Fransa’da siyasi tansiyonun zirve yaptığı bir dönemde, sol ittifakı Yeni Halk Cephesi (NFP) ve aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) partisi tarafından verilen gensoru önergeleri Ulusal Meclis’te kabul edildi.
Sol ittifakın önergesi, 331 milletvekilinin desteğiyle gerekli 288 oy sınırını aşarak hükümetin düşmesine yol açtı. Bu sonuç, Michel Barnier’nin başbakanlık ettiği hükümeti, Beşinci Cumhuriyet tarihindeki en kısa ömürlü hükümetlerden biri yaptı.
Hükümetin düşmesine neden olan temel etken, 2025 bütçesi ve 2025 sağlık sigortası görüşmeleri üzerinde yaşanan anlaşmazlıklar oldu. Hükümet, 2025 bütçesi kapsamında 40 milyar avro tasarruf ve 20 milyar avro vergi artışı planlıyordu. Ancak bu tasarı, hem sol ittifak hem de aşırı sağ tarafından sert şekilde eleştirilmişti. Buna karşın Barnier hükümetinin Anayasa’nın 49. maddesinin 3. fıkrasını kullanarak bütçeyi oylamadan geçirmeye çalışması, siyasi gruplar arasındaki gerilimi daha da artırdı.
Fransız Anayasası 49. maddenin 3. fıkrasının işleyişi şu şekildedir: Başbakan, bir yasa tasarısını veya bütçeyi Meclis’te oylamadan kabul ettirmek için Anayasa’nın 49. maddesinin 3. fıkrasına başvurabilir. Bu durumda yasa tasarısı, otomatik olarak kabul edilmiş sayılır. Ancak, bu maddeye başvurulması durumunda, Meclis’teki milletvekilleri hükümete karşı bir gensoru önergesi (motion de censure) sunabilir.
Gensoru önergesinin kabul edilmesi için milletvekillerinin salt çoğunluğunun (288 oy) desteği gerekir. Eğer gensoru önergesi başarısız olursa, yasa tasarısı yürürlüğe girer ve hükümet görevine devam eder. Ancak (bu olayda da görüldüğü üzere) önergenin kabul edilmesi durumunda, yasa tasarısı iptal edilir ve hükümet düşer.
Başbakan Michel Barnier, oylama öncesinde yaptığı konuşmada, bütçenin “mükemmel olmadığını” ancak bu şartlar altında “mümkün olan en iyi uzlaşıyı” sağladıklarını ifade etti. Gensorunun kabul edilmesinin ülke için ağır sonuçları olacağını söyleyen Barnier, “Fransızların alım gücü düşecek, yeni asker ve polis alımları yapılamayacak” uyarısında bulundu.
Genel Kurulda yapılan oylama, siyasi gruplar arasındaki alışılmadık işbirliğine sahne oldu. Sol ittifakı adına konuşan Eric Coquerel, hükümetin halkın desteğini kaybettiğini savunarak, “Bugün Fransa’da tarih yazıyoruz. Halkın çoğunluğu bu gensorunun arkasında” dedi.
Aşırı sağcı lider Marine Le Pen ise hükümeti eleştirerek, Barnier’nin hiçbir uzlaşı arayışı göstermediğini ve bütçeyi “kişisel çıkarlara göre” hazırladığını ileri sürdü. Le Pen, “Tek cevabınız vergiler oldu. Bu yaklaşım artık sürdürülemezdi” ifadelerini kullandı.
Macron yeni başbakan için harekete geçti
Hükümetin düşmesinin ardından Suudi Arabistan’daki temaslarını tamamlayarak ülkeye dönen Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, önümüzdeki 24 saat içinde yeni bir başbakan atayacağını açıkladı. Macron’un, yeni hükümeti kuracak başbakanın, geniş tabanlı bir uzlaşı sağlayabilecek bir isim olmasını istediği belirtiliyor.
Sosyalist Parti ise yeni hükümetin başında sol bir lider görmek istediklerini açıkça dile getirdi. Parti Grup Başkanvekili Boris Vallaud, “Bu başarısızlık, Michel Barnier’nin başarısızlığıdır. Yeni hükümetin başında uzlaşmacı değil, halktan yana bir lider olmalı” dedi.
Fransa basınında yer alan haberlere göre, yeni başbakan adaylığı için François Baroin, Bernard Cazeneuve, Xavier Bertrand ve Bruno Retailleau gibi isimlerin gündeme geldiği belirtiliyor.
Fransa ve Avrupa için zor günler
Barnier hükümetinin düşmesi, yalnızca Fransa için değil, Avro Bölgesi için de endişe verici bir durum yarattı. Kamu borcu GSYH’nin %112’sine ulaşmış olan Fransa’da siyasi belirsizlik, ekonomik istikrarı da tehdit ediyor. Analistler, yeni hükümet kurulana kadar ülkenin hem iç siyasette hem de uluslararası arenada zorlu bir süreçle karşı karşıya kalacağını belirtiyor.
Fransa’da en son 1962 yılında, Georges Pompidou hükümeti bir gensoru önergesiyle düşmüştü. Michel Barnier hükümeti ise siyasi tarih açısından bir başka kritik dönüm noktası olarak kayıtlara geçti.
Süreç nasıl işledi?
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, aşırı sağcıların 9 Haziran’da yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde açık farkla birinci geldiğini görünce erken seçim kararı almıştı. Bu kapsamda parlamentoyu feshedip, 30 Haziran ve 7 Temmuz tarihlerinde iki turlu bir seçim düzenleneceğini duyurmuştu.
Seçimlerin ilk turunda kesin bir sonuç alınamamış ve 7 Temmuz tarihinde gerçekleştirilen ikinci turun sandık sonuçlarına göre sol ittifakı oluşturan dört partinin, Yeni Halk Cephesi adı altında 178 sandalye kazanarak mecliste en güçlü grup olduğu ortaya çıkmıştı. Macron’un ittifakı gerileyerek 150 sandalye ile ikinci sırada yer almış, aşırı sağcı Ulusal Birlik İttifakı ise 125 milletvekiliyle üçüncü sıraya yerleşmişti.
Macron’un ittifakı bir önceki seçimdeki 250 sandalyesinden 150’ye gerilemiş, RN ise 89’dan 125 sandalyeye yükselmiş. Sol ittifak NFP ise 150 milletvekilinden 178’e çıkarak en büyük kazanımı elde etmişti. Ancak bu sonuçlarla birlikte hiçbir parti veya ittifakın mecliste salt çoğunluğu sağlayacak 289 sandalyeye ulaşamamıştı.
Başbakanlık krizi
Seçim sonuçlarının ardından Macron, Fransa’nın ev sahipliği yaptığı 2024 Paris Olimpiyatları süresince yeni bir başbakan atamayacağını açıklamış ve görevdeki Başbakan Gabriel Attal’ın istifasını kabul etmekle birlikte, hükümetin bir süre daha görevde kalmasını istemişti.
Olimpiyat Oyunları boyunca askıya aldığı müzakereleri 23 Ağustos’ta başlatan Macron, seçimin galibi solcu ittifakın ortak başbakan adayı Lucie Castets’i atamayı reddetmiş ve müzakereleri sürdüreceğini ifade etmişti.
Fransa Anayasası’na göre, cumhurbaşkanının istediği kişiyi başbakan atama yetkisi bulunuyor ancak Fransa’daki siyasi geleneklere göre ise başbakan, en fazla oy alan parti ya da ittifaktan seçilirken cumhurbaşkanı da seçilen kişiyi onaylıyordu.
Bu nedenle Macron’un seçimden zaferle ayrılan sol ittifakın ortak başbakan adayı Lucie Castets’ı ataması bekleniyordu. Ancak Macron, siyasi geleneklere aykırı olarak Castets’ı atamayı reddetti ve merkez sağdan eski Dışişleri Bakanı Michel Barnier’i yeni başbakan olarak atadı.
Emmanuel Macron’nun bu kararı, sol ittifaktan sert tepkiyle karşılandı. Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) Partisi’nin lideri Jean-Luc Melenchon tarafından “Macron kendi kararıyla gittiği seçim sonuçlarını reddediyor” şeklinde eleştirilmişti.
Barnier’in aşırı sağa yakınlaşması
Yeni hükümet göreve geldikten sonraki süreçte, sınırları daha iyi kontrol etmek istediklerini ve göçmenlerin sınır dışı edilmesini kolaylaştırıcı adımlar atacağını belirterek bu konularda aşırı sağın çizgisine yaklaşan açıklamalar yaptı.
Barnier, Ulusal Meclis’te 1 Ekim’de yaptığı ilk konuşmasında, ülke sınırlarını daha iyi kontrol etmek istediklerini belirtti. Fransa İçişleri Bakanı Bruno Retailleau da 10 Ekim’de “sadece yasa dışı göçü değil, yasal göçü de azaltmayı” hedeflediklerini dile getirdi.
Barnier hükümeti, 2023’te aşırı sağın oylarıyla Parlamentodan geçirilen tartışmalı göç yasasının ardından 2025’te yeni bir yasanın hayata geçirilmesini istemesiyle göç politikalarında aşırı sağcı çizgiye kaydığı eleştirilerinin hedefi oldu.
Bütçe krizi
Hükümetin göçle mücadele ve sınır kontrollerini artırmaya yönelik politikaları, aşırı sağın benzer tutumlarıyla örtüşmüş ve bu iki taraf arasında örtük bir iş birliğine yol açmıştı. Ancak bu yakınlaşma, 2025 bütçesi ve sağlık sigortası görüşmeleri sırasında son buldu.
Muhalefet partileri, hükümetin gelecek yıla yönelik bütçe planında 40 milyar avro tasarruf yapılması ve 20 milyar avro vergi artırılması teklifine karşı çıkarak hükümeti düşürmekle tehdit etti.
28 Kasım’da Başbakan Barnier, aşırı sağcıların “kırmızı çizgi” olarak nitelendirdiği elektrik fiyatlarına yönelik vergi artışı planını geri çektiğini duyurdu.
Hükümetin bu adımı aşırı sağa taviz olarak görülse de, Marine Le Pen’i tatmin etmedi. Le Pen, geçtiğimiz hafta Le Monde gazetesine verdiği demeçte, bütçe planı konusunda dört temel şartları bulunduğunu, bu talepler yerine getirilmediği takdirde Barnier hükümetine karşı gensoru önergesini destekleyeceklerini açıklamıştı.
Barnier, 2 Aralık’ta 2025 sağlık sigortası bütçesini Ulusal Meclis’te oylama yapılmadan kabul edebilmek için Anayasa’nın 49. maddesinin 3. fıkrasını devreye sokmaya kalkışınca bu durum, sol ittifaktan 185 milletvekilinin hükümete karşı gensoru önergesi sunmasına neden oldu. Aynı zamanda RN ve müttefikleri de 140 milletvekilinin desteğiyle ayrı bir gensoru önergesi verdi.
Ulusal Meclis’te gerçekleştirilen oylamada, sol ittifak tarafından sunulan gensoru önergesi 331 milletvekilinden destek aldı. Önergenin kabul edilmesi için gereken 288 oy barajı aşıldı ve böylece 5. Cumhuriyet tarihinin en kısa süre görev yapan hükümeti olan Barnier hükümeti düşmüş oldu.
Bundan sonra ne olacak?
Yukarıda da belirtildiği üzere, yeni başbakan atama yetkisi Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a ait. Ancak Macron’un bu atamayı yapmak için belirli bir süre zorunluluğu bulunmuyor. Daha önceki seçim sonrası başbakanlık krizi iki aydan uzun sürmüştü, bu nedenle Fransa’da bu sürecin belirsizliği biraz uzun sürebilir.
Macron’un cumhurbaşkanlığı görev süresi 2027 baharına kadar devam edecek olsa da, bazı siyasi partiler, parlamentoyu feshetme kararının yol açtığı siyasi kriz nedeniyle Macron’a istifa çağrısında bulunuyor.
Sol ittifakın ana bileşenlerinden aşırı sol Boyun Eğmeyen Fransa Partisi’nin Grup Başkanvekili Mathilde Panot, Macron’un görevi bırakması gerektiğini vurgulayarak, “Cumhurbaşkanının yarattığı bu siyasi krizden çıkmanın tek yolu erken cumhurbaşkanlığı seçimidir. Halk sandığa giderek geleceğimizi yeniden şekillendirmelidir” açıklamasını yaptı.
Sosyalist Parti (PS) Genel Sekreteri Olivier Faure ise Macron’a, haziran ve temmuz aylarında yapılan genel seçimlerden zaferle çıkan sol ittifaktan bir başbakan ataması için çağrıda bulundu.
Boyun Eğmeyen Fransa’nın kurucu lideri Jean-Luc Mélenchon ise X hesabından yaptığı paylaşımda, hükümete karşı verilen gensoru önergesini “kaçınılmaz” olarak nitelendirdi. Mélenchon, Macron’un görev süresinin 2027’ye kadar devam edecek olmasına rağmen, mevcut koşullarda “üç yıl daha dayanamayacağını” iddia etti.
Ayrıca Macron’un bu kez 24 saat içinde yeni başbakanı atayabileceği ifade ediliyor. Ancak bu süreç hızlandırılsa bile, Ulusal Meclis’te bir çoğunluk sağlanamaması durumunda Fransa’daki siyasi kriz çözülemeyecek gibi görünüyor. Fransa’nın içinden geçtiği bu belirsiz dönemde, yeni hükümetin nasıl şekilleneceği ve siyasi çıkmazın nasıl aşılacağını ise bizlere zaman gösterecek.