Libya’nın düşman işgalinden kurtulması için verdiği mücadelelerle tüm dünyada tanınan, Trablusgarp direnişinin sembol ismi Ömer Muhtar, bundan tam 89 yıl önce, 16 Eylül 1931 günü işgalci İtalyan güçlerinin eline esir düştükten sonra idam edilerek şehitler kervanına katılmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeki Bingazi Mutasarrıflığı’na bağlı Defne bölgesinin Butnan kasabası, 1860’ların başı…
Libya biladının önde gelen Arap kabilelerinden El-Menife’ye mensup Gays ailesinden Muhtar ve Aişe’nin ilk çocukları Ömer dünyaya geldi. Ömer, ilk eğitimini babası Muhtar’dan aldı. Ardından kardeşiyle beraber, doğup büyüdüğü bölgede ciddi bir nüfuza sahip olan Senusi Tarikatı’nın yine bölgedeki medreselerinde uzun yıllar dini eğitimler aldı. Eğitim hayatı boyunca ortaya koymuş olduğu istikrarlı ve başarılı süreç, tarikatın önde gelen isimlerinin dikkatini çekmesine sebep oldu.
Senusilerin yetkili mürşidlerinden Mehdi Es-Senusi’nin dikkatini celbeden Ömer Muhtar, Şeyh Mehdi’nin daveti üzerine, kendisiyle beraber Kufra beldesinde yeni kurulan Tac köyündeki tarikatın merkez zaviyesinde tahsiline devam etti.
Buradaki zaviyeden icazet alan talebeler Trablusgarp vilayetinde açılan tekke ve zaviyelerde şeyh olarak vazifelendiriliyorlardı. Ömer Muhtar da icazetini alarak Cebelu’l Ahdar’a bağlı Merc Kasabası’ndaki Kasur Zaviyesi’ne şeyh olarak tayin edildi.
Ömer Muhtar, lider kişiliği, zekâsı, vakur duruşu ve uzlaşmacı kimliğiyle gittiği yerlerde halk tarafından büyük bir sevgi ve alakayla karşılanıyordu.
Şeyh Mehdi Es-Senusi Kufra’daki tarikatın merkez zaviyesini bugünkü Çad toprakları üzerinde yer alan Borku bölgesindeki Garu’ya taşıdı. Şeyh Mehdi’ye hicretinde gelecek günlerin büyük direnişçisi, zamanının genç ve ilmî yetkinliği yüksek Senusiye Tekkesi şeyhlerinden Ömer Muhtar da refakat ediyordu.
[wpcc-iframe allow=”accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture” allowfullscreen=”” height=”315″ src=”https://www.youtube.com/embed/aXGht6ee_kk” width=”560″]
Genç Şeyh Ömer Muhtar, irşad ve cihat yollarında
Ne var ki, Şeyh Senusi ve Ömer Muhtar menzillerine vardıklarında büyük bir kargaşa ve çatışma ortamıyla karşılaştılar. Çad‘ın güneyinde bulunan Veday Sultanlığı toprakları Fransız kuvvetlerince işgal edilmeye çalışılıyordu. Ömer Muhtar, imanının kendisini sevk ettiği gayret ve fedakarlıkla, Fransızlar üzerine yürüyen yerel halktan ve bölgedeki diğer mücahidlerden müteşekkil seferlere katılarak, büyük bir cesaret ve çabayla bölgedeki mücadelelere ortak oldu ve işgali önledi.
Sürecin ardından Ömer Muhtar, Ayn Gala’daki zaviye’de vazifelendirildi. Buradaki tebliğ ve eğitim faaliyetlerine devam ederken, kendisindeki cevheri ve kabiliyetleri keşfeden üstadı ve şeyhi Mehdi Es-Senusi Garu’da vefat etti. Bunun üzerine Ömer Muhtar, bir müddet daha Ayn Gala’daki eğitim ve irşad çalışmalarına devam etti. Ardından tekrar Kasur Zaviyesi’ne döndü.
Mehdi Es-Senusi’nin vefatının ardından Senusi Tarikatı’nın başına Ahmet Şerif Es-Senusi getirildi. Ömer Muhtar ise 1911 yılına kadar Kasur Zaviyesi’ndeki vazifesine devam etti. Bu sırada mağrip vilayetleri de kaynamaya devam ediyor, her an bir takım düşman kuvvetlerinin saldırısı olacağı konuşuluyordu. İşte tam da o günlerde, 1911 senesinin 27 Eylül’ünde İtalyan kuvvetlerinin Trablusgarp vilayetine çıkarma yaptığı duyuldu.
Haberin duyulmasının ardından, Senusiler de harekete geçtiler. Şeyh Ahmet Şerif Es-Senusi, çıkarmanın ardından nasıl bir tavır takınılacağını ve nasıl hareket edileceğini değerlendirmek ve istişare etmek üzere Kufra’da bir toplantı tertip etti. Durumun vahameti karşısında bir an evvel aksiyon alınması ve harekete geçilmesi gerektiğini düşünen Ömer Muhtar da bu toplantıya katılanlar arasındaydı.
Toplantının gerçekleştirilmesinin ardından, Ömer Muhtar Cebelu’l Ahdar’a hareket etti. Burada bölgenin önde gelen aşiretlerinden Ubeyd Aşireti’yle bir araya gelen Muhtar, aşiret mensuplarından oluşan 1000 kişilik bir yerel kuvvetle direnişe katıldı. Bu suretle İtalyan birliklerine mukavemet eden ilk kuvvetlerin arasında yer aldı.
Faşist İtalyan güçleri Trablusgarp önlerinde
İtalyan güçleri başta Trablusgarp ve Bingazi vilayetlerine yönelik saldırıya başladı. Şiddetli çatışmaların yaşandığı süreçte, İtalyanlar bölgedeki Osmanlı kuvvetlerine teslim ol çağrısında bulundular. Yüzlerce yılın beraberinde getirdiği, tarihi şan ve şerefle dolu Osmanlı Devlet-i Ali’si ve iradesi bu durumu asla kabul etmeyecekti. Osmanlı kuvvetleri bölgedeki yerel güçlerle müşterek hareket ederek, ülkenin iç kesimlerine çekilerek düşmana karşı direnişe başladı.
Tam bu sırada Makarr-ı Hilafetin hemen yanı başında, Rumeli topraklarında Balkan Harbi patlak verdi. Devlet’in merkezinin müdafaası için Libya’daki Osmanlı kuvvetleri de Anadolu’ya intikal etti. Bölgedeki askeri gücün zayıflamasını fırsat bilen İtalyanlar, hemen bir saldırı başlatarak Trablus, Fizan ve Sirenayka bölgelerini ele geçirdiler.
Bölgedeki yerel güçler bir müddet daha burada topraklarını savundular. Birinci dünya savaşının başlamasıyla beraber Osmanlı Devleti Harbiye Nezareti, Teşkilat-ı Mahsusa vasıtasıyla vilayete Osmanlı Subayları gönderdi. Ömer Muhtar da İcdabiye’de Mısratalı Türk aşiretlerinden Şeyh İbrahim El-Mısrati ile beraber Osmanlı Devleti adına Afrika memleketlerinde faaliyetlerde bulunan İsmail Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Killigil Paşa ile görüştü. Birlikte genel vaziyeti değerlendirdiler.
Daha sonraları Ömer Muhtar direnişin genel kumandanlığına getirildi. Bölgeyi iyi tanıyan, her anlamda iyi bilen Kumandan Ömer Muhtar, takdire şayan bir direniş ortaya koyarak İtalyanlara büyük hezimetler yaşattı. Enver Paşa’yla yakın ilişkiler geliştiren Ömer Muhtar, Osmanlı’nın askeri ve siyasi tecrübelerinden azami ölçüde faydalanarak topraklarının müdafaasını tamı tamına 22 yıl boyunca, zor şartlar altında kararlılıkla sürdürdü.
İtalya’da yönetimin değişmesiyle birlikte iktidarı devralan faşist ve katil lider Benito Mussolini’nin emriyle, 1930 senesinde bölgeye İtalya’nın sömürge valisi olarak General Radolfo Graziani atandı.
İtalyan kuvvetleri gelinen süreçte uzun yıllar boyunca yaşanan çatışmalara, askeri ve siyasi girişimlere rağmen bir türlü istediğini alamamıştı. Graziani kumandanlığındaki İtalyan kuvvetleri yerel direnişçileri ve Ömer Muhtar’ı acımasızca yok etmenin planlarını yapmış ve 1931 yılında faşist lider Mussolini’den de bu plan için onay alınmıştı.
İtalyanlar acımasızca ve insanî değerleri hiçe sayarcasına Cebelu’l Ahdar bölgesinde yaşayan, sayıları yüz binleri bulan yerel halkı, sahil şeridinde inşa ettikleri toplama kamplarına gönderdi ve bu suretle Mısır sınırı da kapatılarak direnişçilerin destek hatları kesildi.
(İtalyanların El-Abyar’da kurdukları toplama kampı)
Ömer Muhtar’ın sevk ve idare ettiği Senusi birlikleri ise güçleri ve imkanları yettikçe mücadeleye devam ettiler. Fakat, yerel halktan bazı hainlerin işgalci İtalyan güçleriyle iş birliği yaparak direniş güçlerinin yerlerini İtalyalılara bildirmesinin ardından gerçekleşen hava saldırılarıyla Muhtar, 11 Eylül 1931’de Slunta bölgesinde pusuya düşürülerek yaralı şekilde ele geçirildi.
Ömer Muhtar, Slunta’da işgal güçleri çıkarıldığı, işgal güçleri tarafından ihdas edilen, sözde savaş esirleri mahkemesinde yargılandı. Mahkeme, Muhtar’ın ölüm cezasına karar verdi ve hayatını ilme, mücadeleye, direnişe ve vatanının topraklarını müdafaa etmeye adamış, büyük dava adamı ve öncü şahsiyet Ömer Muhtar, 16 Eylül 1931 yılında şehadet makamına erişti.
Bugün bile hala Ömer Muhtar’ın kahramanlık ve fedakarlıkları konuşulmaktadır. Öyle ki, şöhreti ve arkasında bıraktığı hoş sadâ zaman ve mekan kavramlarından sıyrılarak, şehit edildiği günden beridir tüm zamanlarda ve mekanlarda dile getirildi.
İtalya’nın sömürge valisi Graziani, Ömer Muhtar’la tanışmasının ardından hatıratına şu satırları not düşmüştü:
“Orta boylarda, iri yapılı, saçı, sakalı ve bıyıkları beyaz, Ömer, atik ve canlı bir zekaya sahipti, dini konularda bilgili, enerji dolu ve çetin bir karaktere sahipti. Özverili ve tavizsizdi. Senusi Hareketi’nin en önde gelen liderleri arasında yer almasına rağmen mütedeyyin ve fakir kalmıştı…”
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi