Geçmişten bugüne çeşitli aktörlerin etkisindeki Dağlık Karabağ bölgesi, bugün yine Azerbaycan-Ermenistan çatışmalarına ev sahipliği yapmaktadır. Bölgeye dair hukuka dayanan veya tamamen hukuk dışı hak iddiaları ve müttefiklerin etkisi söz konusu olmakla beraber, tarihsel süreci kavramak hemen her olayda olduğu gibi Dağlık Karabağ meselesi için de elzemdir.
Yıllardır sınır bölgelerinde irili ufaklı çatışmalar yaşayan Azerbaycan ve Ermenistan arasında süregelen anlaşmazlığın temel nedeni olarak Karabağ meselesi gösterebilir. Dağlık Karabağ, çatışmanın uluslararası sebeplerinin yanında meselenin görünen yüzü ve kimi zaman “araç” olan bölgedir.
Tarihsel süreç hedefler, menfaatler ve mağdurlar bağlamında çeşitli unsurların değişebildiğini ancak temel kaidelerin tekerrür ettiğini göstermektedir. Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının görünen yüzü Dağlık Karabağ meselesinin arkasında; Hazar hakimiyeti, ABD-AB ve Rusya çatışması, Sovyet döneminden beri Rusya’nın yeni kurulan cumhuriyetlerin bireysel hareket etmesini sindirememesi ve bölgede mutlak hakimiyet istemesi gibi pek çok mevzu bulunmaktadır.
Karabağ’ın yanı sıra 7 vilayet daha işgal altında
Karabağ, SSCB içerisindeki özerklik yapılarıyla ilgili bir konudur. SSCB; Azerbaycan, Kırgızistan, Gürcistan gibi 15 birlik cumhuriyetinden oluşuyordu. Bu 15 cumhuriyetin içerisinde ise Çeçenistan, Kırım ve Tuva gibi 22 tane özerk cumhuriyet vardı. Söz konusu 22 özerk cumhuriyetler içerisinde ise özerk vilayetler bulunuyordu. Karabağ da Azerbaycan içerisinde bulunan Ermenilerin yaşadığı özerk bir vilayetti.
1987’den itibaren Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermenilerin ayrılıkçı taleplerini gündeme getirmeleri ve bahsedilen taleplerin Ermenistan tarafından desteklenmesi ilk kıvılcımları meydana getirdi. Dağlık Karabağ çatışması 1988’de bölgedeki Ermenilerin, Ermenistan’a bağlanma talepleriyle başladı. Kısa sürede Dağlık Karabağ’daki Ermenilerin Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni ilan etmeleriyle mesele farklı bir boyut kazandı. 1988 yılında ilk başta dostça gösteriler düzenlenmeye başlandı. Bu barışçıl gösteriler zamanla silahlı çatışmalara dönmeye başladı.
Ermenilerin bulunduğu bölgelerde Azerbaycan Türkleri, Azerbaycan Türklerinin yaşadığı bölgelerde ise Ermeniler öldürüldü. 1991’de başlayan çatışmalar, 1994 yılında sağlanan ateşkesle sonuçlandı. 1992’de bölgedeki Ermeniler ateşkese rağmen, Azeri Türklerine karşı “etnik temizliğe” başladı. İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından “en kapsamlı sivil katliam” olarak nitelendirilen bu Hocalı Katliamı, yüzlerce Azerbaycan Türkünün ölmesi ve bir kısmının da Azerbaycan’a sığınmasıyla sonuçlandı. Ateşkes sonrasında Ermenistan güçleri Karabağ ve çevresindeki 7 vilayeti işgal etti. Yani bu demek oluyor ki; Karabağ sorununu konuşurken aslında daha geniş bir işgal durumunu konuşuyoruz.
İşgal altındaki 7 vilayet en az Karabağ kadar önemli
Karabağ’ın önemi buradan yapılan çatışmadan gelmektedir. Bölgenin dağlık olması, alanı tepeden görmesi gibi nedenler modern ve güçlü ordular için günümüzde bir önem arz etmiyor. Bölgede petrol, altın veya herhangi bir değerli maden bulunmamaktadır. Aslında Karabağ’dan çok Ermenistan’ın işgal ettiği diğer 7 vilayet daha fazla önem arz etmektedir. Bu vilayetler tarıma da uygun bölgelerdir. Normal şartlarda Türk nüfusun bulunduğu bu vilayetlerde Ermeni işgali yüzünden yurtlarından edilen Azerbaycan Türkleri, Azerbaycan içerisinde mülteci durumuna düştü. Ermeni güçleri bu vilayetlerde tartışmasız bir şekilde işgalci durumdadır. Karabağ’da yaşayan, Karabağ’ın yerlisi olan Ermeni halkının orada varlığı işgalcilik değil ancak meşruiyeti tartışılır bir durumdur. Çünkü orada zaten Karabağlı Ermenilerin bir yönetim hakları bulunmaktadır, ancak iddia ettikleri ve istedikleri gibi bağımsızlık seviyesinde değil. Ayrıca “Devlet ülkesinin bütünlüğü” ilkesi, bugünün uluslararası sisteminin temelini oluşturmaktadır ve bu yüzden Azerbaycan’ın rızası olmadan Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığının veya Ermenistan’la bileşmesinin hukuki geçerliliği olamaz.
Şunu da belirtilmesi gerekir ki; bölgede bulunan Karabağlı Ermeniler dışındaki Ermenilerin varlığı gayrımeşrudur.
Uluslararası örgütlerin rolü
1992’de çatışmanın sona ermesi için ABD, Fransa ve Rusya öncülüğünde ve Türkiye, Finlandiya gibi ülkelerin de dahil olduğu, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı içerisinde bir arabuluculuk grubu kuruldu. Ancak 1992 yılından bugüne soruna çözüm üretilemedi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Azerbaycan tezlerini destekleyen, Ermeni güçlerinin Karabağ ve etrafındaki işgal edilen bölgelerden derhal çekilmesine yönelik bir kararı vardır. Ancak güvenlik konseyinin böyle bir kararı olmadığından bağlayıcılığı yoktur.
Kasım 1998’de AGİT tarafından Azerbaycan ve Ermenistan’a “ortak devlet” önerisi sunuldu. Bu öneri ile Dağlık Karabağ ile Azerbaycan’ın geri kalanını eşit değerde ele alınıyordu ve iki tarafın bir araya gelerek ortak bir devlet kurması teklif ediliyordu. Azerbaycan bu teklifi reddetti. Bu örnekte olduğu gibi AGİT Minsk Grubu’nun tarafsızlığı, hazırlanan teklifler ve projelerden dolayı sorgulanmıştır. Nitekim 2004 yılında AGİT Minsk Grubu’nun ABD, Rusya ve Fransa eş başkanlarının bölgeyi ziyaret ettikleri sırada; Azerbaycan’a Karabağ’ın bağımsızlığını tanıması yönünde baskıcı bir tavır sergilemeleri de tarafsızlığı daha sorgulayıcı bir hale getirmektedir.
Karabağ sorununa Türkiye ve Rusya’nın bakışı
Karabağ sorununun çözülmesi, Rusya dışında bölgedeki bütün aktörlerin lehinedir. Her şeyden önce Rusya, Azerbaycan üzerinde otorite kurmak için Ermenistan ile çatışma halinden faydalanmaktadır. Rusya’nın Azerbaycan üzerinde sağlayacağı kontrolün, Rusya Federasyonu’nun Hazar bölgesindeki stratejik çıkarlarını güçlendirmesinin yanı sıra, Yakın ve Orta Doğu’ya yaymasını mümkün kılması gibi pek çok sebebi vardır.
Karabağ sorununun ortadan kalkması bölgede ticareti artıracak; Türkiye, Azerbaycan, Orta Asya ülkeleri ve hatta yoksul Ermenistan halkına dahi çok şey kazandıracaktır. Bu sorunun çözülmesi sadece Rusya’nın lehine değildir. Türkiye, Karabağ sorununun ilk ortaya çıktığı günden yana hep barıştan yana bir tutum sergilemiştir. Barış, Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan’ın lehinedir ancak Rusya’nın bu barıştan bir kazancı olmaz. Rusya, çatışma üzerinden bu ülkelere bir denetim ve patronaj sağlamaktadır.
Son olarak barışın sağlanmasında bölgedeki aktörlerin etkisi büyük olsa da yeterli olmayacaktır. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki; Rusya da dahil olmak üzere bütün aktörler barış üzerinde uzlaşsa da, uzun yıllardır bunca kayıpların yaşandığı bölgede, barış hemen sağlanabilir bir durum değildir. Barışın sağlanması zaman alacaktır.
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi