada kalan Robert Fico’nun hayati tehlikeyi şimdilik atlattığı belirtilse de sağlık durumu hala ciddiyetini koruyor.
“Bazıları bizim bir araya gelmemizi hoş karşılamıyor”
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, önceki gün iki ülke sınırındaki Aras Nehri üzerinde iki ülke tarafından ortak inşa edilen Kız Kalesi ve Hudaferin barajlarının açılışını yapmıştı.
Azerbaycan-İran sınırında yapılan görüşmede, Aliyev ve Reisi birlikte gerçekleştirdiği projenin iki halk ve devlet için büyük önem taşıdığını belirtmişti. Görüşme sonrası, liderler “Hudaferin” hidroelektrik santralinin faaliyete geçirilmesi ve “Kız Kalesi” hidroelektrik santralinin açılış töreni gerçekleştirilmişti.
Açılışta dikkat çeken bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Reisi, “Bu projeler, İran ile Azerbaycan’ın bu gibi çok önemli büyük projeleri hayata geçirebileceğinin göstergesidir. Bazıları bizim bir araya gelmemizi ve ortak başarılarımızı hoş karşılamıyor fakat bunlar bizim için önemli değil. Önemli olan ülkelerimiz, devletlerimiz ve halklarımız için iyi olanı hep birlikte hayata geçirmiş olmamız” ifadelerine yer vermişti.
Reisi ile benzer ifadeler kullanan Aliyev ise, “Halkımızın ortak başarısı elbette dostlarımızı mutlu ediyor. Beğenmeyenler ise kendi işlerine baksa daha iyi olur. İran ve Azerbaycan devletleri bugün çok güçlü ortak siyasi irade ortaya koydu, birlikte olduğumuzu ve birlikte olmaya devam edeceğimizi kendi halklarına ve tüm dünyaya açıkça ilan etti” şeklinde konuşmuştu.
İran ve Azerbaycan dostluğunun sarsılmaz olduğunu vurgulayan Aliyev, “Bugün İran-Azerbaycan dostluğunun ne kadar güçlü olduğunu tüm dünya görüyor. Kız Kalesi hidroelektrik santralinin açılışı ve Hudaferin hidroelektrik santralinin faaliyete geçmesi, bence tarihi bir olaydır. Bu dostluğun derin kökleri ve derin bir tarihi var. İran-Azerbaycan dostluğu bölgenin istikrarı ve gelecekteki güvenlik tedbirlerinin güçlendirilmesi açısından önemli bir faktördür” ifadelerini kullanmıştı.
Aliyev, bu projenin iki ülke için de siyasi bir iradeyi simgelediğini belirterek, “İran ve Azerbaycan arasında her zaman Aras Nehri üzerinden bir bağ bulunmuştur. İki milyon küp metre su hacmi olan Hudaferin Barajı faaliyete geçerek bölgenin gelişimine katkı sağlayacak ve 40 binden fazla işyeri oluşturacak. Aynı zamanda tarım alanları için içme suyu kaynağı olacaktır” demişti.
Bu açılışın ardından Reisi ve beraberindekiler üç adet helikopterle Tebriz’e doğru havalanmıştı. İki helikopter Tebriz’e ulaşırken, Reisi’nin helikopterinin yoğun sis yüzünden kaybolduğu bildirilmişti.
Kazada yaşamını yitirdiği kesinleşen İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin yanında helikopterde Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdüllahiyan, Tebriz Cuma İmamı Ayetullah Ali Haşim ve Doğu Azerbaycan Eyalet Valisi Malik Rahmeti ve pilot vardı. Kazadan kurtulan olmadı.
İki ülke arasında uzun süre sonra yaşama geçirilen ortak barajların açılışının ardından yaşanan helikopter kazası Slovakya Başbakanı Robert Fico’nun suikastının ardından gözlerin bir kez daha Azerbaycan’a ve İlham Aliyev’e çevrilmesine neden oldu.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic’e tehdit: “Sıra sende”
Geçtiğimiz aylarda Bakü ziyaret eden Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, bir yandan Azerbaycan ile doğal gaz anlaşması yaparken diğer yandan savunma sanayiinde işbirliği yapılacağını dile getirmişti.
Slovak Başbakan Fico’ya yapılan suikastın ardından, İlham Aliyev’e “dost” diye hitap eden Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic’in “Sıra sende” şeklinde ölüm tehditleri almaya başladığı bildirildi.
Azerbaycan ve İran arasında uzun süre sonra yaşama geçirilen ortak barajların açılışının ardından yaşanan helikopter kazası, Slovakya Başbakanı Robert Fico’nun suikastı ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic’in aldığı tehdit mesajları gözlerin bir kez daha Azerbaycan’a ve İlham Aliyev’e çevrilmesine neden oldu.
Saldırıların arkasında kimler var? Komplo teorileri ne diyor?
Bütün bu anlatılan bağlantılar, Azerbaycan lideri Aliyev’i hedef alan potansiyel bir komplo teorisinin parçası olabileceği spekülasyonlarını gündeme getirdi.
Söz konusu teoriler, Aliyev ve Azerbaycan’ın uluslararası arenada artan etkisini göz önünde bulundurduğunda, bazı dış güçlerin bu yükselişi engellemek amacıyla böylesine trajik olayları birer koz olarak kullanabileceği düşüncesine dayanıyor. Bu çerçevede, Aliyev ile yapılan görüşmelerden sonra yaşanan bu tip olaylar, Azerbaycan’ı uluslararası platformda zayıflatmayı ve Aliyev’in liderliğini sorgulatmayı hedefleyen bir stratejinin parçaları olabilir.
Komplo teorisi, bu olayların ardında yatan niyetler ve etkileşimleri anlamlandırma çabası olarak, Aliyev’in ve Azerbaycan’ın, özellikle enerji koridorları ve bölgesel güvenlik politikaları gibi stratejik konularda kilit bir rol oynamasından rahatsız olan güçlerin varlığına işaret edebilir. Bu tür bir senaryo, Aliyev’in karşı karşıya olduğu iç ve dış baskıları artırarak, Azerbaycan’ın bölgesel ve global politikalardaki manevra kabiliyetini sınırlamayı amaçlayabilir.
Böylesi bir varsayım altında, Azerbaycan’ın ve Aliyev’in uluslararası diplomasi ve güvenlik stratejilerini gözden geçirmesi, güvenlik önlemlerini artırması ve uluslararası işbirliklerini güçlendirerek bu tür tehditlere karşı koyması gerekebilir.
Rusya ihtimali
Bu bağlamda Rusya‘nın olası bir rolü üzerinde durulduğunda, Rusya’nın bu komplo teorisiyle ilişkilendirilmesi ne kadar zor gözükse de varsayımların altında yatan sebepleri anlamak gerekmektedir.
Rusya, Kafkasya bölgesindeki stratejik çıkarlarını koruma amacı gütmektedir ve Türkiye-Azerbaycan ortaklığının güçlenmesi, bu çıkarlar için potansiyel bir tehdit oluşturabilir. Özellikle, enerji transit rotalarının çeşitlendirilmesi ve bu rotaların Rusya dışındaki alternatif yollarla güçlendirilmesi, Rusya’nın enerji üzerinden bölgedeki etkisini azaltabilir. Ayrıca, Türkiye’nin NATO üyesi olarak bölgede askeri bir güç olarak yer alması ve Azerbaycan ile olan askeri işbirliklerinin artması, Rusya’nın bölgesel güvenlik üzerindeki geleneksel hegemonyasını sorgulatmaktadır.
Eğer bu komplo teorisinin arkasında Rusya varsa, bu durum, Rusya’nın bölgesel etkisini korumak ve Türkiye-Azerbaycan arasındaki stratejik ortaklığı zayıflatmak için bir strateji olarak değerlendirilebilir. Rusya’nın bu tür bir senaryoda kazanımı, iki ülke arasındaki işbirliğinin sekteye uğratılması ve uluslararası alanda Azerbaycan’ın ve dolayısıyla Türkiye’nin itibarının sarsılması olabileceği gibi saldırılardan ABD’yi suçlayıp kendisine destekçi toplaması da sayılabilir. Bu durum, Rusya’ya, enerji politikaları ve bölgesel güvenlik konularında manevra alanı kazandırarak, Kafkasya’daki etkinliğini sürdürme şansı verebilir.
ABD ihtimali
Eğer bu komplo teorisinin arkasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) varsa, bu durumun altında yatan sebepleri anlamak için daha geniş bir perspektife ihtiyaç vardır.
ABD’nin olası motivasyonları arasında, Türkiye ve Azerbaycan’ın Rusya’ya olan stratejik yakınlığını dengelemek amacı olabilir. ABD, özellikle Türkiye’nin son yıllarda Rusya ile geliştirdiği savunma işbirlikleri ve S-400 füze savunma sistemi anlaşmalarından rahatsızlık duymaktadır. Bu durum, NATO içindeki birlik ve güvenlik politikaları açısından endişe yaratmaktadır. Türkiye ve Azerbaycan arasındaki güçlü ortaklığın bölgede Rusya’ya karşı bir denge unsuru olarak kullanılmasını engellemek, ABD’nin stratejik hesaplarına uygun düşebilir.
İkinci bir motivasyon olarak Karabağ Savaşı sonucunda kaybeden Ermenistan’ın bölgede yeniden canlandırılması amacı olabilir. ABD her ne kadar Azerbaycan ile iyi ilişkiler biriktirse dahi tarih boyunca Ermeniler ABD’nin vazgeçemediği müttefikleri ve “evlatları” olmuştur.
Diğer bir motivasyon, enerji güvenliği ve enerji yollarının kontrolü olabilir. Türkiye ve Azerbaycan, enerji koridorları üzerinde önemli bir role sahiptir ve bu durum, ABD’nin global enerji pazarlarındaki çıkarlarını etkileyebilir. ABD, bu iki ülkenin enerji projelerinde daha fazla söz sahibi olmak veya alternatif enerji yollarını desteklemek isteyebilir, böylece global enerji arz güvenliğini kendi lehine çevirebilir.
Azerbaycan ve Türkiye ilişkisinin yanı sıra İran ve Azerbaycan arasındaki ilişkilerin iyileşmesi ve artan ortaklık da bölgesel dinamikleri değiştiren önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Bu iki ülkenin yakınlaşması, enerji, ekonomi ve güvenlik alanlarında işbirliklerini artırabilir ve böylece bölgenin jeopolitik yapısını etkileyebilir.
Eğer İran ve Azerbaycan arasındaki iyileşen ilişkileri hedef alan bu komplo teorisinin arkasında ABD varsa, ABD için bu tür bir komplo teorisinin temel motivasyonlarından biri İran’ın bölgesel ve uluslararası izolasyonunu sürdürmek olabilir.
İran’ın Azerbaycan gibi stratejik bir komşuyla ilişkilerini geliştirmesi, İran’ın bölgesel etkisini artırabilir ve ABD’nin İran’a yönelik baskı politikalarını zayıflatabilir. ABD, İran’ın uluslararası sistemde daha fazla meşruiyet ve etki kazanmasını engellemek için İran ve Azerbaycan arasındaki yakınlaşmayı baltalamaya çalışabilir.
Ayrıca, İran ve Azerbaycan arasındaki iyileşen ilişkiler, enerji güzergahları ve kaynaklarının yönetimi açısından da önemli bir faktördür. İki ülke arasındaki işbirliği, Kafkasya’dan Avrupa’ya enerji akışını etkileyebilir ve bu durum, ABD’nin enerji güvenliği stratejileri ile çelişebilir. ABD, enerji kaynakları ve güzergahları üzerinde kontrol sahibi olmayı sürdürmek isteyebilir ve bu nedenle İran ve Azerbaycan arasındaki artan işbirliğini engellemeye çalışabilir.
İran ve Azerbaycan’ın artan askeri işbirlikleri de ABD için bir endişe kaynağı olabilir. Bu tür bir askeri yakınlaşma, bölgesel güvenlik dengelerini ABD’nin aleyhine değiştirebilir. ABD, bölgedeki müttefiklerinin güvenliğini sağlamak ve İran’ın askeri kapasitesinin genişlemesini engellemek amacıyla, İran ve Azerbaycan arasındaki bu tür işbirliklerini kısıtlamaya yönelik adımlar atabilir.
Sonuç olarak, ABD’nin İran ve Azerbaycan arasındaki iyileşen ilişkileri hedef alması, bölgesel güvenlik, enerji kontrolü ve İran’ın uluslararası izolasyonunun devam ettirilmesi gibi çeşitli stratejik hedeflere dayanıyor olabilir. Bu tür bir durumda, İran ve Azerbaycan, dış müdahalelere karşı koymak ve stratejik ortaklıklarını daha da güçlendirmek için işbirliklerini sıkılaştırmalıdır.
İsrail ve Yahudi lobisi ihtimali
İran ve Azerbaycan arasındaki artan işbirliği, özellikle enerji ve güvenlik alanlarında, bölge için yeni bir dönem başlatıyor. Ancak, İsrail ve Yahudi lobisinin bu durumdan rahatsız olması muhtemel görünüyor. Eğer İsrail, bu iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlenmesini istemiyorsa, bunun nedenleri daha derin stratejik hesaplara dayanıyor olabilir.
İlk olarak, İsrail’in İran’la olan gergin geçmişi göz önüne alındığında, İran’ın bölgedeki izolasyonunu sürdürmek İsrail için hayati bir önem taşır. Azerbaycan’la İran arasında gelişen yakınlaşma, İran’ın bu izolasyondan sıyrılmasına yardımcı olabilir, bu da İsrail için kabul edilemez bir senaryo oluşturur. Bu nedenle, İsrail, bu iki ülke arasındaki diplomatik ve ekonomik köprüleri zayıflatma çabası içine girebilir.
İkincisi, askeri dinamikler de dikkate değerdir. İran’ın askeri kapasitesi ve bölgesel etkisinin artması, İsrail için doğrudan bir tehdit oluşturabilir. Azerbaycan’la olan işbirliğinin güçlenmesi, İran’ın askeri yeteneklerini dolaylı yollardan artırabilir. Bu nedenle, İsrail, bu tür bir askeri işbirliğini bozmak için diplomatik ve hatta gizli operasyonlar planlayabilir.
Sonuçta, eğer İsrail ve Yahudi lobisi gerçekten İran ve Azerbaycan arasındaki ilişkileri hedef alıyorsa, bu, kendi güvenliklerini koruma, enerji çıkarlarını savunma ve bölgesel güç dengelerini lehlerine çevirme çabası olarak görülebilir.
Fransa ihtimali
Geçtiğimiz süreçte Fransa, Yeni Kaledonya’daki ayaklanmaları desteklediği gerekçesiyle Azerbaycan’ı suçlamış ve bu ayaklanmaları Azerbaycan’ın planladığını iddia etmişti. Bu iddialar Bakü yönetimi tarafından kesin bir dille reddedilmişti. Bu durum Azerbaycan ile Fransa arasında ciddi bir diplomatik sıkıntıya neden oldu. İddialar reddedilse de Fransa’nın bu durumu bir komplo çerçevesinde ele alması ve karşı adımlar atması muhtemeldir. Fransa’nın bu tür bir komplo teorisinin arkasında olabilecek potansiyel sebepleri ise farklı başlıklarda incelenebilir.
İlk olarak, Yeni Kaledonya Fransa’nın denizaşırı topraklarından biri olup, bölgedeki siyasi istikrar doğrudan Fransa’nın ulusal çıkarlarına bağlıdır. Azerbaycan’ın, bu bölgedeki ayaklanmaları destekleyerek Fransa’nın egemenlik haklarına meydan okuduğunu varsayan Fransa’nın bu duruma tepki göstermesi beklenmeyen bir durum olmayacaktır.
İkincisi “Uluslararası İmaj ve İtibar” olarak konuya bakıldığında, Fransa, uluslararası arenada güçlü ve istikrarlı bir devlet imajını sürdürmeye büyük önem vermektedir. Yeni Kaledonya’daki ayaklanmalar bu imajı zedelemektedir ve Fransa’nın diğer denizaşırı topraklarında benzer hareketlerin teşvik edilmesine yol açabilir. Fransa, bu tür bir durumu engellemek için Azerbaycan’a karşı sert bir tutum sergileyerek, diğer uluslararası aktörlere de güçlü bir mesaj göndermek isteyebilir.
Sonuç olarak, Fransa’nın Azerbaycan’a karşı bu tür bir komplo teorisini desteklemesi, hem iç politik sebeplerden hem de uluslararası stratejik çıkarlardan kaynaklanabilir. Bu durum, iki ülke arasındaki ilişkilerde gerginliklere yol açabilir ve uluslararası diplomasi çerçevesinde yeni dinamiklerin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Sonuç
Son zamanlarda meydana gelen ve uluslararası alanda dikkat çeken olaylar (Slovakya Başbakanı Robert Fico’ya düzenlenen suikast girişimi ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin helikopter kazası) büyük bir spekülasyon dalgası yarattı. Her iki lider de bu trajik olaylardan önce Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile görüşmeler gerçekleştirmişti. Her iki liderin de Aliyev ile görüşmeler yapmasının ardından yaşanan bu trajik olaylar, tesadüf mü yoksa bu ilişkilerin bir sonucu olarak mı gerçekleştiği sorularını akıllara getirmektedir. Bu durum ise Azerbaycan’ın uluslararası ilişkilerdeki etkisinin artmasıyla bağlantılı olabilecek potansiyel bir komplo teorisini akıllara getiriyor.
Bu teori, İlham Aliyev ve Azerbaycan’ın yükselen uluslararası profiline dikkat çekiyor ve dış güçlerin bu yükselişi engellemek amacıyla bu tür trajik olayları manipüle edebileceği düşüncesine dayanıyor. Bu olaylar, Azerbaycan’ı uluslararası alanda zayıflatmayı ve Aliyev’in liderlik yeteneklerini sorgulatmayı hedefleyen daha büyük bir stratejinin parçası olabilir.
Azerbaycan’ın özellikle enerji koridorları ve bölgesel güvenlik politikaları gibi stratejik konularda kilit bir rol oynaması, bazı dış güçlerin rahatsızlığını artırabilir. Bu durum, Aliyev’in ve Azerbaycan’ın iç ve dış politika stratejilerini yeniden gözden geçirmelerini, güvenlik önlemlerini artırmalarını ve uluslararası işbirliklerini güçlendirmelerini gerektirmektedir.
Özellikle, Azerbaycan ve İran arasında gerçekleştirilen ortak projeler ve stratejik işbirlikleri, iki ülkenin bölgesel güvenlik ve istikrar için önemli adımlar attığını göstermektedir. Ancak bu adımlar, her iki ülkenin de uluslararası sahnede karşılaştığı zorlukları ve muhtemel tehditleri de beraberinde getirmektedir.
Bu süreçte, Rusya ve ABD gibi büyük güçlerin olası rolleri, bölgesel güç dengeleri ve enerji politikaları üzerindeki etkileri göz önünde bulundurularak değerlendirilmeli ve Azerbaycan, bu tür dış müdahalelere karşı koymak için stratejik ittifaklarını ve diplomatik çabalarını güçlendirmelidir. Azerbaycan, bölgesel ve global politikalardaki manevra kabiliyetini sınırlamaya yönelik iç ve dış baskılara karşı iyi direnç göstermelidir.
Bu sınavın başarıyla tamamlanması halinde, Azerbaycan’ın uluslararası arenada saygınlığı artacak ve bölgesel istikrarın sağlanmasında başat aktörler olarak kendilerini öne çıkaracaklardır.