Terör örgütleri, kuruluş evrelerinden itibaren temel olarak iki ana motivasyon doğrultusunda faaliyet göstermektedirler. Bu motivasyonlar, örgütün varlığının korunması ve hayatta kalması diğeri ise örgütün siyasal ve stratejik hedeflerine ulaşmasıdır. Bu motivasyonlar, terör örgütlerinin stratejileri, taktikleri, ittifak ilişkileri ve eylem konseptleri (eylem türü, eylem hedefi, eylem yoğunluğu vb.) belirleyiciliğe sahiptir. Söz konusu iki temel motivasyon, terör örgütlerinin yaşam evreleri çerçevesinde stratejik öncelikler bağlamında değişkenlik gösterebilmektedir. Buna göre, kuruluş ve büyüme evresindeki terör örgütleri, örgütsel varlığın korunması ve hayatta kalma arayışını öncelik sıralamalarının en yüksek noktasına konumlandırırken, olgunluk evresinde ise örgütsel varlığın ve güvenliğin teminat altına alındığı ve toplumsal taban yaratıldığına dair algılama sonucunda siyasal ve stratejik hedeflere ulaşma örgütsel öncelik halini alabilmektedir.
Bu durum, terör örgütlerinin saha pratiğinde yaşadıkları olumsuzluklar, terörle mücadele operasyonları sonucu karşı karşıya kalınan kayıplarla birlikte değişim gösterebilmekte ve örgütsel varlığın korunması ve hayatta kalma yeniden mutlak öncelik olarak belirlenebilmektedir. Bu süreçlerde terör örgütleri, örgütsel kapasitenin, liderin, eleman kaynaklarının, finans ve lojistik kaynaklarının; örgütün fiziki imkan ve kabiliyetlerinin korunmasına odaklanmakta ve bu doğrultuda refleksler sergilemektedirler. Fakat, terör örgütleri açısından hayatta kalma ve varlığını koruma bakımından esas ve mutlak tehdit örgütün bir “olgu, fenomen, gerçeklik” imajını yitirmesi ve anlatı gücünü kaybetmesidir. Bu durum terör örgütleri açısından apokaliptik bir nihayete; mutlak sona, yıkılışa ve yok oluşa işaret etmekte ve bu şekilde anlamlandırılmaktadır. Zira, örgütsel kapasitedeki kayıplar telafi edilebilirken, anlatı gücünün yitirilmesi geri döndürülemez bir süreci başlatmaktadır.
PKK açısından bu gerçeklik, örgütün kuruluş yıllarından itibaren en somut şekilde kendisini göstermiştir. Terör örgütü için örgütsel varlığın ve hayatta kalmanın önündeki bu apokaliptik tehdit “tasfiye ve tasfiyecilik” olarak tanımlanmış ve kodlanmıştır. Buna göre tasfiye, PKK’nın örgütsel kodları çerçevesinde, örgütün anlatısını, varlık gerekçisi olarak sunduğu propaganda argümanlarını ve örgütsel hedeflerini işlevsizleştirebilecek ve kitleler üzerindeki etkisini kaybetmesine yol açabilecek her türlü kişi, anlayış, eğilim ve girişimi kapsamaktadır. Tasfiye ve tasfiyecilik, örgüt içi doktrinasyon süreçlerinde her zaman için örgütsel güvenlik, varlık ve hayatta kalma adına en fazla hassasiyet ve temkin gösterilmesi gereken “tehlike” olarak aktarılmaktadır. Öyle ki, teröristbaşının, örgütsel eğitim faaliyetlerinde kullanılmak üzere hazırladığı “Tasfiyeciliğin Tasfiyesi” isimli doküman, uzun yıllar bu amaçla kullanılmıştır. Bu durum, söz konusu “tehlikenin” PKK’nın örgütsel kodları açısından taşıdığı kritik önemi açık biçimde ortaya koymaktadır.
1984 yılından bu yana, Türkiye’nin, ülke içinde ve sınır ötesinde gerçekleştirdiği terörle mücadele operasyonları PKK açısından örgütsel güvenliğe ve kapasiteye; imkan ve kabiliyetlere yönelik kayıplar olarak değerlendirilmiştir. Buna karşın, PKK’nın örgüt içi ihtilaf süreçleri ise “tasfiye tehlikesi” ile özdeşleştirilmiştir. 1986’daki sözde 3. Kongre sürecinde yaşanan “aydınlar-köylüler” ihtilafı, 1990’ların başlarında KDP ekolünün örgüt içinde yarattığı tartışmalar, 1993 yılındaki sözde ateşkes, 2000 yılındaki sözde 7. Olağanüstü Kongre, 2000-2005 yılları arasında KADEK, Kongra-Gel ve KKK yapılarının ilanı süreçlerinde yaşanan tartışmalar PKK’nın örgütsel belleğine “tasfiyecilik tehlikeleri” olarak kodlanmıştır. Bu süreçlerde, örgüt içerisinde, örgütün esas aldığı anlatıya ve teröristbaşının mutlak liderliğine yönelik eleştirel veya alternatif bir yaklaşım ortaya koyan tüm kişi, anlayış ve görüşler “ihanet, işbirlikçilik, sapma” ve nihayet” tasfiyecilik” olarak nitelendirilmiş; bu kişiler örgüt içi infazlara veya örgütten dışlanmaya hedef olmuşlardır. Terör örgütünün söz konusu süreçleri bu denli yüksek bir hassasiyetle deneyimlemesi, anlatı gücü kaybının örgütün varlığını sonlandırma riskinin algılanmasından kaynaklanmıştır.
Bugün itibariyle, PKK ve uzantılarının, bölgede oluşan yeni koşullar düzleminde, apokaliptik endişelerinin en yüksek düzeye ulaştığını söylemek mümkündür. PKK ve uzantıları, örgüt tarihinde hiç olmadığı kadar “tasfiye tehlikesini” yakından hissetmektedir. Söz konusu güncel durumu ve koşulları farklı kılan husus ise örgütsel varlığın her açıdan tükenişe sürüklenmesidir. Geçmişte, örgütsel kapasitesinde yaşadığı kayıpları telafi edebilen PKK ve uzantıları, 2016 yılından itibaren Türkiye’nin ülke içinde ve aynı zamanda Irak ve Suriye’de gerçekleştirdiği terörle mücadele operasyonları ile birlikte telafi edilemez hasarlar almaya başlamıştır. Bununla birlikte terör örgütü hem Türkiye içinde, Irak’ta ve Suriye’de anlatı gücünü ve kitlelere yönelik etki kapasitesini yitirmeye başlamış; örgüt ve uzantılarının küresel aktörlerin bölgesel dizayn aracı oldukları yönündeki algı pekişmiş, güçlenmiş ve konsolide olmuştur. Bu süreçte PKK ve uzantılarının, çelişkili örgütsel taktik ve stratejileri, küresel ve bölgesel aktörlerle paradoksal ittifak ilişkileri, örgütsel anlatının alt üst olmasını beraberinde getirirken terör örgütünün yegane motivasyonunun ise belirli bir yönetsel zümrenin konumlarının ve çıkarlarının korunması olduğu geniş kitleler tarafından daha net biçimde anlaşılmıştır. Bu noktada, Türkiye’nin, özellikle Suriye devriminin ardından PYD/YPG’ye yönelik olarak sıklıkla ön plana çıkardığı “tasfiye” vurgusunun, örgütsel kodları bağlamında bir gerçekliğin ifade edilmesi olarak okunması mümkündür. Zira PKK ve uzantıları bugün itibariyle apokaliptik son ile karşı karşıya olduklarını net biçimde hissederken bu nihayeti geciktirmek veya dönüştürmek adına hamleler gerçekleştirme arayışına girişmektedirler. Ancak Türkiye, söz konusu hamlelerin etkisiz ve işlevsiz kalacağını örgütsel kodlar üzerinden ifade etmekte ve PKK ve uzantılarının bölgesel denklemde “tasfiye” ile kaçınılmaz biçimde karşı karşıya olduğunu ortaya koymaktadır.