Artan Fransız karşıtlığı, Çin’in agresif ve yayılmacı ekonomi politikaları ve hiç kuşkusuz kıtanın enerji güzergahları bakımından önem kazanan stratejik konumu, Rusya’nın ekonomik ihtiyaç ve zorunluluklar üzerine kurulu Afrika açılımına uluslararası rekabet içinde ideolojik, siyasi ve jeopolitik kimlikler kazandırmaktadır. Bu bağlamda pek çok Afrikalı lider ve devlet eliti ile Soğuk Savaş dönemine uzanan yakın ilişkilere ek olarak geçmişte sömürgeci Batılı güçlere karşı yerel bağımsızlık hareketlerine verilen destekler, Rusya’nın kıtaya angaje olmasını kolaylaştıran etkenler arasında gösterilebilir.
Kıtadaki stratejik amaçlarını gerçekleştirmek adına ekonomik, askeri ve siyasi alanda sahip olduğu dış politika araçlarını belli oranda mobilize hale getiren Rusya, hali hazırda Afrika özelinde yatırım ve kalkınma odaklı sivil toplum örgütlerine, güvenlik hizmetleri ve etkin olduğu ülkelerdeki örtülü müdahaleler için özel askeri şirketlere, dezenformasyon ve kültürel propaganda için güçlü bir medya ağına ve kıtanın farklı sektörlerinde faaliyet gösteren çok sayıda şirkete sahiptir. Bu hibrit müdahale yaklaşımının bir sonucu olarak Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC), Mozambik, Mali, Sudan ve çok sayıda Afrika ülkesinde etkin uluslararası aktör konumuna geçen Rusya aynı zamanda kıtanın en güçlü silah tedarikçisi (Afrika silah ticaretinde %50’lik pay) konumundadır.
Özellikle son dönemde Sahel bölgesindeki Mali, Nijer ve Burkina Faso’da gerçekleşen darbelerin ardından kıtanın batısına doğru bir yayılma eğilimine giren Rusya için gerek ekonomisi gerekse Afrika’daki tarihsel ve siyasi pozisyonu itibarıyla Nijerya kritik öneme sahiptir. Bu noktada 2021 yılında yapılan askeri iş birliği anlaşmasının ardından 6 Mart 2023’te Nijerya Dışişleri Bakanı Yusuf Tuggar’ın ziyareti, iki ülke arasında giderek artan etkileşimlere işaret etmektedir.
Tuggar’ın Moskova Ziyareti Işığında İkili İlişkiler
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Nijeryalı mevkidaşı Tuggar arasında gerçekleşen görüşmelerde, iki ülke arasındaki iş birliklerini artırma yollarının yanı sıra Hamas-İsrail çatışmaları ve farklı bölgesel konular ele alındı. Bakan Lavrov, Nijerya’yı Afrika’daki “öncelikli ortak” olarak nitelendirirken Tuggar, potansiyel ticari ve askeri iş birliklerine değindi. Bununla birlikte görüşmelerin ardından 2021 yılındaki anlaşma da dahil olmak üzere iki ülke arasındaki anlaşmaların uygulanması noktasında ortak komitelerin kurulması kararlaştırıldı. Bunlar arasında 2017 yılında Rosatom ile yapılan nükleer santrallerin inşası anlaşmasının da olduğunu belirtmek gerekir.
Silah ticareti, iki ülke arasındaki en temel iş birliği zemini olarak öne çıkmaktadır. Bu kapsamda Nijerya’nın önümüzdeki dönemde Rusya’dan silah alımlarını genişletmesi beklenebilir. Batı Afrika ülkesi, Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne (SIPRI) göre son 5 yıl içinde Sahra Altı Afrika’da Mali’nin ardından Rusya’dan en çok silah ithal eden ikinci ülke konumundadır. Öyle ki Rusya, 2015 yılından itibaren Nijerya’ya 13 muharebe helikopteri, iki taşıma helikopteri, çok sayıda tanksavar füzesi ve uçak motoru tedarik etti. Diğer taraftan bu tablo Rusya’yı Çin’in ardından ikinci en büyük tedarikçi konumuna getirmektedir. Bu noktada son dönemde Nijerya’nın kırsal bölgelerinde Selefi terör gruplarıyla mücadelede insansız hava araçları ve mayın temizleme araçlarının tedariki, Batı Afrika ülkesi için hem istihbarat akışı hem de operasyonel açıdan elzem görünmektedir.
Askeri ilişkilerin bu denli derinleşip genişlemesinde, Nijerya’nın kuzeybatı bölgesinde artan aşırılıkçı hareketlerin ve radikal terör örgütlerinin faaliyetleri etkili oldu. Bunun yanında ülke genelinde görülen haydutluk ve çiftçi-çoban gerilimleri, Nijerya ordusunun imkân ve kabiliyetlerini zorlayan başka unsurlardır. Nijerya’nın bu tehditlere karşı geleneksel Batılı müttefiklerden istediği desteği bulamadığı ifade edilebilir. Üst düzey Nijeryalı askeri yetkililer, Batılı ülkelerden silah tedarik etmede yaşanılan zorlukların Rusya’dan alımları artırdığı görüşünü ileri sürmekte, insan hakları gerekçesiyle silah satışını askıya alan ülkelerin “çifte standart” uyguladığını ifade etmektedirler. Bu argüman, bölgedeki askeri yönetimlerin Fransa ve ABD ile güvenlik iş birliklerini sonlandırmasında meşru bir gerekçe olarak gösterilmektedir. Buna karşın Rusya, Sahra-Sahel kuşağındaki güvenlik riskleriyle karşı karşıya kalan ülkelerle etkileşimlerini artırmaktadır. Bu yaklaşımının arka planında iki temel varsayımdan bahsetmek mümkündür.
Birincisi, Sahel bölgesinde gerçekleşen askeri darbelerin ardından stratejik hedefler dahilinde silah transferlerini artırmak ve Kremlin’in ekonomisini güçlendirmek üzerine kuruludur. Bu durum, Ukrayna Savaşı’nın ardından karşı karşıya kalınan küresel yaptırımların hafifletilmesinde Putin rejimine esneklik alanı kazandıracağı gibi kıtadaki askeri angajmanlarını artırma potansiyeline sahiptir.
İkinci olarak Rusya’nın jeopolitik denklemde ortaya çıkan fırsatları göz önünde bulundurarak kıtadaki “süper güç” pozisyonunu konsolide etme arayışında olduğu ifade edilebilir. Bu kapsamda Afrika’daki angajmanlarını diplomasi, meşru ve gayrimeşru askeri varlık, silah ve enerji kaynakları ticareti ve değerler noktasında çeşitlendiren Kremlin, bir taraftan dünyanın her bölgesinde çıkar ve amaçlarını önceleyen ve bunları gerçekleştirebilen bir güç olduğu algısını korumak diğer taraftan ise anti-demokratik değerlere göz yumarak siyasi, askeri ve ekonomik alanlarda tavizler almayı amaçlamaktadır. Ancak Rusya’nın insan hakları ve demokratik parametreleri göz ardı etmesi, pek çok farklı ülkede olduğu gibi güvenlik güçlerinin suiistimallerini beraberinde getirmektedir. Ayrıca bu tablo, Rus varlığının gözlemlendiği ülkelerde ilgili hükümetlerini batıyla kopuşunu hızlandıran etmenlerden birisidir.
Sonuç
Uzun vadede Rusya ve Nijerya arasındaki ilişkilerin daha da güçleneceği öngörülebilir. İki ülke arasındaki stratejik ortaklıkların özellikle askeri, enerji ve ekonomik alanlarda gerçekleşecek iş birliklerinin genişletilmesi ile daha fazla derinleşebilir. Rusya’nın Nijerya’ya silah ve askeri teçhizat sağlama konusundaki istekliliği, bölgedeki güvenlik sorunlarına karşı mücadelede Nijerya’nın kapasitesini artırma yönünde etkilidir. Nijerya nezdinde Rusya’nın desteği, özellikle terörizmle mücadele ve bölgesel güvenliğin sağlanmasında bir ihtiyaca karşılık gelmektedir.
Ekonomik alanda, Rus şirketlerinin Nijerya’daki yatırımlarının artırılması ve enerji sektöründe iş birliğinin gelişmesi beklenebilir. Rosatom’un 2017 yılındaki anlaşmadan hareketle ülkedeki enerji altyapı faaliyetlerini artırması muhtemel gelişmeler arasında görülebilir. Bununla birlikte Nijerya’da planlanan nükleer enerji projeleri, iki ülke arasındaki teknolojik ve bilimsel iş birliğinin somut örnekleri arasında yer alacaktır. Bu projelerin Nijerya’nın enerji üretimini artırmanın yanı sıra, ülkenin enerji çeşitliliğini ve sürdürülebilirliğini artırma potansiyeli göz önüne alınmaktadır.
Küresel ve bölgesel jeopolitik açısından ise Rusya ve Nijerya’nın ortak çıkarlar doğrultusunda uluslararası platformlarda iş birliği yapmaya devam etmesi beklenebilir. Her iki ülke de Gazze’de ateşkes sürecine destek olmaktadır. İki lider 6 Mart tarihli toplantının ardından Filistin devletinin kurulması yönünde görüş birliğine vardıklarını duyurdular. Buna paralel olarak Şubat ayında Nijerya, üst düzey bir Hamas heyetini ağırlamıştı. Dolayısıyla Gazze’de devam eden İsrail saldırıları, iki ülkenin aynı çizgide olduğu meseleler arasındadır. Bu doğrultuda askeri ve ekonomik yakınlaşma, Gazze meselesine benzer olarak iki ülkenin uluslararası platformlarda birlikte hareket etme olasılığını güçlendirebilir. Nitekim bu tablo, Batılı ülkelerle olan rekabeti ve jeopolitik gerilimleri de beraberinde getirebilir. Gelinen noktada ABD ve Fransa’nın geleneksel müttefikleri arasında görülen Nijerya’nın dengeli bir politika izlemesi zor görünüyor.