Harp ve ekonomi arasındaki ilişki
Harp ekonomisinin ne olduğunu anlayabilmek için önce harp ve ekonominin temelini ve aralarındaki ilişkiyi incelemek gerekir.
Harp, toplumların güncel ve gelecek hayatlarını ve varlıklarını etkileyen, tehdit eden çok boyutlu bir olaydır. Görünen hiçbir sebep yokken bir anda başlayıp ilerleyebilir veya biriken gerilim sıcak çatışmaya dönüşebilir. Bölgesel bir durum olabileceği gibi küresel çapta bir dünya savaşına da dönüşmesi de ihtimaller dahilindedir.
Ekonomi ise en basit tanımıyla toplumun yaşamsal ihtiyaçları ve refahın sürekliliğini sağlamada en önemli unsurdur. Ekonomi; ihtiyaçlar, imkanlar, üretim ve tüketimin bir araya gelerek oluşturduğu sistemdir. Üretim ve tüketim arasındaki denge, kişilerin hayatlarını ve ekonominin düzeyini doğrudan etkiler.
Harbin ortaya çıkışı, süresi, şekli ve sonuçları önceden kestirilemeyeceği için toplumun her zerresini etkileyen ekonominin de buna hazırlıklı ve her türlü sonucu kaldırabilir nitelikte olması gerekir. Aslında ekonomi savaş zamanında veya barışta bir bütün halindedir, önemli olan hayatın akışında yer almayan büyük ölçüdeki gelişmelere uyum kabiliyetine sahip bir ekonominin inşa edilmiş olmasıdır.
Gündelik yaşamdan harp ekonomisine geçişte insanların kurulu düzen ve alışkanlıklarının mümkün olan en az derecede etkilenmesi, sancısız bir geçiş sağlanması önemlidir. Bu doğrultuda bir harp ekonomisinin inşasının dayandığı unsurlar şunlardır; istihdam gücü, kaynaklara erişim ve yönetim, üretimin düzenlenmesi ve tüketimin dengelenmesidir.
Harp sırasında ekonomiyi ayakta tutmanın gereklilikleri
Savaş silahlı kuvvetler yani insanlarla yapılır ancak ekonomi de insanların çalışmaları üzerine kuruludur. Bu bağlamda ne zaman ulaşılacağı belli olmayan zafer için savaşırken silahlı kuvvetlerin tertibinde istihdama dair verilerin dikkate alınması gerekir. Bu, savaşa gidenlerin yerini çocuk ve kadınların istihdam edilmesi ile sağlanabileceği gibi, mevcut çalışma sürelerinin artırılarak üretim kapasitesinin mümkün olduğu ölçüde korunması ile de mümkündür.
Kaynaklar konusu kendi içinde önem arz eden birkaç alt konuyu içermektedir. Bunlar; kaynaklara erişim, kaynakların miktarı ve kaynakların yayılmasıdır. Savaş sırasında yapılması zorunlu olabilecek geri çekilmeler ve düşman saldırıları neticesinde madenler, üretim tesisleri ve kaynak havzaları yok olabilir veya düşman kontrolüne geçebilir. Bu sebeple kaynakların takibi düzenli bir şekilde yapılmalı ve tek bir yerden yönetilerek ülke sathına dengesiz yayılması riskinin önüne geçilmelidir.
Harp ekonomisinde üretim, savaşın getirdiği ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden düzenlenmelidir. Savaş alanlarında kullanımı önemli hammadde unsurlarının toplumsal ihtiyaçlarda kullanımı azalacaksa bununla ilgili muadil maddeler tespit edilmeli, ihtiyaçlar alternatiflerle desteklenmelidir.
Ayrıca üretimin barış döneminde planlanması sırasında, önemli tesis ve kaynakların riskli bölgelere yerleştirilmemesi savaş sırasında ihtiyaçlar doğrultusunda üretimin devam edebilmesi açısından önem arz etmektedir.
Ve son olarak toplum, savaş ekonomisinin normal yaşamdan farklı olduğu konusunda bilinçlendirilmeli, tüketim seviyesinin dengelenmesi belik de üretim kapasitesinin korunmasından daha çok önem arz etmektedir. Çünkü gündelik yaşamında “tüketim çılgınlığı” hastalığına yakalanmış kimseler harp ekonomisine uyum sağlamakta zorlanırlarsa ve bu toplumun oransal olarak ciddi bir kesiminde yaşanırsa cephede düşmanla savaşan ülke, içeride de bir kaos tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.