II. Dünya Savaşı’nda Almanlarla iş birliği yaptıkları gerekçesiyle Sovyet rejimi tarafından 23 Şubat 1944’te sürgün edilen Çeçen-İnguş halkları, çok sayıda can kaybı ve travmatik hadiselerle dolu günlere mahkum edildi.
Kafkasya’nın ve Kafkas halklarının varlığı Rus devletinin ortaya çıkmasından çok daha öncesine dayanmakta, bölgenin köklü geçmişi ve muhtelif kültürlerin uyumlu birlikteliği ile perçinlenmiş eşsiz tarihi, pek çok acı hadiseyi de barındırmaktadır. Rusya’nın bölgeye yönelik politikaları, Rus tarihinin karanlık sayfaları olarak hafızalardaki yerini aldı. Kuruluş sürecinde insanlara özgürlük vadeden Sovyet rejimi, insanların elinden bu vaadi almakla kalmadı; onları canlarından ve yurtlarından mahrum etti.
II. Dünya Savaşı esnasında Almanlarla iş birliği yaptıkları iddia edilen 2 milyondan fazla Müslüman, Rusya’ya göre “göç”e tabi tutuldu. Ancak Rusya’nın kavramlarla hafifletmeye çalıştığı bu zalim uygulama, resmen bir soykırım suçuydu. Nitekim on binlerce insan, Orta Asya ve Sibirya steplerine gönderilirken sunulan insanlık dışı yolculuk şartlarında hayatını kaybetti. Yolculukta hayatını kaybedenlerin yanı sıra gittikleri bölge ile uyumsuzluk ve bu bölgelerin yaşam standartlarındaki düşüklükten dolayı, yolculuğu bitiren pek çok insan da hastalıktan veya farklı sebeplerden yaşamını yitirdi.
Rusya yönetimi o süreçte çok sayıda milleti sürgün etti. Bunlardan biri 23 Şubat 1944’te sürgün edilen Çeçen-İnguş halkları oldu. II. Dünya Savaşı sırasında Almanlarla iş birliği yapan Türkler ya da Kafkas halkları vardı. Nitekim, Rusya’nın insan değerlerini hiçe sayan politikaları göz önünde bulundurulduğunda bu gayet normal bir durumdu. Ancak Almanlar, Rusya’nın “vatan haini” olarak nitelendirip sürgün ettiği Çeçen-İnguşların bölgesine hiç ulaşmamıştı bile.
Rusya’nın tedirginliği
Görülüyordu ki bahanelere sığınan Rusya, Kuzey Kafkasya halklarının verdiği özgürlük mücadelesinde yaşadığı tedirginliği üzerinden atamamıştı. 1917 Devrimi’nden sonra Kafkas halkları çeşitli zamanlarda başkaldırdı. Dağıstan’ın bazı bölgelerinde 1926’ya kadar Rusya’ya karşı mücadele devam etti. Bir başka başkaldırı 1929’da başlamış 1936’da son bulmuştu. Bunların geneli Çeçenistan-Dağıstan önderliğinde yaşanan ve Kafkas halklarının genelini heyecanlandıran ve başkaldırıya teşvik eden ayaklanmalardı. Kafkasya’da tohumları henüz Rus devleti ortaya çıkmadan atılan “mücadele ruhu” karşısında tedirginliği dinmeyen Rusya için bir bahane gerekiyordu.
Almanlarla iş birliği veya Almanlara karşı etkili bir karşılık vermeme suçlarını öne süren Rusya, Çeçen-İnguşları da adeta iftiralarla sürgüne tabi tuttu. Çünkü Sovyet rejimi, Çarlık Rusyası’na hiçbir zaman boyun eğmeyen Kafkas halklarının Sovyet yönetimine de itaat etmeyeceğini biliyordu. 1780’lerin başında özgürlük mücadelesinin tohumlarını Kafkas halklarının gönlüne nakşeden İmam Mansur gibi pek çok liderin çıkması ve gelecek zamanlarda da bu sancağı göklere çıkaracak liderlerin var olma potansiyeli Rusları korkutuyordu. Nitekim günümüzde de Çeçenler üzerinde ciddi insan hakları ihlalleri ve yargısız infazların gerçekleştirilmesi, bu tedirginliğin devam ettiğinin göstergesidir.
Yöntem değişti, zulüm değişmedi
Geçen günlerde Rusya’nın Çeçen gençleri katletmesiyle ilgili ortaya çıkan gerçekler bunun en iyi örneklerinden biridir. Bundan yıllar önce bölgeye “medeniyet” götürdüğünü iddia eden Rus yönetimi, son yıllarda “terörist” yaftası gibi farklı iddialar ile Çeçenleri ortadan kaldırmaya teşebbüs etmektedir. Ortaya çıkan belgelere göre zorla DEAŞ’a bağlı oldukları söyletilen Çeçen erkekler, yargısız infaza tabi tutularak öldürülmüş ve Rusya ısrarla bu olayın üzerini kapatmaya çabalamıştır. Bu ve bunun gibi pek çok yöntem ile Rusya, bugün de Kafkas halklarını yani bölgenin ezelden beri “aslen” sahiplerini, ortadan kaldırmaya çabalamaktadır.
Rusya’nın “soykırım” mirası
Sovyet yönetiminin “Almanlarla iş birliği” meselesini bir bahane olarak kullandığının en aşikar göstergesi, öne sürülen iş birliğini gerçekleştirdiği kesin olan bazı milletlerin bu uygulamaya tabi tutulmamasıdır. Örneğin Ukrayna’nın Almanlar ile iş birliği yaptığı kesin olarak ortada olsa da Ukraynalılar sürgün edilmedi. Ruslar, Ukraynalıların 40 milyonluk bir nüfusa sahip olduğunu ve çok kalabalık oldukları için sürgün edilmediklerini iddia etti. Lafın kısası Rusya için Almanya ile yaşanan savaşın neticelerinden biri, atalarının “soykırım” mirasını devam ettirmek için bahane kazanması oldu.
Yolculuk şartlarının durumuna örnek olarak aktarılan bir olay meselenin ciddiyetini gözler önüne sermektedir. Aktarılana göre sağlık ve beslenme koşullarının son derece kötü olduğu yolculuk sırasında ölenlerin vagondan dışarı atılmasından dolayı sürgün edilenler ölülerini yolculuk bitene kadar sakladılar ve sürgün yerine varıncaya dek ölüleri vermediler. Sürgün edilenlerin yüzde 40’ının yolda hayatını kaybetmesi, sunulan yolculuk şartlarının da göstergesidir. Rusya’nın “göç” olarak ifade ettiği bu sürgünün, bir soykırım suçu olduğunu söylemek bu rakamlar sayesinde mümkündür. Kaldı ki sürgün edildikten sonra da uygun olmayan yaşam şartlarından dolayı da pek çok insan hayatını kaybetmiştir.
Geçmişte “İmparatorluk” iddiasıyla insan canını hiçe sayan Rusya, bugün “Büyük Güç” olma iddiasıyla buna devam etmektedir.
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi