Afrika’nın Sahel bölgesinde darbe sonucu iktidara gelen Mali, Burkina Faso ve Nijer’deki askeri liderler, 6 Temmuz tarihinde gerçekleşen zirve ile Sahel Devletleri Konfederasyonu’nun (AES) kurulduğunu duyurdular. Zirve, aynı zamanda AES’nin ilk yıllık toplantısı olarak kabul edildi. Zirve kapsamında liderler, bölgesel ve halk temelli egemenliğin önemini vurguladılar.
AES’nin temeli, geçtiğimiz yılın Eylül ayında kurulan Sahel Devletleri İttifakı’na dayanıyor. İttifak, ülkelerin iç ve dış tehditlere karşı birbirlerine destek olmaları ve koordineli hareket etmeleri maksadıyla oluşturulmuştu. İmzalanan karşılıklı savunma anlaşmasıyla başta Fransa’dan kaynaklı dış müdahalelere ve yerelde etkisini sürdüren radikal terör gruplarına karşı ortak mücadele amaçlanmıştı. Anlaşmanın öne çıkan taraflarından birisi ise NATO’nun 5.Madde’sine benzer şekilde “anlaşmanın tarafı olan bir veya daha fazla devlete yapılacak saldırı tüm taraflara yapılmış kabul edilecektir” maddesi oldu.
İttifak’ın kurulmasından kısa süre önceki dönem, aynı zamanda Fransa’nın askeri gücünün bölgeden çekilme safhasına girdiği ve Sahel’deki askeri yönetimlerin Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) tarafından geniş yaptırımlara maruz kaldığı bir döneme karşılık geliyordu. Ancak İttifak’ın resmen hayata geçirilmesi, geri adım atması beklenen üç devletin aksine daha agresif bir yaklaşımda olduğunu gösterdi. Gelinen noktada AES’in de benzer bir tablonun yansıması olduğu söylenebilir.
Konfederasyon ve Bölgesel Dinamikler
Mali Devlet Başkanı Albay Asım Goita’nın dönem başkanı olarak belirlendiği AES, nüfus bakımından 72 milyon insanı ve oldukça geniş bir coğrafyayı içine alıyor. Öte yandan AES, Sahel İttifakı adı altında Şubat ayında ECOWAS’tan çekilen üç ülke için daha güçlü bir alternatif anlamına geliyor. Bu doğrultuda ekonomik alan, iş birlikleri, sınır güvenliği ve terörle mücadele gibi alt başlıkların daha kurumsal bir çizgide ilerleyeceği ifade edilebilir.
Daha geniş ölçekte konuyu ele aldığımızda ise AES’nin kurulması, ECOWAS’ın ve Sahel özelinde Batı Afrika bölgesinin ciddi bir parçalanma içine girdiğini gösteriyor. Bu noktada ECOWAS Başkanı Omar Touray’nın “bölgemiz parçalanma tehdidiyle karşı karşıya” ifadeleri bu durumun hassasiyetini gözler önüne seriyor. Bu tehdidin farkında olan ECOWAS tarafında Senegal ve Togo gibi ülkeler, Eylül ayında kurulan İttifak sonrasında olduğu gibi günümüzde de AES ülkeleriyle uzlaşma konusunda adımlar atmaya devam ediyor.
Burkina Faso, Nijer ve Mali cephesinde oluşumdan çekilmeyi tetikleyen en temel argüman, ECOWAS’ın sömürgeci güç olarak lanse ettikleri Fransa’nın etkisi altında olması. Buna bağlı olarak Burkina Faso Devlet Başkanı İbrahim Traore yakın zamanda yaptığı bir açıklamada, ECOWAS’ın Fransa ve ABD gibi bölge halklarını ve kaynaklarını sömürmeye çalışan ülkelerin ‘vekili’ olduğunu ileri sürerek sert ifadeler kullandı. Benzer söylem ve yaklaşımı, geri kalan AES ülkelerinden de görmek mümkün. Öyle ki Temmuz 2023’te Nijer’de gerçekleşen darbenin ardından Fransa ve ECOWAS, önceki Devlet Başkanı Muhammed Bazum’un yeniden göreve gelmesi yönünde askeri yönetimin lideri General Abdurrahman Tiani’ye karşı savaş tehdidinde bulunmuş ve hem ekonomik hem de siyasi baskılarını artırmıştı. Buna karşılık Tiani’nin sert tutumu, günümüzde tamamlanan Fransa’nın Nijer’de bulunan Sahel’deki son askeri üssünden çekilme sürecini hızlandırmıştı.
Askeri Boyut
Hiç şüphesiz bu kırılma, AES’ye taraf Sahel ülkeleri için belli zorluklar ve fırsatları beraberinde getirecektir. İlk olarak, Konfederasyonun terörle mücadele konusunda ne gibi fayda ve zararla karşılaşacağını tahmin etmek oldukça zor. Nitekim, 2012 yılından itibaren bölgesel ve uluslararası terörle mücadele girişimlerine dahil olan Sahel ülkeleri için mevcut tablo pek olumlu değil. Yaklaşık 10 yıl içinde El-Kaide ve IŞİD bağlantılı terör örgütlerinin hem operasyonel hem de toplumsal dinamikler içinde önemli bir alan kazandığını söylemek gerekir. Özellikle üç bölge ülkesini birleştiren Üç Sınır Bölgesinde, El-Kaide uzantılı Cemaat Nusrat val İslam Müslimin (JNIM) ve IŞİD Sahra Kolunun “de facto” yapılar haline geldiği söylenebilir. AES ülkeleri terör örgütlerinin bu kazanımlarından büyük ölçüde Batının etkisinde oldukları iddia edilen ve askeri darbe sonucu indirilen devlet başkanlarını sorumlu tuttu. Bununla birlikte askeri liderler, Fransa ve ABD’nin başını çektiği ECOWAS ve G5 Sahel Gücü gibi oluşumların zemin hazırladığı ‘tek tip’ (one size fits all) terörle mücadele yaklaşımını sert bir dille eleştirirken bu yaklaşımın genç nüfus üzerindeki radikalleşmeyi artırdığını iler sürüyorlar.
Dolayısıyla AES üzerinden verilen mesaj, Sahel ülkelerinin mevcut askeri yetenek ve kapasitelerinin karşılaşılan terör tehdidiyle mücadelede daha etkin olacağı yönünde. Benzer şekilde ortak kabiliyetlerin ve istihbarat akışının entegre edilmesi ya da askeri gücün ortak operasyon ve tatbikatlarla Konfederasyon altında konsolide edilmesi, askeri liderler için kritik öneme sahip hususlardan bazıları. Ayrıca bu argümanın yanında, Rusya’nın yeni ‘Afrika Lejyonu’ (Wagner Özel Askeri Şirketin devamı niteliğinde) aracılığıyla Burkina, Mali ve Nijer’deki askeri yönetimlere sağladığı ve sağlayacağı potansiyel destek, ilgili ülkeler için bir teminat niteliğinde okunabilir. Ancak buna karşılık bir olası dezavantaj, AES’nin askeri iş birliği ve angajmanları noktasında Rusya’ya yoğun ölçüde bağımlı gelmesi olabilir. Çünkü Wagner’in kıtadaki faaliyetleri incelendiğinde, orta-uzun vadede bir paralel yapılanma içine girmesi muhtemel senaryolar dahilinde görülebilir. Örneğin, Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC) ve Libya’daki aktiviteleri, Rus paramiliter yapıların bir aşamadan sonra iktidar için bazı meşruiyet sorunlarına yol açtığını gösteren örnekler.
Ekonomik Boyut
Konfederasyonun ekonomik getirileri arasında ise yine askeri alana benzer şekilde birtakım getiri ve zararlardan söz edilebilir. İlk olarak coğrafi konumları itibarıyla birbirleriyle bütünleşik olan ülkeler için hayata geçirilen ya da geçirilmekte olan projelerin sağlayacağı faydalar, kapsama alanı bakımından geniş olabilir. Bu yönde, Nisan ayında Nijer ve Mali arasında imzalanan hidrokarbon anlaşması ile Nijer, Mali’ye piyasa fiyatının yaklaşık yarısı oranında 150 milyon litre hidrokarbon tedarik etmeyi sürdürüyor. Buna ek olarak, AES ülkelerinin ekonomik kalkınmalarını hızlandırmak için ortak reformların hayata geçmesi ve ortak bir para biriminin oluşturulması doğru uygulamaya alındığı takdirde belli faydaları beraberinde getirebilir.
Diğer taraftan ise AES ülkeleri, Konfederasyon ile birlikte Batılı yardımlardan mahrum kalmış olmakla birlikte bölgesel ve uluslararası anlamda ciddi yaptırımlara maruz kalmaya devam edecek. Bu durum, hali hazırda sınırlı ekonomik pazara ve kaynak çeşitliliğine sahip ülkeler için orta ve uzun vadede sorun açabilir. Daha önce belirtildiği gibi bu boşluğun Rusya ile doldurulması tartışmaya açık bir konu olmaya devam edecektir.
Sonuç olarak AES’nin kuruluşu, Afrika genelindeki güç ve çıkar odaklarını çok güçlü bir şekilde etkileme potansiyeline sahiptir. ECOWAS açısından da siyasi, ekonomik ve askeri olarak ciddi bir kırılmaya işaret eden AES, Fransa ve ABD gibi geleneksel dış aktörler için kaygı verici ve dengelenmeye ihtiyaç duyulan bir oluşum olarak görülmektedir. Bu anlamda ilerleyen süreç, AES’nin çatışma/uzlaşı dengesinde hangi yöne evrileceğini gösterecektir.