Bilişsel savaş her ne kadar son 2 yıllık süreçte, Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte daha görünür hale gelen bir kavram olsa da esasen insanlık tarihi ile paralel bir geçmişe ve gelişime sahip olan “zihinleri ve kalpleri etkileme” konseptlerinin güncel ifadelerinden bir tanesi niteliğindedir. İnsanlık tarihi boyunca, gerek siyasal, gerek dini gerekse stratejik amaçlar doğrultusunda geliştirilen pek çok farklı konsept, bireylerin ve kitlelerin algılarını, tutumlarını ve nihayet davranışlarını etkileme ve biçimlendirme amacını taşımıştır. Bu çerçevede geliştirilen yaklaşımlar, propaganda, psikolojik savaş ve enformasyon savaşı biçiminde, aralarındaki nispi anlam farklılıklarına rağmen, kavramları çerçevesinde ifade edilmişlerdir.
Bununla birlikte, 2022 yılı itibariyle Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı küresel sosyo-politik iklimde, söz konusu kavramlar arasında yer alan bilişsel savaş daha yoğun biçimde çeşitli yayınlarda, değerlendirmelerde ve analizlerde kendisine yer bulmaya başlamıştır. Bu süreçte özellikle NATO tarafından ortaya koyulan yayınlarda ve gerçekleştirilen açıklamalarda bilişsel savaş vurguları ön plana çıkmaya başlamıştır. Buna göre NATO, Rusya’nın, Ukrayna’ya ve Ukrayna’yı destekleyen ülkelere karşı bilişsel savaş uyguladığı; bu kapsamda algıların ve tutumların, dezenformasyon, yalan haberler ve benzeri yöntemlerle etkilenmeye çalışıldığını savunmuştur. Bu doğrutuda, bilişsel savaş kavramının kullanım sıklığı uluslararası düzeyde yoğunlaşmaya başlamıştır.
Kitlelerin ve dolayısıyla bireylerin bilişsel yapıları üzerinde etki ve biçimlendirme kapasitesi oluşturmayı amaçlayan bilişsel savaş yöntemleri en yoğun biçimde dikkati, algıları ve tutumları hedef almaktadır. Bilişsel yapı veya bilişsel alan üzerinde gerçekleştirilen bu faaliyetler, mevcut iletişim ve dijital çağ koşulları dolayısıyla gündelik yaşamın bir parçası haline gelmekte ve bu durum bilişsel savaş açısından elverişli bir zemin yaratmaktadır. İçinde bulunduğumuz iletişim ve dijital çağ koşullarında süreklilik halini alan mesaj ve uyaran bombardımanı bilişsel savaş faaliyetlerinin de dinamik bir yapı kazanmasını sağlamaktadır. Bu durum, içinde bulunduğumuz süreçte, bilişsel savaşın, derinleşen ve yoğunlaşan bilişsel tamamlanma ihtiyacının araçsallaştırılması bağlamında elverişli bir zeminde gerçekleştirilebilmesine imkan vermektedir.
Webster ve Kruglanski’nin tanımına göre bilişsel tamamlanma ihtiyacı, kavramsal olarak, bireyin, dış dünyaya ilişkin tüm etkileşim süreçlerinde net ve tutarlı yargılar bütünü oluşturma eğilimini, arayışını ve ihtiyacını ifade etmektedir Buna göre bilişsel tamamlanma, bireye öngörü, anlamlandırma, tehlikelerden korunma ve yargılarda tutarlılık ve bütünlük imkanı sunmaktadır. Birey bu yolla belirsizliklere karşı açık cevaplara sahip olabilmekte, zihinsel düzen ve bütünlük oluşturabilmektedir. Bu bağlamda bilişsel tamamlanmanın bir psikolojik ihtiyaç tipi olarak bireyin dış dünyaya ilişkin algı ve davranış potansiyelleri ile önemli bir ilişkiye sahip olduğu saptanmaktadır. Bu durum bilişsel tamamlanmanın bilişsel savaş çerçevesinde stratejik bir araç olarak değerlendirildiğine de işaret etmektedir. Özellikle, içinde bulunduğumuz hakikat-ötesi (post-truth) dönem koşulları dolayısıyla bu stratejik aracın kullanımına yönelik eğilim daha fazla güçlenmektedir.
Bu bağlamda, bilişsel tamamlanma ihtiyacı, bilişsel savaş çerçevesinde temel olarak belirsizliğe karşı düşük tolerans ikliminden beslenmektedir. Günümüz iletişim ortamının küresel koşulları, mesaj bombardımanı, hakikatin tayini konusunda belirsizliği ve bilişsel karmaşayı artırmaktadır. Hakikatin tayini konusunda kitlelere farklı kaynaklardan sunulan alternatif anlatılar bu durumu derinleştirmekte; dış dünyanın anlamlandırılması daha güç bir hal almaktadır. Bunun sonucunda, kitlelerde bilişsel tamamlanma ihtiyacının en yüksek düzeye ulaştığı bir bilişsel iklim oluşmaktadır.
Söz konusu bu iklim bilişsel savaşta harekât ortamının dinamiklerini belirlemektedir. Buna göre, bilişsel savaşta harekat icra edecek olan kaynak aktör, hedef toplum ya da toplumların içinde bulundukları bilişsel tamamlanma ihtiyacı düzeyini, boyutlarını ve bağlamlarını tespit ederek bu süreci başlatmaktadır. Bu durum bilişsel savaşın istihbari yönüne işaret etmektedir. Bunun ardından kaynak aktör, hedef topluma yönelik olarak yaratmak istediği bilişsel etki doğrultusunda toplumsal dikkati algı, tutum ve davranışları belirlenen şekilde yönlendirmeye odaklı faaliyetleri başlatmaktadır. Bu süreçte, hedef toplumun, bilişsel savaşın konusu ve bağlamı çerçevesinde sahip olduğu bilişsel tamamlanma ihtiyacı, harekâtı yürüten kaynak aktörün sunduğu hakikat anlatıları ve bilişsel tamamlanmayı sağlayıcı mesajlarla karşılanmaya çalışılmaktadır. Bu sürecin sonucunda, hedef toplumun bilişsel tamamlanma ihtiyacı giderilirken, kaynak aktör ise hedef topluma yönelik olarak amaçladığı bilişsel etkiyi; algı, tutum veya davranışsal değişimi sağlamaktadır. Bu sürecin son aşaması olarak ise Kruglanski’nin “kanaatin kristalizasyonu/dondurulması” durumunun inşası ve tamamlanması olarak belirlenmektedir.
Bilişsel savaş sonucunda hedef toplum üzerinde oluşturulan bilişsel etki, kolektif algı, tutum ve kanaatlerin belirli hakikat anlatıları doğrultusunda şekillendirilmesi ve dondurularak muhafaza edilmesini sağlayabilmektedir. Bilişsel tamamlanma ihtiyacı bu anlamda kendi devamlılığını doğal bir biçimde bizatihi kendisi ile sağlayan bir yapıya sahiptir. Kitleler karşı karşıya kaldığı ve bilişsel tamamlanma ihtiyacını artıran belirsizlik durumlarında, daha önce kaynak aktör tarafından bilişsel savaş kapsamında sunulan hakikat anlatılarını belirsizliğe karşı bir korunma olarak değerlendirmekte; karşı karşıya kalınan yeni ve güncel belirsizlikler bu anlatılar temelinde anlamlandırılarak bilişsel tamamlanma ihtiyacı karşılanabilmektedir.
Simetrik açıdan ele alındığında ise bilişsel savaşın hedefi konumunda olan ülkelerin, bilişsel savaşa karşı koyma ve bilişsel savunma konsepti geliştirebilmesi de yine bilişsel tamamlanma ihtiyacı temelinde mümkün olabilmektedir. Bilişsel savaşın hedefi konumundaki ülkeler, kendi toplumlarının bilişsel tamamlanma ihtiyaçlarının tespiti ve karşılanması adına ortaya koyacakları inisiyatif ile bu anlamda bir savunma stratejisi geliştirebilmektedirler. Bu noktada, toplumun, diğer ülkeler tarafından empoze edilen hakikat anlatılarına yönelik olarak, üst-biliş (meta-cognition) yetilerinin ve farkındalığın artırılmasıyla direnç geliştirebilmesi hedeflenmektedir. Bu hedef, bilişsel tamamlanma ihtiyacının, bilişsel savaş zemini olarak diğer ülkeler tarafından kullanılmasına dair bir ön alıcılık motivasyonunu da barındırmaktadır. Nihai olarak bu durum, bilişsel tamamlanma ihtiyacının bilişsel savaş bağlamındaki etkisini açık biçimde ortaya koymakta; bilişsel savaşın, bilişsel tamamlanma ihtiyacını karşılama imkan ve kapasitesi ölçüsünde başarılı sonuçlar üretebileceğini göstermektedir.