Afrika’nın belli bölgelerinde son dönem itibarıyla artan terör hareketliliği, pek çok bölgesel ve uluslararası kuruluşların raporlarına yansıyor. İlgili BM raporu, El-Kaide ve IŞİD bağlantılı grupların Sahel bölgesi başta olmak üzere kıtanın doğusunda (Somali-Puntland Yarı Özerk Bölgesi) ve güneyinde (Mozambik) ciddi bir genişleme içinde olduğunu ifade ediyor. Buna göre Mali, Burkina Faso ve Nijer’de IŞİD Sahra Kolu (ISGS), Puntland Eyaletinde Somali IŞİD terör örgütü ve Mozambik’te IŞİD bağlantılı Ensar el-Sunna’nın saldırı ve şiddet eylemleri, 2024’ün ilk çeyreğinden itibaren giderek artıyor.
Bu grupların öne çıkan ortak noktasının kontrol ettikleri bölgelerde uyguladıkları güçlü propaganda faaliyetleri üzerinden yerel topluluk desteği ve militan sayılarını artırmaya yönelik amaçları olduğu söylenebilir. Bu sayede ilgili bölgeleri, yabancı savaşçılar için bir çekim merkezine dönüştürmek isteyen IŞİD bağlantılı gruplar, vergilendirme (‘zekât’) ve farklı finansman kaynakları aracılığıyla da önemli bir gelire ulaşıyorlar.
Ek olarak, ülke sınırları içindeki yönetişim sorunlarının ve -merkez-yerel kopukluğunun kullanılması ya da alan kontrolüne sahip oldukları noktalarda toplumun dini ve sosyolojik açıdan dönüştürme çabaları, IŞİD’e müzahir terör örgütlerinin sıkça başvurduğu yöntemler arasındadır. Öyle ki bu durum, bir taraftan terör örgütlerinin yönetim biçimlerine ve meşruiyet arayışlarına hizmet ederken diğer taraftan güvenlik literatürüne ‘Cihatçı devlet inşası’ olarak geçen sürecin başlangıcına işaret eder.
Öte yandan kıta genelinde El-Kaide bağlantılı terör örgütleriyle yaşanan rekabet, ‘şubeler’ (gruplar) arası koordinasyon ve iş birliğini güçlendirirken gerek lojistik gerekse militan temini noktasında bir ‘transit terör koridoru’ oluşturuluyor.
İtici ve Çekici Faktörler
Genel hatlarıyla Afrika’daki devlet dışı silahlı aktörlerden (DDSA) kaynaklı tehditlerin ortaya çıkışında bazı temel itici ve çekici faktörlerden bahsedilebilir. Bunları en temelde; siyasi, ekonomik, askeri ve toplumsal olmak üzere dört ana başlık altında toplamak mümkündür. Ancak biraz daha detaylandırmak gerekirse siyasi istikrarsızlık ve kırılgan yönetim yapısı, IŞİD ve benzeri radikal grupların Afrika özelinde merkezi otorite boşluğundan yararlanmak suretiyle alan ve güç kazanmasına olanak sağlıyor. Yoksulluk ve işsizlik sorunu, ekonomik fırsatların eksikliği ile birlikte genç nüfusu radikal fikirlere ve radikal grupların sunduğu alternatif kaynaklara yöneltiyor. Bununla beraber sömürge döneminden kalma tartışmalı sınırlar ve etnik çeşitlilik, pek çok iç savaşın zeminini hazırlayan etnik ve dini gerilimlerin kaynağı olarak yorumlanabilir. Bu ayrışmaları bir fırsat penceresi olarak gören terör grupları, mevcut gerilimleri yerel topluluğun desteğini kazanmak adına kendi lehine kullanmakta ve toplulukları mobilize etmektedir. Askerî açıdan ise zayıf sınır kontrolleri ve yetersiz askeri kapasite/ordular, IŞİD benzeri grupların hareket kabiliyetlerini ve operasyonel esnekliğini artırıyor. Son olarak iç çatışmalar ve şiddet eylemlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan göç ve mülteci krizleri, önemli sayıda yerinden edilmiş insanı meydana getiriyor. Bu topluluklar, radikal terör örgütlerinin yeni üye kazanması için potansiyel bir militan havuzu teşkil ediyor.
Çekici faktörleri ise dört alt başlık altında sıralamak gerekir. İlk olarak IŞİD’in ulus aşırı ideolojisi hem kıta genelinde hem de uluslararası ölçekte (özellikle genç nüfus üzerinde) güçlü bir çekim gücü oluşturmaktadır. Bu radikal fikirlerin tercih edilmesi, adaletsizlik ve yoksulluk ile karşı karşıya kalan bireyler açısından cazip hale gelmektedir. Diğer taraftan IŞİD bağlantılı gruplar, finansal ve askeri kaynaklarını etnik bir şekilde kullanıyor. Bu anlamda yüksek maaş ve geri kalan teşvikler, örgüte katılım noktasında çekicilik artırmaktadır. Üçüncü bir husus, IŞİD’in propaganda ve sosyal medya araçlarını kullanarak geniş kitlelere ulaşmasıdır. Bu strateji, özellikle genç üyelerin/militanların kazandırılmasında etkili oluyor. Son olarak IŞİD’in DDSA kimliği, örgütün bölgesel kollarına farklı suç örgütleriyle iş birliği imkânı ve esnekliği tanıyor. Yerel milis grupları, çeteler ve çeşitli isyancı gruplar ile kurulan ittifakların bölgesel bazda terör örgütünün operasyonel kapasitesini artırdığı ifade edilebilir.
Bölgesel Genişleme
İlk olarak Sahel bölgesi, son dönemde gerçekleşen askeri darbeler neticesinde siyasi istikrarsızlık yaşıyor. Öyle ki Burkina Faso, Mali ve Nijer’deki sivil hükümetler, bölgedeki terör örgütleri ile yetersiz kaldıkları için devrildiler. Nitekim darbelerin ardından Nijer başta olmak üzere Mali’de ve Burkina Faso’nun güneybatısında ISGS kaynaklı saldırılar devam ediyor. Örneğin, Nijer’deki Temmuz 2023 askeri darbesinden bu yana terör saldırılarının miktarı önceki döneme göre üç katına çıktı. ACLED verilerine göre ISGS, 2023’ün ilk 7 ayında yaklaşık 19 saldırı düzenlemişken Ağustos ayından bu yana aylık ortalama 7 saldırı düzenledi. Öte yandan ISGS ve El-Kaide bağlantılı Jama’at Nusrat val Islam Muslimin (JNIM) terör örgütünün bir yumuşama içinde olduğu gözlemleniyor ki bu durumun belli noktaları terör örgütleri nezdinde ‘güvenli sığınak’ haline getirme potansiyeli bulunuyor. Çünkü ISGS ve JNIM, Burkina Faso ve Mali’de toprak paylaşımına giderek bir gizli ittifak oluşturdu.
Critical Threats’e göre ISGS, JNIM’e nazaran 2024 yılı içinde toprak kontrolünü genişletti. Genişlemeye paralel olarak yerel topluluklar üzerindeki vergileri artırarak militan sayısını artırdı. ISGS’nin bu yükselişi, örgütü Kuzey Afrika ve Avrupa’dan gelen yabancı savaşçılar için bir ‘merkez’ haline getirdi. Ancak bu durum, doğru orantılı bir biçimde Avrupa, Kuzey Afrika, Sahel ve Batı Afrika’daki olası terör saldırılarını da tetikleyebilir. Bu noktada yabancı savaşçıların yerel ayrışmalardan kaynaklı hedeflerden çok IŞİD’in ulus aşırı ideolojilerini benimseyen ve radikalleşmenin ardından temel amacının kendi ülkesinde bir saldırı planlamak olan kimseler olduğunu unutmamak gerekir. BM Güvenlik Konseyi’nin 2023 yılında yayınladığı raporda da ISGS’nin Güney Avrupa ve Sahel arasında bir transit ‘terör’ koridoru kurduğu belirtiliyor. Hatta bir adım ileri taşıyarak Fas ve İspanya’nın öncelikli hedefler olduğu öne sürülüyor. Fas’ın başkenti Rabat’ta ISGS bağlantılı bir militanın 2023 yılının Şubat ayında potansiyel bir terör saldırısı öncesi yakalanması bu yöndeki argümanları güçlendiriyor.
Mozambik’in Cabo Delgado bölgesi, IŞİD bağlantılı terör örgütünün etkin olduğu noktalardan bir diğeridir. Bu kapsamda Ensar el-Sunna’nın sivillere ve güvenlik güçlerine yönelik terör eylemlerinin şiddeti her geçen gün artış gösteriyor. Nitekim son dönemde IŞİD bağlantılı örgüt, halk desteğini kazanmak ve militan sayısını artırmak maksadıyla yaygın görülen yönteme, ‘imaj değişikliğine gitti’. Bu doğrultuda ‘dava’ adı altında terör faaliyetlerini meşru göstermek yoluyla İslam dinine yeni bir yorumlama getirmeyi amaçlıyorlar. Bunun yanında kamu hizmetlerindeki eksiklikleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmakta, gıda ve kıyafet desteğinin yanı sıra güvenlik hizmetlerini üstlenmektedirler. Özellikle Mocimboa da Praia bölgesi, Ensar el-Sunna’nın sosyal yardımlar aracılığıyla uyguladığı propaganda stratejisinin yoğunlaştığı bölge olarak ön plana çıkıyor. Yukarıda belirtildiği üzere bu tür taktikler, IŞİD bağlantılı örgütün yerel şikayetlerden ve yönetişim krizlerinden yararlanma stratejisinin bir parçasıdır. Bu yolla Ruanda, Güney Afrika ve Tanzanya’dan pek çok yabancı savaşçıyı son dönemde kendi saflarına çekmeyi başaran örgüt, BM ve Güney Afrika Kalkınma Topluluğu (SADC) gibi bölgesel ve uluslararası aktörleri ülkenin dışına itmeyi hedefliyor.
Mozambik’in merkez ve kıyı kesimlerinden güneye doğru bir yayılma evresine giren örgütün genişleme süreci farklı yerel topluluklara erişimini de kolaylaştırıyor. Ancak bu tablo BM’ye göre 61.000’den fazlası çocuk olmak üzere 100.000 kişinin yerinden edilmesine yol açtı. Mayıs ayı boyunca Mozambik ve Ruanda askeri birlikleri, bu genişlemeyi durdurmak maksadıyla Nampula Eyaletinde terörle mücadele operasyonlarını başlattı.
Son olarak kıtanın doğusunda Somali’ye bağlı yarı özerk Puntland bölgesi, IŞİD Somali’nin artan saldırılarıyla karşı karşıya. Uzun yıllardır El-Kaide bağlantılı Eş-Şebab terör örgütü ile bir çekişme içinde olan IŞİD Somali, stratejik El-Miskad dağlık bölgesinin kontrolünü ele geçirdi. Bu bölgenin kontrolü, IŞİD Somali’ye denize erişim sağladığı gibi ciddi ölçüde operasyonel esneklik ve daha önemlisi Yemen’deki koluyla koordinasyon ve lojistik iş birliği fırsatları sunuyor. Ayrıca Sahel ve Mozambik’te olduğu gibi IŞİD Somali’nin Puntland’da genişlemesi, grubun eleman toplama ve yabancı savaşçıları çekmesine zemin hazırlıyor. Toprak kazanımlarına paralel olarak propaganda faaliyetlerine ağırlık veren IŞİD Somali, Afrika Boynuzu ülkesinde terörle mücadele çabalarının sekteye uğramasına neden oluyor. Bilindiği gibi BM Somali Misyonu’nun (UNSOM) ülkeden çekileceğini açıklamasının ardından Somali’nin mevcut güvenlik açıklarını ne şekilde kapatacağı bir tartışma konusu olmuştu. Hali hazırda varlığını koruyan Eş-Şebab tehdidinin yanında IŞİD Somali’nin giderek güçlü bir tehdit unsuru haline dönüşmesi, yalnız Somali Federal Hükümeti için değil deniz güvenliği açısından yaratacağı sorunlar sebebiyle de uluslararası aktörler açısından kaygılandırıcı bir durum olarak görülebilir. Bununla beraber Eş-Şebab ve IŞİD Somali arasındaki rekabetin artması, Puntland ve bölgedeki güvenlik dinamiklerini derinden etkileme potansiyeline sahip.
Özetle, Afrika’da IŞİD bağlantılı ya da IŞİD terör örgütünün ideolojisini benimsemiş grupların genişlemesi bölgesel ölçekte giderek somutlaşan bir olgu haline geliyor. Örgüt her ne kadar Uganda, Kongo Demokratik Cumhuriyeti (KDC), Mısır ve Fas’ta güçlü darbeler alsa da kıtanın farklı noktalarında mobilizasyonunu sürdürüyor. Geçtiğimiz ay içinde BM, Avrupa Birliği ve ABD’nin çatışma bölgelerinden çekilme sürecine girmesinin bu tabloyu ne ölçüde etkileyeceği de bir başka tartışma konusu.