Kirkor Divarcı, bir neslin hatta bir milletin hayallerini gerçekleştiren dahi bir ekibin parçasıdır.
1957 yılında Sovyetler Birliği’nin Sputnik uydusunu başarıyla uzaya fırlatması, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir ilgi uyandırdı. O dönemin gençleri, bu başarıdan ilham alarak roketçiliğe yöneldi ve Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde amatör füze kulüpleri kuruldu.
Söz konusu kulüplerden en dikkat çekici olanı ise 1959’da Bandırma’da liseli gençler tarafından kurulan Bandırma Füze Kulübü idi. Bandırma Füze Kulübü, Sovyetler Birliği’nin Sputnik uydusunu fırlatmasının ardından tüm dünyada yayılan uzay merakının bir yansımasıydı. Genç yaşta uzay hayalleri kuran Kirkor Divarcı da bu kulübün en hevesli üyelerinden biri oldu.
Mühendis Olmayan Bir Mühendis: Kirkor Divarcı
Bandırma Füze Kulübü’nün çalışmalarının sürdüğü sırada, roketçiliğe kendi kendine ilgi duyan bir genç olan Kirkor Divarcı ortaya çıktı. Eğitimini roketçilik veya mühendislik üzerine almamış olmasına rağmen, Divarcı’nın merakı ve öğrenme isteği onu kendi roketlerini geliştirmeye itti.
Kirkor Divarcı, gazetelerde gördüğü çizimler ve kaportacı bir arkadaşının yardımıyla amatör roketçilikte kayda değer başarılara imza attı. İlk dokuz denemesi küçük çaplı başarılarla sonuçlanırken, onuncu roket denemesi Divarcı’nın adını duyuracak büyük bir başarı oldu.
Genç yaşta uzay hayalleri kuran Divarcı’nın kararlılığı ve azmi, kulüpteki diğer gençlerden daha farklı bir düzeydeydi. Uzaya ulaşma hedefi, onun tüm birikimini bu amaca harcamaya götürecek kadar büyüktü. Nişanlısıyla evlenmek için biriktirdiği bütün parasını, Marmara-1 adlı ilk roketin yapımına yatıran Divarcı, hayalinin peşinden gitmek ve ülkesine hizmet etmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı.
Marmara-1: İlk Türk Roketinin Tarihi Uçuşu
Divarcı ve Bandırma Füze Kulübü’nün ilk büyük başarısı, Marmara-1 adlı roketin fırlatılmasıydı. 19 Eylül 1962’de İstanbul, Ümraniye’de gerçekleşen bu fırlatmada, 1,33 metre uzunluğunda ve 1,5 kilogram ağırlığındaki roket 10.000 metre yüksekliğe ulaştıktan sonra yaklaşık 150-200 metre uzağa düştü. Bu başarı, Türkiye’nin savunma sanayii alanında kendi gücüyle neler başarabileceğini gösteren önemli bir adımdı.
Marmara-1’in başarısının ardından, Divarcı ve ekibi daha da büyük hedefler belirlediler. Bandırma Füze Kulübü, İstanbul ve Ankara’da şubeler açarak daha kapsamlı projeler geliştirmeye başladı. Bu dönemde Marmara-2, Hürriyet-1 ve Hürriyet-2 gibi yeni roket projeleri geliştirildi. Divarcı önderliğindeki füze kulübünün başarılı çalışmaları Türk Silahlı Kuvvetleri ve İstanbul Teknik Üniversitesi gibi kurumlardan destek aldı ve gençlerin konuya dair ilgisi giderek arttı. Bu destekler, Türkiye’nin bilim ve teknoloji alanında kendine bir yer edinme çabasını güçlendiriyordu.
Aktrüs Projesi ve Yarım Kalan Bir Rüya
Divarcı’nın belki de en büyük hayali olan Aktrüs projesi, Türkiye’yi uzay yarışına dahil edecek ilk büyük proje olarak planlanmıştı. 4 metre uzunluğunda ve 500 kilogram ağırlığında olması düşünülen Aktrüs, içine bir fare yerleştirilerek uzaya gönderilecek ve ardından yeryüzüne paraşütle geri indirilecekti. Roketin içine yerleştirilecek mikrofilm makinesi sayesinde, fareye dair tüm veriler kontrol altında tutulacaktı. Bu proje, Türkiye’nin uzay araştırmalarında büyük bir adım olacaktı; ancak, bu hayal trajik bir olayla yarıda kaldı.
Divarcı’nın evinde çıkan, Türkiye’nin uzay yarışına katılmasını sabote eden ve sebebi aydınlatılamayan bir yangın, tüm projelerini ve hayallerini yok etti. Bu yangınla birlikte, Kirkor Divarcı ve arkadaşlarına verilen bütün destekler iptal edilmiş ve ekibin uzaya dair umutlarını tüketilmiştir.
Olayın ardından Türkiye’de siyasi ve toplumsal gerilimler artarken Bandırma Füze Kulübü’nün çalışmaları güvenlik gerekçesiyle durduruldu ve 1963’te bu umut dolu yolculuk son buldu. Türkiye’de büyük işler başarabilecek potansiyele sahip bir nesil, siyasi baskıların ve engellerin gölgesinde kaldı.
Türkiye’de bilimsel çalışmaların önüne çıkan engeller ve dış baskılar, Divarcı ve ekibi gibi birçok girişimi sekteye uğrattı. Bu olay, Divarcı’nın çabalarının tarihin tozlu raflarında unutulmasına neden oldu.
Kirkor Divarcı ve Bandırma Füze Kulübü’nün hikâyesi, Türkiye’de bilim ve teknolojiye olan ilginin nasıl kesintiye uğradığının bir göstergesi olarak unutulmadan her daim anılmalıdır. Divarcı, amatör bir mühendis olarak, ülkenin o dönemdeki koşullarına rağmen imkânsız görünen hedeflere ulaşabileceğini gösterdi. Ancak Türkiye’nin bilim ve teknoloji alanındaki bu serüveni, politik ve toplumsal engellerle sekteye uğradı. Eğer dönemin siyasileri tarafından bu çalışmalar desteklenmiş olsaydı, belki de Türkiye, günümüzde uzay teknolojileri konusunda çok daha ileri bir noktada olabilirdi.
Kirkor Divarcı, hayal kuran ve imkânsızı başarmaya çalışan bir neslin simgesi olarak hatırlanmalıdır. Divarcı’nın hayalleri, günümüz Türkiye’sinde Roketsan gibi şirketler sayesinde yeni nesil projelerle yaşatılmakta; onun açtığı yolda Türkiye, uzayda daha büyük başarılar elde etmek için çalışmaktadır.