Türkiye ve Mısır, 2013 sonrası oluşan atmosferde farklı iç ve dış siyasi meselelerde birbirini dengelemeye çalışan ve rekabet içinde olan iki aktördü. 2021 yılına kadar iki ülke arasındaki rekabet, Doğu Akdeniz başta olmak üzere Libya ve Sudan gibi kriz noktalarında kendini gösteriyordu. Ancak bölgesel ve küresel jeopolitik içinde yaşanan değişim ve dönüşümler, zaman içinde iki ülkenin çıkar ve önceliklerini ortak bir çizgiye taşıdı.
2021 yılının Mayıs ayında Bakan Yardımcıları düzeyinde başlayan istikşafı görüşmeler, yaklaşık 10 yıl sonra Temmuz 2023’te diplomatik ilişkilerin yeniden büyükelçi düzeyine çıkarılmasıyla sonuçlandı. Normalleşme sürecini daha kurumsal ve sağlam bir temele götüren gelişme ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Şubat 2024’te mevkidaşı Abdulfettah es-Sisi’ye Kahire’de düzenlediği ziyaret oldu. Ziyaret kapsamında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konsey toplantısı gerçekleşti ve liderler, iki ülke arasındaki iş birliklerinin geliştirilmesine yönelik hazırlanan ortak bildiriye imza attı.
Şubat ayında liderler seviyesinde tamamlanan görüşmelerin ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 4-5 Ağustos tarihlerinde Mısır’a hem içerik hem de zamanlama bakımından önemli bir ziyaret gerçekleştirdi. Bakan Fidan’ı El Ariş’te Kuzey Sina Valisi Tümgeneral Khaled Megawer karşıladı. El Ariş Limanı’nda ve Refah Sınır Kapısı’nda yürütülen Gazze’ye yönelik insani yardım çalışmalarını Mısırlı yetkililerle birlikte inceleyen Bakan Fidan, burada AFAD ve Türk Kızılay çalışanları ile bir toplantı gerçekleştirdi. Bakan Fidan, Mısır’daki bir sonraki durağı olan Alameyn şehrinde Arap Ligi Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile bir araya gelirken 5 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Sisi tarafından kabul edildi.
Bölgesel Gelişmeler Işığında Bakan Fidan’ın Mısır Ziyareti
Dışişleri Bakanı Fidan’ın 4-5 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirdiği Mısır ziyareti, yalnız iki ülke arasındaki ilişkiler açısından değil bölgesel ölçekte devam eden krizlerin çözümü noktasında da oldukça önemli.
Gelinen noktada Libya’da devam eden seçim belirsizliği ve istikrar arayışı, İsrail’in Gazze’deki soykırımı ve savaşın yayılma potansiyeli, Doğu Akdeniz denklemindeki tehdit algılamaları ve Sudan’daki çatışma ortamı, Türkiye ve Mısır’ın karşı karşıya olduğu ve çözüm arayışını sürdürdüğü konular şeklinde sıralanabilir.
Libya
İlk olarak Libya meselesi, 2011 yılından itibaren her iki ülkenin de yakından takip ettiği bir bölge olarak öne çıkıyor. Ülkenin doğusu ile geniş kara sınırları paylaşan Mısır için Libya’daki kalıcı istikrar ve barış ortamı, bir taraftan karşılaşılacak olası iç savaş ortamından kaynaklı tehditlerin sonlanması diğer taraftan ise Mısır ekonomisi için önemli bir gelir kaynağı olan Mısırlı işçilerin döviz kazancının devamlılığı anlamına geliyor. Öte yandan Türkiye’nin Libya’daki kazanımlarını ülkenin birlik ve bütünlüğüne giden yolda bir itici güç olarak görmek mümkün. Öyle ki 2022 yılına kadar batıdaki siyasi ve askeri aktörler üzerinde güçlü bir nüfuzu bulunan Türkiye, bu ilişkilerini 2021 yılının sonlarında başlattığı açılım süreci ile ülkenin doğusuna taşımaya başladı. Benzer şekilde 2014 ve 2019 yıllarındaki iç savaş dönemlerinde doğudaki milis güçlerin lideri Halife Hafter’e destek veren Mısır’ın 2021 yılında göreve gelen Başbakan Abdulhamid Dibeybe ile diplomatik temaslarını artırdığı gözlemlendi. Türkiye-Mısır normalleşmesine paralel olarak her iki ülkenin de Libya’daki siyasi çözüm için birbirine ihtiyaç duyduğu söylenebilir. Ayrıca Libya sahası, iki ülkenin iş birliği kanallarını geliştirme anlamında önemli bir fırsat olarak görülebilir.
Bu kısa arka plandan hareketle Bakan Fidan’ın Mısır ziyareti, aynı zamanda Türkiye’nin Bingazi Başkonsolosluğunu yeniden açtığını duyurduğu ve Hafter kanadı ile temaslarını hızlandırdığı bir dönemde geldi. Bununla beraber Tobruk merkezli Libya Parlamentosuna bağlı Kalkınma ve Yeniden Yapılanma Fonu, Derne felaketi sonrası yeni dönemde Türk ve Mısırlı şirketlerin altyapı ve inşaat alanlarında projeler üstleneceğini duyurdu. Dolayısıyla Bakan Fidan’ın bu ziyareti, Türkiye’nin Libya’nın doğusuyla yürüttüğü siyasi ve ekonomik angajmanlarını konsolide etmek açısından büyük önem taşıyor.
Gazze Meselesi
Filistin meselesi ve İsrail’in Gazze’ye yönelik devam eden saldırıları, ziyaret kapsamında ele alınması beklenen bir diğer husus. Bakan Fidan’ın Mısır’daki ziyaretinin ilk durağı, Gazze’ye giden insani yardımların ulaştırıldığı El Ariş Limanı ve Refah Sınır Kapısı oldu. Bakan Fidan, burada yaptığı açıklamalarla Gazze’deki İsrail soykırımını hedef alarak dünya kamuoyunun dikkatini çekti. İsrail’in sınır kapısını kapatması ve sivil tahliyelerini engellemesine değinen Bakan Fidan, Filistinlilerin yanında olduklarını duyurdu. Ziyaretin Filistin meselesi açısından önemini birkaç alt başlık altında toplamak mümkün.
İlk olarak Türkiye ve Mısır’ın Müslüman ve Arap devletler ile toplumlar üzerindeki etki alanı hesaba katıldığında, gösterecekleri ortak diplomatik tavrın ve iş birliklerinin Filistinlilerin haklarının duyurulması ve korunması yönünde güçlü bir adım olması beklenebilir. Buna bağlı olarak iki ülkenin insani yardım çalışmalarının koordine edilmesinde ortaya koydukları irade, oldukça zor şartlar altında direnişini sürdüren Filistin halkının yaşam koşullarını geliştirmeyi amaçlıyor. Bu noktada Türkiye, Gazze’deki hastanelere tıbbi ekipman ve ilaç desteği sağlarken Mısır, acil durumlarda Gazze’deki yaralıların ve hastaların tedavi edilmesi için kendi sınırları içindeki hastaneleri açabilmektedir.
Hamas’ın Siyasi Büro Lideri İsmail Haniye suikastı, Lübnan Hizbullah’ı ile cepheyi genişleterek ülkenin kuzeyine yaptığı askeri yığınaklar ve resmi söylemlerden hareketle İsrail’in Gazze’deki savaşı, bölgesel bir savaşa dönüştürme amacı taşıdığı söylenebilir. Bu gergin atmosfer içinde iki bölge ülkesi olarak Türkiye ve Mısır’ın tutumu, İsrail’in agresif politikalarının ve ‘savaş çığırtkanlığının’ önünde bir engel teşkil edebilir.
Doğu Akdeniz ve Sudan
Her ne kadar oldukça kritik konular olsalar dahi Sudan ve Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, gündem ve öncelik sıralaması itibarıyla ikincil grupta ele alınabilecek konu başlıklarıdır. Bu bağlamda, Sudan’da Nisan 2023’ten beri devam eden çatışmalar, halen şiddet ve yayılma potansiyelini koruyor. Hızlı Destek Güçleri (HDG) ve Ordu arasındaki çatışmalarda tarafların birbirine üstünlük sağlayamaması ve arabuluculuk girişimlerinin sonuçsuz kalması, Türkiye ve Mısır’ı kaygılandıran gelişmeler arasında.
Bu noktada Türkiye ve Mısır’ın Sudan’daki iç savaşın sona erdirilmesi ve ülkede kalıcı bir barışın sağlanması yönünde oynayabileceği roller, bölgesel istikrar açısından büyük önem taşıyor. Libya’da olduğu gibi yakın tarih içinde her iki ülke de Sudan’daki farklı taraflarla ilişkiler geliştirmiş ve bölgede barış ve istikrarın sağlanması için çaba göstermişti. Sudan’daki çatışmaların çözümüne yönelik olarak, Türkiye ve Mısır’ın arabuluculuk çabaları ve insani yardım sağlama konusundaki iş birliği, Sudan halkının yaşam koşullarının iyileştirilmesine ve ülkede uzun vadeli bir istikrarın sağlanmasına katkıda bulunabilir.
Enerji kaynaklarının keşfi, çıkarılması ve dağıtımı konularında ortaya çıkarılacak ortak inisiyatifler, Doğu Akdeniz’de barışçıl ve istikrarlı bir ortamın oluşmasına payanda olabilir. Bununla alakalı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve mevkidaşı Sisi’nin 14 Şubat’ta gerçekleştirdikleri ikili görüşmelerde Doğu Akdeniz’deki iş birliklerinin güçlendirilmesi konusunu da ele aldığı biliniyor. Bundan hareketle iki ülkenin enerji kaynakları, deniz yetki alanları ve güvenlik konularında iş birliği yapma potansiyelinin hem bölge açısından hem de her iki ülke açısından bazı fırsatların kapısını araladığı söylenebilir.
Özetle iki ülke, sahip oldukları siyasi, askeri, ekonomik ve jeopolitik potansiyelden ötürü bölgesel ve uluslararası denklem içinde önemli bir yere konumlanmaktadır. Her iki ülkenin paylaştığı ortak tehdit ve güvenlik riskleri, Türkiye ve Mısır’ı hem dış politikada hem de ortak milli çıkarlar dahilinde ortak zemin arayışına iten unsurlardır. İlerleyen dönemde benzer ziyaretlerin sayısının artması, siyasi iş birliklerinin daha geniş ölçekte askeri ve ekonomik boyutlarda kendini göstermesine yol açabilir. Böyle bir senaryoda; Doğu Akdeniz, Libya, Sudan, Filistin ve pek çok bölgesel kriz noktasında her iki ülkenin eli güçlenebileceği gibi esneklik alanı artacaktır.