İstihbarat topluluğu kavramı, bir ülkede istihbarat faaliyetlerini yürütmekle görevli kurumların, istihbarat kullanıcıların (karar alıcılar başta olmak üzere), istihbarat yöneticilerinin ve nihayet istihbarat üretimine ve analizine katkı sunan kuruluşlardan müteşekkil bir yapıyı ifade etmektedir. Bu yapıda yer alan her bir bileşenin, istihbarat faaliyetleri ve fonksiyonları bağlamında sağlayacağı tikel katkıların ve aralarında tesis edilecek koordinasyonun, nihai olarak bütünsel anlamda istihbarat faaliyetlerinin başarısını artıracak ve pekiştirecek unsurlar olarak tasavvur edildiği bu yapı, verili ve fiili olarak her bir ülkede mevcut durumdadır. Zira her ülkede, istihbarat topluluğunu oluşturan bileşenler ve unsurlar, bu bileşen ve unsurlar arasındaki koordinasyon, farklı nitelik, ölçek ve bağlamlara sahip olmalarına rağmen, verili biçimde kendisini göstermektedir. Elbette, istihbarat topluluklarının nitelik, ölçek ve bağlamları arasındaki farklılıklar, ülkelerin istihbarat kültürleri ve stratejilerini hem yansıtan hem de etkileyen ikili bir işlev göstermektedir.
Bu bağlamda, ülkeler arasındaki farklılıkların istihbarat topluluğu ve işlevleri çerçevesinde ortaya çıkardığı sonuçlar da çeşitlilik arz etmektedir. İlk olarak, istihbarat toplulukları, amaçlandığı ve öngörüldüğü üzere, kendisini oluşturan bileşenlerin etkinliği ve bu bileşenler arasındaki koordinasyonun ve etkileşimin doğru bir biçimde sağlanabilmesiyle birlikte istihbarat faaliyetleri adına olumlu sonuçlar üretebilmektedir. Buna göre, istihbarat toplama ve elde edilen cari istihbaratın topluluk içinde usullere uygun biçimde paylaşımı, uzmanlık ve analiz üretiminde etkileşim, istihbarat çıktılarının usullere uygun dağıtımı gibi hususlar istihbarat topluluğunun başarılı sonuçlar üretmesini sağlayabilmektedir. Bununla birlikte istihbarat toplulukları, yapılarındaki birtakım sorunlar sebebiyle istihbarat başarısızlıklarının ana kaynağı haline de gelebilmektedirler. Bu bağlamda, istihbarat topluluğunun genişliği, bileşenler arası rekabet, uzmanlaşma ve koordinasyon eksikliği gibi hususlar istihbarat faaliyetlerinin başarısızlığa sürüklenmesine sebebiyet verebilmektedir. Bu durum, Lübnan’da çağrı cihazları aracılığıyla gerçekleştirilen saldırılar bağlamında, Hizbullah, İran ve İran destekli milis gruplar örneğinde kendisini bir kez daha somut bir şekilde gösterdi.
İran’ın İstihbarat Topluluğu ve Stratejisi
1979 İslam Devriminin ardından yaşanan dönüşümsel etki, İran’da, devrimi koruma ilkesinin yanına devrimi yayma ve konsolide etme anlayışını da eklemleyerek istihbarat faaliyetlerinde etkili olacak olan paradigmayı ortaya çıkarmıştır. Buna göre, devrimin ve rejimin ülke içinden ve dışından gelebilecek olan tehditlere karşı korunmasının yanı sıra devrim ideolojisinin ülke içinde ve dışında yayılması, kitlelere ulaştırılması ve en küçük toplumsal birimlere kadar ideolojik doktrinasyon uygulanması benimsenmiştir. Bunun sonucunda, devrimi koruma ve devrimi yayma ilkeleri özdeşleştirilerek, birbirini varoluşsal olarak besleyen anlayışlar olarak değerlendirilmiş; yeni istihbarat topluluğu ve istihbarat stratejisi de bu doğrultuda biçimlendirilmiştir.
Söz konusu yeni istihbarat topluluğunun başat aktörleri ve bileşenleri, Devrim Muhafızları Ordusu İstihbarat Teşkilatı ve VEVAK ve VAJA isimlerini alan İstihbarat Bakanlığı olmuştur. Bu iki kurum, İran’da, rejim güvenliği ve devrimi koruma bağlamında faaliyet gösteren ana aktörler olmuşlardır. Bu bağlamda DMO-İstihbarat Teşkilatı ve İstihbarat Bakanlığı ülke içinde ve dışında, rejim karşıtı ve etnik-ayrılıkçı hareketlerin takibi ve etkisizleştirilmesi adına işlevler üstlenmişlerdir. Diğer yandan, İran Silahlı Kuvvetleri yapısının diğer bileşeni olan Arteş’e bağlı istihbarat birimi, İçişleri Bakanlığına bağlı olarak polis ve kolluk güçlerinin istihbarat birimleri, yargı erkine bağlı istihbarat birimi ve savunma bakanlığına bağlı istihbarat birimleri de ülke içi tehditlerle mücadelede ve ulusal savunma da sorumluluk üstlenmektedirler.
Bununla birlikte, İran’da istihbarat faaliyetlerine yön veren paradigma çerçevesinde, devrimi koruma bileşeni ile devrimi yayma bileşeninin meydana getirdiği yaklaşımın istihbaratın kurumsal ve yapısal boyutuna yansıması ise DMO’ya bağlı Besic ve Kudüs Gücü birimlerinde karşılık bulmaktadır. Bu yapılar arasında Besic, devrimi koruma ve devrimi yayma misyonunu ülke içerisinde yerine getirmekle; İran içerisinde, en küçük toplumsal birimler çerçevesinde devrim ve rejim karşıtı girişimlerin tespiti, takibi ve etkisizleştirilmesi ile devrim ideolojisinin en küçük birimlere kadar taşınması ile görevlidir. Bununla birlikte Kudüs Gücü birimi ise Besic’in ülke içinde üstlendiği işlevlere benzer biçimde, ülke dışında, rejim ve devrim karşıtı hareketlerin takibi, etkisizleştirilmesi ve devrim ideolojisinin yakın çevre havzası başta olmak üzere farklı ülkelere ve toplumlara taşınması rollerini üstlenmektedir. Bu noktada, Kudüs Gücü, bugün itibariyle, DMO’nun ilgili diğer birimleri ile de koordineli biçimde, İran’ın Lübnan’dan Yemen hattına kadar inşa ettiği geniş vekil ve milis güç ağının da ana koordinatörü konumundadır. Söz konusu yapılar, Kudüs Gücü’nün koordinesi, denetimi ve kontrolünde, faaliyet gösterdikleri ülkelerde, İran rejimine muhalif gruplar, hareketler veya akımlarla mücadele etme, takip, bilgi toplama veya etkisizleştirme, İran devrim ideolojisini ilgili ülke toplumuna yayma işlevlerini yerine getirmektedirler. Bu açıdan, söz konusu gruplar da Kudüs Gücü aracılığıyla, İran istihbarat topluluğunun dolaylı parçaları niteliğine sahiptirler.
İstihbarat Topluluğu ve İstihbarat Başarısızlığı Simbiyozu
İran’ın mevcut istihbarat topluluğu ve paradigması bağlamında milis grupların kendilerine yer bulmuş olmaları, İran’ın istihbarat stratejisinde avantajlar ortaya çıkaran ve olumlu sonuçlar yaratması öngörülen bir durum olarak değerlendirilmektedir. Buna göre, milis gruplar, faaliyet gösterdikleri ülkelerde “İran ana karasına bağlı” birer “istihbarat adacığı”; ilgili coğrafyada ve bölgede istihbarat toplama, analiz ve dağıtım işlevlerini yerine getirebilecek aktörler olarak nitelendirilmektedir. Bu yapıyı kısmi olarak, Anglosakson istihbarat yapısı olan “5 Göz” topluluğunun devlet dışı aktörlerle inşa edilen formu ile benzeştirmek mümkündür. Bu yapının nihai olarak İran’ın istihbarat kapasitesini artırdığı ve istihbarat faaliyetlerinde başarı imkânını artırdığı varsayılmaktadır. Bunun somut göstergesi olarak ise İran’ın Lübnan’dan Irak’a, Pakistan’dan Yemen’e kadar geniş bir coğrafyada milis gruplar aracılığıyla elde ettiği nüfuza işaret edilmektedir.
Buna karşın, İran’ın, milis grupları da içine alan geniş istihbarat topluluğu, son yıllarda ciddi ölçüde yoğunlaşan istihbarat başarısızlıklarının ana sebeplerinin başında gelmektedir. İran, milis gruplar aracılığıyla “ana karaya bağlı istihbarat adacıkları” haline getirmeye çalıştığı nüfuz alanlarında uyguladığı bu strateji ile birlikte istihbarat başarısızlıklarına yol açacak koşulları da yaratmaktadır. Ülke içinde, kurumlar arası ve kurum içi rekabet-ihtilaf sorunları ve istihbarat karşı koyma sorunları, İran’ın doktrin transferi yoluyla milis gruplara da aktarılmaktadır. Bu durum milis grupların istihbarat faaliyetlerinde başarısızlıklarla karşı karşıya kalmasına yol açmaktadır. Bu başarısızlıklar sonucunda milis gruplar, örgütsel güvenlik bağlamında ciddi kayıplar yaşamaktadır.
Diğer yandan, milis grupların örgütsel güvenlik açısından yaşadıkları bu sorun dolaylı biçimde İran’ın güvenliğini de etkileyebilmektedir. Milis grupların örgütsel yapılarına gerçekleştirilebilen sızmalar, söz konusu grupların örgütsel yapılarına ilişkin olduğu kadar İran’a ve İran ile ilgili milis grup arasındaki ilişkilere dair bilgilerin ele geçirilebilmesine imkan vermektedir. Bu durum İran’ın, gerek Lübnan, Suriye ve Irak’ta, gerekse ülke içerisinde, askeri personellerine, konuşlanma alanlarına, kritik figürlere ve altyapı tesislerine yönelik saldırılara karşı koyamadığı ve önleyici tedbirlerin uygulanamadığı bir zemini ortaya çıkarmaktadır.
Bununla birlikte, söz konusu sorunlar dolayısıyla ortaya çıkan ve milis grupların veya doğrudan İran’ın karşı karşıya kaldığı başarısızlıklar, bu aktörler arasındaki güven bunalımına da yol açabilmektedir. Milis grupların, bir istihbarat başarısızlığı sonucunda ciddi kayıplar vermeleri, psikolojik ve moral bir yıkım yaratmasının yanı sıra İran’a yönelik güven ve bağlılığı da zedelemektedir. İsrail ve ABD’nin, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’de, milis gruplara yönelik operasyonları ve bu operasyonlar sonucunda milis grupların verdiği kayıpların sebebi olarak İran kaynaklı İKK sorunları gösterilebilmektedir. Buna paralel olarak İran’ın ülke içinde ve dışında karşı karşıya kaldığı başarısızlıkların kaynağı olarak ise milis grupların İKK sorunları öne çıkarılabilmektedir. Bu sebeple, İran ve milis gruplar arasında güven bunalımı baş gösterebilmekte, İKK yeterliliğini artırabilmek adına gerçekleştirilen hamlelerde bu unsurlar birbirlerine yönelik şüphe geliştirebilmekte, İKK yeterliliğini sağlamak adına uygulanan faaliyetler ise nihai olarak daha büyük istihbarat başarısızlıklarının yaşanmasına olanak veren bir zemin yaratabilmektedir. Diğer yandan, milis grupların yaşadığı istihbarat başarısızlıklarının İran’a izafe edilmesi İran açısından bir imaj sorununu da ortaya çıkarmaktadır. Bu tablo, istihbarat topluluğunun istihbarat başarısızlıklarını örneklemesi bağlamında önemli bir örnekleme işaret etmektedir.