Hristiyanlıkta bir ayrılığın neticesi olarak ortaya çıkan Evanjelizm, Yahudiliğin değerlerine ortak olan ve kurtuluş yoluna giden güzergahı, Siyonist düşüncenin işaret ettiği yön ile takip eden dini bir akımdır. Evanjelik öğretide birleşen Siyonist-Hristiyan ortaklığı, tarihteki pek çok kırılma noktasında yer almıştır ve hala geleceğe yönelik pek çok hedef, bu ortaklığı devam ettirmektedir.
“Dünyanın sonu” insanlar için farklı anlamlar ifade eden bir kavramdır. Öyle ki, kimileri dünyanın sonuna yatırım yaparken kimileri de dünyanın sonuna kadar ‘an’a yatırım yapmayı tercih eder. Evanjelizm’i benimseyenleri, dünyanın sonunu merkez edinerek yaşayan ve plan yapanlar safına koymak yanlış olmaz. Bu bağlamda Evanjelizm, dünyanın sonunu hazırlamak ve aynı zamanda o sona hazırlanmak için, kişiyi bugünü şekillendirmeye yönlendiren dini bir öğretidir.
Evanjelizm konusunun geniş bir yelpazeye sahip olduğu, konuyu incelerken uluslararası ilişkiler, teoloji, politika, tarih gibi pek çok alandan faydalanmayı mecbur kılmasından anlaşılmalıdır. Kelime anlamı olarak “kutsal kitaba yönelmek” manasına gelen Evanjelizm, esasen Protestanlığın bir koludur. Evanjelizm’i benimseyenler “Hristiyan Siyonistler” olarak da adlandırılmaktadır. Bu tanımın sebebi, bahsedilen dini öğretinin Hristiyanları ve Yahudileri ortak hedeflerde birleştiriyor olmasıdır. Öncelikle Evanjelizm’in ortaya çıkışı Protestan Reformu’na kadar dayandırılabilir. Martin Luther’in başını çektiği bu reform hareketiyle, kiliseye baş kaldırılmış ve Tanrı ile insan arasında herhangi bir otoriter varlığın aracı olması reddedilmiştir. Nitekim Luther kurduğu kiliseye “Evanjelik Kilise Hareketi” adını vermiştir.
Evanjelik öğretiye bağlı Hristiyanlar, Yahudilerle temelde birleşirken Hristiyanlarla pek çok konuda farklı noktalarda bulunmaktadır. Evanjelizm, kilisenin resmi doktrinine karşı kişisel inanç ve maneviyatı öne çıkaran bir akımdır ve bu yüzden merkezileşmemiştir. Roma Katolik Kilisesi’nden farklı olarak Papa’ya ya da herhangi bir dini otoriteye bağlı olunmaması, akıma gayrı resmi bir yayılım ve karakter kazandırmıştır. Evanjelistler’in diğer Hristiyanlardan ayrılmasının bir nedeni de Yahudiler’e ve aslında “kurtuluşa giden yolda” bir hedef olan İsrail Devleti’ne olan bağlılıklarıdır. Örneğin, Protestan kiliseleri 1948’de İsrail devletinin kurulmasını destekleseler de Altı Gün Savaşları’nda İsrail yönetiminden desteklerini çektiler. Ancak konunun başından sonuna kadar İsrail’i destekleyen Evanjelistler, İsrail’in Kudüs’ü almasını kendileri için bir dönüm noktası olarak nitelendirdiler.
Peki bu desteğin dini dayanağı nedir?
Evanjelistler, 4 İncil’den birinin yazarı olan Aziz Yuhanna’nın anlattığı kıyamet fikrini esas alırlar. Kutsal Kitap’ta anlatılana göre dünyanın sonunu getireceği düşünülen Armageddon Savaşı, “şer odakları” ve ön planda Yahudilerin olduğu bir mücadele olarak cereyan edecek. Bu savaşta Yahudiler’in ön planda olacağına inanılsa da Evanjelistler Yahudi halkına yardım edenlerin de kurtuluşa dahil edileceğine inandıkları için desteklerini daima İsrail’den yana kullanmakla yükümlü olduklarını düşünürler.
Hristiyan Siyonistler’in bu konudaki ciddiyetine dair bir örnek vermek gerekirse, Theodar Herzl’in düzenlediği II. Siyonist Kongre’de yaşanan bir olay anlatılabilir. Kongreye katılımda çoğunluk Hristiyan Siyonistler tarafından sağlanmıştır. Burada devlet kurma yolunda İsrailli Yahudilerin gevşek davrandığı yönünde serzenişler öne sürülünce Yahudiler tepki gösterir. Bunun üzerine Hristiyan Elçiliği Temsilcisi Van der Hoeven’in, “İsrailliler’in ne düşündüğü umurumuzda değil. Biz Tanrı’nın ne söylediğine bakarız ve Tanrı o toprakların Yahudiler’e ait olduğunu söylüyor.” ifadelerini kullanması, Evanjelistler’in konuya hangi noktadan baktığının göstergesidir.
Nil ve Fırat arasında Armageddon Savaşı’na ev sahipliği yapacak bir İsrail devleti
Hoeven’in de değindiği “toprakların” nereler olduğundan bahsetmek gerekirse, Yahudi din adamları İsrail devletinin sınırlarını; “Doğu’da Ürdün, Suudi Arabistan’ın büyük bir bölümü, Kuveyt, Fırat Havzası ve Irak’ın bir kısmı, güneyde Sina Yarımadası, Kahire ve Mısır’ın bir bölümü, Batı’da Kıbrıs, Kuzey’da ise Lübnan, Suriye ile Van Gölü’ne kadar uzanan Türkiye topraklarının bir kısmı” şeklinde ifade ediyor. Nil ve Fırat arasında kalan bu topraklarda, İsrail devletinin kurulması her şeyden önce Yahudi halkın refahı için sağlanmak isteniyor. Çünkü refahın sağlanması aynı zamanda Yahudiler’in kutsal topraklara dönmesinin ardından gerçekleşeceğine inanılan kurtuluş veya Armageddon Savaşı’na giden yolda bir şart olarak görülüyor.
Amerika’da Evanjelizm
Diğer Batılı toplumlara nazaran daha dindar bir ulusal kimliğe sahip olan Amerikalılar’ın iç politikasında Evanjelik öğretinin etkileri çok sayıda tarihi olayla kendisini göstermiştir. ABD’de Evanjelik öğretiye bağlı vatandaş sayısının fazlalığı verilerle sabittir. 1976-2005 yılları arasında yapılan bir anket ile sayının her geçen yıl arttığı, 80’lerin başında düşüş yaşayacakken ABD Başkanı Reagan’ın politikalarıyla tekrar yükselişe geçtiği görülür. Reagan’ın hamleleriyle kendisini Evanjelist olarak nitelendirenlerin sayısı yüzde 45’lerden yukarı çıkmıştır. Bu artışlarda iç yönetimin Evanjelizm yanlısı olması elbette etkilidir ancak 11 Eylül gibi İslamofobi’yi tetikleyen radikal olaylar da kişileri bu çizgiye yönlendirmiştir.
2000’li yıllarda politik zemine taşınan ve 27 ülkenin* sınırlarının değiştirilmesinin planlandığı BOP projesi (Kuzey Afrika ve Genişletilmiş Orta Doğu Girişimi) de Evanjelik aklın ürünüdür. Öğretiye göre en son zafer kazanılacak ülke Edom’dur. Edom, Anadolu’nun ilk çağdaki adıdır ve unutulmamalıdır ki, Irak’ın işgalinin arkasında da Eski Ahit veya Evanjelizm öğretisinin gereksinimleri vardır.
Güncel olarak ABD-İsrail ilişkilerinde aradan su sızmadığı sözlenebilir. En son Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması konusundaki yoğun desteği, ABD’nin bugün de nerede durduğunun bir göstergesidir.
Evanjelizm ve Türkiye
İsrail devleti için belirlenen sınırlar, Türkiye’nin konuyla doğrudan ilişkili olduğunun bir göstergesidir. Tarih, Türkiye ve Evanjelizm unsurlarının temasına dair örnekler sunmaktadır. Lozan Anlaşması’nın ardından sıradan bir azınlık kilisesi olarak görünen Fener-Rum Patrikhanesi, ilerleyen dönemlerde Evanjelizm açısından önemli bir konuma gelmiştir.
ABD’nin Athenagoras’ı Fener-Rum Patriği olarak ataması, Türkiye’nin plana dahil edildiğinin bir göstergesidir. Öyle ki, yeni patriğin ilk ziyaretçisi, CIA güdümlü Evanjelist lider Frank Bunchman olmuştur. Patrikhane’nin, Türkiye’deki Evanjelik faaliyetlerin yürütülmesinde adeta bir “Truva Atı” görevi görmesi sağlanmıştır.
2003’te yaşanan Çuval Olayı da bu konuda örnek olarak gösterilebilir. Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasına karşı çıkması üzerine yaşanan bu elim hadisenin ardından, Irak’ta bulunan ABD’li Albay William Mayville “Kerkük bugün kurtarıldı.” şeklinde konuşarak farklı bir imaya işaret etmiştir.
(Armageddon/Har Megiddo)
Evanjelistler, kurtuluş zamanı olarak düşündükleri Armageddon Savaşı’ndan önce dünyanın en çalkantılı dönemini yaşayacağına inanır. Çeşitli teorilere göre “Tanrı’nın inkarcı dünyadan aldığı öç olacak olan bu ‘türbülasyon’ dönemi” İsrail uğruna meydana gelecek. Yine bu teoriler, felaket sırasında nükleer bir savaşın olacağının Kitab-ı Mukaddes’te açık bir şekilde haber verildiğine işaret etmektedir.
Devletler politikalarında “gerçekçilik” ilkesini benimsese de insanlığın yadsınamayacak bir gerçeği varsa o da “inanç”tır. Yaşanan olaylar ve güdülen politikaların iyi değerlendirilmesi adına, vakit kaybına mahal verecek şekilde komplo teorilerinde boğulmadan bütün ihtimallerin düşünülmesi elzemdir.
* Afganistan, Pakistan, Fas, Cibuti, Cezayir, Bahreyn, BAE, Filistin, Irak, İran, Katar, İsrail, Kuveyt, Kamar Adaları, Libya, Lübnan, Mısır, Moritanya, Sudan, Somali, Suudi Arabistan, Suriye, Tunus, Ürdün, Umman, Yemen, Türkiye, Malezya, Endonezya.
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi