Kırım’da despotik Rus yönetimi ve BM’den çağrı

Tarihsel süreç, Rusya’nın Kırım Türklerine karşı despotik ve hukuksuz tutumundan asla vazgeçmediğini gözler önüne seriyor. Tarih sayfaları ve belgelerin yanı sıra, Kırım Türklerine yapılan baskıcı tutumun güncel belgeleri de hazırlanan raporlar oluyor. Bu belgelere en son eklenen BM raporu, kanıtların yanı sıra Rusya’ya bir “dur” çağrısı olma niteliği taşıyor.

Antik Yunan döneminde tahıl ambarı olarak kullanılan Kırım bölgesi, tarih boyunca pek çok millete ev sahipliği yaptı. Hunlardan itibaren Hun, Avar, Kıpçak, Peçenek gibi pek çok Türk boyu için, Batı’dan Doğu’ya göçerken güzergah olan bu bölgede kalıcı milletlerden biri de Türk milleti olmuştur.

Adada Türk hakimiyetinin başladığı tarih ise Altın Orda dönemidir.* Altın Orda devletinin yıkılmasının ardından Kırım Hanlığı kuruldu. Kırım’da hüküm süren Giray hanlar sülalesinin soyu Cengiz Han’ın oğullarından Cuci’nin küçük oğlu Tokay Timur’a bağlanmaktadır. Kısaca bu kurulumu bir yönetimin “parçalanmış” devamı olarak düşünmek mümkündür. Nihayet İstanbul’un fethiyle Boğazlar’ın Osmanlı Devleti’nin kontrolüne geçmesi ve 1475’te Kefe’nin fethedilmesiyle Karadeniz’in tamamına hakim olunması, bölgede Osmanlı yönetiminin başlamasına sebep oldu.

(R. Eminov, Ölüm Treni 1996)

Hükümdarlar ve yönetimler değişse de Rusya’nın emelleri değişmedi

Rusya 1552’de Kazan’ı işgal etmesinin ardından gelen zenginliklerle ciddi bir güç kazandı. Ruslar Orta Asya ve Kafkasya bölgelerinin çıkarları için ne kadar önemli olduğunu kavramış oldu.  Rusya’nın 1552’de Kazan Hanlığı’nı hakimiyeti altına almasıyla başlayan ve kesintisiz bir şekilde devam eden Rus yayılmacılığından derinden etkilenen bölgelerden biri de Kırım oldu.

Tarihsel süreçte öne çıkan dönemlerden biri II. Katerina zamanıdır. Katerina’nın, Müslüman halka karşı biraz daha farklı bir muamele gösterdiği için “Merhametli Padişah” olarak anıldığı da söylenir. Yıkılan cami ve medreselerin yeniden inşasına müsaade etmesi, 1782’de Orenburg’da bir müftülük kurması Müslüman halkta olumlu bir izlenim bırakmasına sebebiyet verse de işin arka yüzü farklıydı. II. Katerina’nın nihai hedefi, dini yönetimi yasaklamamak ancak kendi yönetiminde devam ettirmek ve Müslümanlar ile İstanbul ve Halife’nin alakasını kesmekti. Bu durum Müslüman halkların, Rusların politikalarını yanlış yormasına verilecek örneklerden yalnızca biridir. II. Katerina zamanında Kırım, Ruslar tarafından ilhak edildi (1783/Küçük Kaynarca Anlaşması).

Kırım Türkleri “özgürlük” vaadiyle kandırıldı

Katerina dönemindeki örneğe benzer olarak, 20. yüzyılın başlarında yaşanan durumlardan biri de; 1917 Devrimi sırasında Lenin’in, “Doğu’nun ezilen halkları bundan sonra dilinizi, dininizi özgürce yaşayacaksınız.” sözlerine, Kırım ve diğer Rusya Türklerinin inanmasıdır. Yine Katerina döneminde olduğu gibi güzel günler çok uzun sürmedi. 1921’de Kırım Özerk Sovyet Cumhuriyeti kuruldu. Sovyet yönetiminin devrim hedefinde yanlarında olan ve Bolşeviklerin bölgeye yerleşmesine yardımcı olan Kırım Tatarları** yine en büyük darbeyi onlardan aldı.

II. Dünya Savaşı’nda Almanlar Kırım’ı kullanarak, tarafsız kalan Türkiye’yi yanlarına çekmeye çalışıyordu. Elbette Kırım’a yönelik asıl amaçları, bölgenin yerlilerini ihraç ederek bu güzel coğrafyaya hakim olmaktı. Almanlar adayı ele geçirdikten sonra, yönetimi kendileriyle iş birliği yapan Ruslar’a verdi ve Kırım Tatarları esir edilerek yeni bir askeri birliğe yerleştirildi. Tıpkı Ruslar gibi Almanlar için de Kırım Türklerinin hiçbir söz hakkı yoktu. Buna rağmen Stalin, 1944 yılında bölge halkını “Almanlarla iş birliği yapmak” gerekçesiyle çeşitli yerlere, insani standartların dışında bir yöntemle sürdü. Elbette meselenin arka yüzünde bölgeyi tamamen Ruslaştırma politikası bulunuyordu.

“Yeşil Ada” Kruşçev’in Ukrayna’ya cömertlik malzemesi oldu

Kruşçev döneminde Ukrayna’nın kendi isteğiyle Rusya’ya ilhakının 300. yılı olması hasebiyle, Kruşçev Kırım’ı Ukrayna’ya hediye etti. Kruşçev’in bu hamlesinin Rusya için bir hata olduğu, 1991 yılında SB’nin dağılmasıyla anlaşıldı. Rusya için Kırım; Karadeniz filosu paylaşımı, sıcak denizlerde bulunma, Avrupa ile enerji ticaretinde Kırım’ın koridor görevi üstlenmesi ve deniz ticareti gibi pek çok konu açısından önemli bir noktada bulunuyor. Hatta doğal zenginliklerine ithafen Kırım, Kırım Türkleri arasında “Yeşil Ada” olarak adlandırılıyor. Kırım yalnızca Rusya için önemli değil. 1991’de yaşanan dağılma hadisesinden sonra Rusya, AB ve ABD’nin bölgedeki etkinliği arttı.

Korunması kolay doğal bir liman olan Kırım yarımadası, sadece Rusya’nın değil Avrupa’nın da yayılmacı politikalarına ev sahipliği yaptı. AB ile Ukrayna’nın yakınlaşmasının ardından Rusya’nın bölgedeki baskıları arttı. Derken Kırım sorunu, iç karışıklıklar ve Rus yanlısı devlet başkanının Rusya’ya sığınmasıyla uluslararası bir problem haline geldi. AB ve ABD, Rusya’ya bir takım yaptırımlar uygulasa da Rusya amacından geri dönmedi.

Kırım Türklerinin çilesi devam ediyor

Rusya’nın hakim olmak istediği bölgelerdeki Rus iskanı politikaları hemen herkes tarafından bilinir. Kırım Türklerinin uğradıkları sürgün hadiseleri ve çeşitli uzaklaştırma faaliyetlerinin yanında, bölgeye devamlı Rus nüfusun sağlandığı düşünüldüğünde demografik dengesizlik net bir şekilde kendisini gösteriyor. Mart 2014 tarihinde yapılan referandum ile Kırım bir kez daha Rusların hakimiyetine girmiş oldu. 2 yıl önce Kırım Tatarlarının lideri Mustafa Cemilev, nüfus üzerinden yapılan bilinçli değişiklik operasyonundan bahsetmişti. Cemilev, Rusya’nın yerli Tatarlara dayanılmaz bir yaşam ortamı sunarak, Kırım’ı terk etmelerine sebep olmak istediklerini söylemişti.

Rusya’nın egemenlik kurmaya çalıştığı Türk coğrafyaları ve bilhassa Kırım’a karşı despotik tavrı, dün nasılsa bugün de aynı çizgide devam ediyor. Ezici bir demografik güce sahip olmak için Rus çoğunluğunu sağlamak adına faaliyetlerini sürdürüyor. Türk-İslam geleneğine sahip Kırım Türkleri, kültürleri ve bağlı oldukları kadim geleneğe olan vefalarından dolayı Rus baskılarıyla karşı karşıya kalıyor. Zaman zaman bu baskıcı ve hukuksuz yönetime ses çıkaranlar da oluyor. Rusya’nın Kırım’daki hukuksuz yönetimine en güncel tepki, BM’den geldi. BM İnsan Hakları Komiserliği tarafından, Kırım’daki insan hakları ihlallerine dair bir rapor yayınlandı ve Rusya’ya durması için çağrı yapıldı.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Rusya’dan Kırım Tatarlarına baskıları durdurmasını istedi

Kırım’ın 2014’te ilhakından bu yana çeşitli raporlar yayınlanıyor. BM İnsan Hakları Komiserliği’nin bu sene yayınladığı rapor, 16 Şubat-31 Ağustos 2020 tarihlerini kapsıyor. Raporda Rus yönetimindeki Kırım ve Donbas’ta yapılan insan hakları ihlallerinden bahsedildi.

Raporda Rusya’nın baskılarına direnen Kırım sakinlerine karşı kullanılan cezai tedbirlerden bahsedildi. Aynı zamanda Hizbu-t Tahrir davasına da yer verilerek, Rusya Federal Güvenlik Servisi’nin hukuksuz tutumuna dikkat çekildi.

Rusya’dan imamlara “misyonerlik” suçlaması

BM raporunda Rusya’nın terörle mücadele yasalarını, Kırım halkına baskı için kullandığından da söz edildi. Raporda, “İşgalciler, dini materyalleri sosyal ağlarda yayımladıkları, parklarda motivasyon yaptıkları, Kuran dersleri düzenlendiği ve özel mülklerde dini merasimler düzenlendiği için insanları kovuşturuyor.” ifadelerine yer verildi.

Belgede Müslüman toplulukların liderlerine yöneltilen suçlamaların endişe verici olduğu belirtilerek, “Örnek olarak Aluşta Dini Cemiyeti İmamı Yusuf Aşırov, dini cemiyetin 1994 yılından beri kullandığı camide Cuma hutbesini okuduğu için Haziran 2020’de ‘yasa dışı misyonerlik faaliyetleri’ yürütmekle suçlu bulundu ve para cezasına çarptırıldı. Bunun dışında cemiyet üyeleri savcılığa çağırıldı, bu da bir sindirme aracıdır.” olayına yer verildi. Aynı zamanda dini kuruluşlar kamu hizmetlerinden de yararlanamıyor. BM raporunda Kırım gençlerinin zorunlu olarak askere alınmasından da bahsedildi.

 BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından hazırlanan rapor aracılığıyla Rusya’ya durma çağrısı yapıldı ve “İşgalci devlet olan Rusya’yı Kırım sakinlerini inançları yüzünden kovuşturmayı sonlandırmaya ve Kırım sakinlerini Rusya Silahlı Kuvvetlerindeki zorunlu hizmete zorlamayı durdurmaya çağırıyoruz.” ifadeleri kullanıldı.

*Altın Orda’nın kurucusu Cengizoğulları olsa da devletin hakim olduğu coğrafyada nüfusun çoğunluğunu Türk Kıpçaklar oluşturduğundan Türk devleti olarak bahsedilir. Özbek Han döneminde bütün Altın Orda coğrafyasında İslam’ın yayılmasından dolayı Türk-İslam devleti olarak da söz edilir.

**Tatar: Altın Orda’nın yıkılmasından sonra Kırım Hanlığı döneminde adadaki etnik durum netleşti. Hanlık döneminde Kıpçak ve diğer boy adlarının yerini “Tatar” ismi aldı.

Editör : SavunmaTR Haber Merkezi

Buy JNews Buy JNews Buy JNews
REKLAM

Benzer Haberler

Hoşgeldiniz

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

Şifrenizi Sıfırlayın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi giriniz.