The Jerusalem Post’un haberine göre Başbakan Binyamin Netanyahu’nun talimatıyla yaklaşık 15 yıl önce kurulan ve Prof. Jacob Nagel başkanlığındaki Nagel Komisyonu, Tel Aviv yönetimine çarpıcı bir rapor hazırladı.
Nagel Komitesi’nin son raporu, Orta Doğu’daki değişen dengeleri ve İsrail’in bu durum karşısındaki stratejik duruşunu ele alıyor. Dün Netanyahu, Savunma Bakanı Israel Katz ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’e sunulan “tehditlere karşı kapsamlı bir strateji” taslağında, Tel Aviv’in Ankara ile doğrudan bir çatışmaya karşı hazırlık yapması gerektiği savunuldu.
Raporda özellikle Türkiye’nin bölgedeki artan etkisi ve Osmanlı sonrası dönemdeki nüfuzunu yeniden kazanmaya yönelik çabalarının Tel Aviv yönetimi için doğrudan bir tehdit oluşturabileceği vurgulanıyor. Ek olarak rapor, İsrail’in savunma ve askeri kapasitesini artırarak, bu gelişmelere karşı hazırlıklı olması gerektiğine işaret ediyor.
Raporda, Türkiye’nin dış politikadaki aktif adımlarının İsrail’in güvenliğini tehdit eden unsurlar arasında yer aldığı belirtilirken, Türkiye ile İsrail arasında doğrudan bir askeri çatışma ihtimaline dikkat çekiliyor. Komite, Netanyahu hükümetine kapsamlı bir savunma planı geliştirme çağrısında bulunuyor.
Raporda öne çıkan noktalar
Nagel Komitesi’nin hazırladığı rapor bölgedeki stratejik riskleri detaylı bir şekilde ele alırken, alınması gereken önlemleri sıralıyor. Raporda özellikle Türkiye’nin bölgesel politikalarına, İsrail‘in askeri hazırlıklarına ve diplomatik girişimlerine dair önemli noktalar öne çıkıyor.
Raporda, Türkiye’nin Suriye’deki etkinliğini artırarak ve bölgede Osmanlı döneminden gelen tarihi etkisini yeniden canlandırma çabalarının İsrail için ciddi riskler oluşturduğu ifade edilmiştir. Türkiye’nin Suriye yönetimiyle kurduğu yeni ilişkiler de bu tehditler arasında sayılmıştır. Komite, Netanyahu hükümeti adına bu durumu İran’dan “çok daha kritik bir mesele” olarak vurgulamıştır.
Komite, İsrail’in askeri hazırlıklarını güçlendirmesi gerektiğini belirtmiş ve bu doğrultuda bazı önerilerde bulunmuştur. Savunma bütçesini artırarak yeni nesil F-15 savaş uçaklarının tedarik edilmesi, yakıt ikmal uçaklarının sayısının artırılması ve gelişmiş insansız hava araçlarının kullanımının yaygınlaştırılması gerektiği önerilmiştir. Ayrıca Demir Kubbe ve Arrow sistemlerinin güçlendirilmesi ve Ürdün Vadisi boyunca tahkim edilmiş bir güvenlik bariyerinin inşa edilmesi gibi adımlar da tavsiyeler arasında yer almıştır. Raporda ek olarak söz konusu önlemlerin hayata geçirilmesi için savunma bütçesine yıllık 15 milyar şekelden (4,1 milyar dolar) 10 yılda 40 milyar dolarlık bir ek kaynak sağlanması gerektiği vurgulanmış.
Raporda diplomatik önlemlere de geniş yer verilmiştir. Tel Aviv’in, bölgedeki diğer ülkelerle stratejik iş birliğini artırmasının önemine dikkat çekilmiştir. Türkiye’ye yönelik herhangi bir askeri müdahaleden önce diplomatik yolların tamamen tüketilmesi gerektiği özellikle vurgulanmıştır. Bu bağlamda, gerilimin çatışmaya dönüşmeden çözüme kavuşması için uluslararası iş birliğinin önemi de dile getirilmiştir.
Başbakan Binyamin Netanyahu, raporun açıklanmasının ardından yaptığı değerlendirmede, “Orta Doğu’da köklü değişikliklere tanık oluyoruz. İran uzun süredir en büyük tehdit olarak görülüyordu ancak artık arenaya yeni aktörler giriyor. Bu rapor, İsrail’in geleceğini güvence altına almak için bir yol haritası sunuyor,” ifadelerini kullandı. Netanyahu, ordusunun bu rapor doğrultusunda hazırlıklarını artıracağını belirtti.
Geçmişten bugüne İsrail ilişkileri
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler, hem bölgesel gelişmeler hem de uluslararası dinamiklerin etkisiyle dalgalı bir seyir izlemiştir. 1990’larda gelişen stratejik ortaklık ve askeri işbirliği, 2000’lerde yerini gerilimlere bıraktı. Tel Aviv yönetiminin Filistin’e yönelik politikaları, özellikle Gazze Şeridi’ndeki insan hakları ihlalleri, Türkiye’de kamuoyu ve siyasi liderler nezdinde tepkiyle karşılandı. 2008-2009 yıllarındaki Gazze işgali ve İsrail’in bu süreçteki katliamları, iki ülke arasındaki ilişkilerde ilk ciddi kırılmaları getirdi. Türkiye’nin İsrail’e yönelik eleştirileri artarken, bölgedeki adaletsizliklere dikkat çekme çabası, ilişkilerde gerilim yaratan başlıca faktörlerden biri oldu.
2010 yılında yaşanan Mavi Marmara olayı, ilişkilerdeki gerginliği zirveye taşıdı. İsrail’in Gazze’ye insani yardım taşıyan gemiye düzenlediği operasyon, Türkiye’nin sert tepkisiyle karşılandı ve diplomatik ilişkiler büyük ölçüde askıya alındı. Ayrıca Kudüs’ün statüsü ve İsrail’in bu konudaki tek taraflı adımları da sürekli bir anlaşmazlık kaynağı oldu. 2016’da iki ülke ilişkilerinde sınırlı bir normalleşme çabası görülse de, Gazze ve Kudüs meseleleri nedeniyle bu çabalar kalıcı bir iyileşmeye dönüşemedi. Günümüzde Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler, çoğu zaman bölgedeki insani krizler ve siyasi çekişmelerin gölgesinde şekillenmeye devam etmektedir.
Nagel Komitesi’nin raporu, İsrail ve Türkiye arasında doğrudan bir askeri çatışma ihtimalini masaya yatırırken, bu gerilimin bölgesel istikrar üzerindeki etkilerini de tahmin etmek zor olmuyor. Her iki ülkenin de diplomatik kanalları açık tutarak, gerginlikleri azaltmaya yönelik adımlar atması büyük önem taşıyor. Uluslararası ilişkiler uzmanları, Orta Doğu’daki dengelerin korunması için uluslararası toplumun da bu süreçte aktif rol alması gerektiğini vurguluyor.