Nisan 2023’te Sudan Ordusu ve ‘Hemediti’ lakabıyla bilinen Muhammed Hamdan Dagalo liderliğindeki Hızlı Destek Güçleri (HDG) arasında başlayan çatışmalar, şiddet yoğunluğu ve yarattığı insani kriz bakımından uluslararası kamuoyunun gündemindeki yerini koruyor. ACLED verilerine göre iç savaşın başladığı tarihten 2024 Nisan ayı sonuna kadar toplamda 15.550’den fazla kayıp yaşandı. Bu kayıpların ve yine ACLED verilerine göre 3660’tan fazla çatışmanın başkent Hartum ve çevresinde gerçekleştiğini söylemek mümkün. Ancak özellikle Nisan ve Mayıs aylarında çatışmaların Hartum dışında, Darfur, Güney Kordofan ve El-Cezire eyaletlerine yayıldığı ve bu bölgelerde yeni çatışma dinamiklerinin oluştuğu söylenebilir. Bu kapsamda daha önce tarafsızlığını ilan eden bazı yerel milis grupların bölgesel bazda çatışmalara dahil olduğu ve iki kutuplu askeri rekabetin sunduğu fırsatları değerlendirdiği anlaşılmaktadır.
Çatışmaların Kökeni ve Altyapısı
Sudan’daki çatışmalar, köken itibarıyla ülkedeki askeri ve siyasi bürokrasi içinde mutlak iki aktör haline gelen Devlet Başkanı Abdulfettah Burhan ve Hemediti arasındaki güç mücadelesine dayanıyor. Kısaca özetlemek gerekirse, HDG ya da eski adıyla Cancavit milisleri, eski Devlet Başkanı Ömer Beşir döneminde paramiliter bir vekil güç olarak isyancı grupların bastırılmasında ve hükümet karşıtı hareketlere yönelik uygulanan şiddet eylemlerinde kullanıldı. Öyle ki Darfur savaşında Beşir tarafından finanse edilen HDG, 2013 yılında Sınır Muhafız Gücü adıyla resmi bir yapıya bağlanmış ve takip eden süreçte yalnız Sudan sınırları içinde değil Libya ve Yemen gibi farklı çatışma noktalarında ‘paralı askerler’ olarak faaliyet göstermiştir. Nitekim Hemediti liderliğindeki bu paramiliter yapı, 2019 yılında Beşir’e yönelik gerçekleşen darbede ve Beşir’in devrilmesinde önemli rol üstlenerek darbe sonrası oluşan güvenlik bürokrasisinde aslan payını kazandı. Günümüze yaklaşıldığında ise Burhan ve Dagalo arasındaki anlaşmazlığın temel nedeni, HDG’nin giderek güçlenmesi ve nüfuz alanı kazanmasını takiben Burhan nezdinde dengelenmesi gereken bir aktör haline dönüşmesidir. Bu aşamada HDG’nin Sudan ordusuna entegre edilmesi yönündeki adımlar ikili arasında iplerin kopmasına neden oldu. Bu tarihten itibaren yaşananlar, Sudan özelinde ve Afrika genelinde devlet dışı silahlı aktörlerden kaynaklı sorunları (DDSA) ve paramiliter yapılar ile devlet otoritesi arasındaki güç ilişkilerini göstermesi bakımından önemli bir örnek teşkil ediyor.
Yeni Aktörler Yeni Dinamikler: Çatışmaların Yerelleşmesi
Sudan’da Nisan 2023 yılında patlak veren çatışmalara kadar milis yapılanmalar, genelde merkezi iktidarın gücünü ve otoritesini yerele aktarmada bir unsur ya da başka deyişle bir sert güç aracı olarak kullanılıyordu. Devlet tarafından resmi ya da yarı resmi şekilde yetkilendiren bu gruplar, ülkenin farklı noktalarında yerel ölçekte ortaya çıkabilecek silahlı fraksiyonlara karşı bir kontrol mekanizmasının parçasıydı. Siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın yanında iklim krizlerinin yarattığı çevresel sorunlar, pek çok Afrika ülkesinde olduğu gibi Sudan’daki yerel topluluklar için de merkezi yönetime karşı hoşnutsuzluk yaratıyor, ancak bu durum isyan boyutuna ulaştığında Güney Sudan ve Darfur krizlerinde olduğu gibi resmi güvenlik birimlerine müzahir silahlı gruplarca bastırılıyordu. Bu döngü, HDG’nin orduya yönelik kalkışmasında teknik olarak son bulurken mikro düzeyde faaliyet gösteren gruplar açısından da bu kalkışma bir rol model oldu.
Bu bağlamda 2023 yılının son çeyreğinden günümüzde kadar Batı Darfur’daki tablo, yerel grupların iç savaş dinamiklerinin yarattığı fırsatları çıkar ve güç maksimizasyonu noktasında ne ölçüde kullandığını gösteriyor. Batı Darfur’da tarihsel bir altyapıya dayanan Masalit milisleri ve Arap silahlı gruplar arasındaki etnik gerilim, Arap kökenli milis grupların HDG ile iş birliği içinde bölgede çoğunluğu oluşturan Masalit nüfusuna yönelik saldırılara zemin hazırladı. Diğer taraftan Sudan İttifak Güçleri (Sudan ordusuna yakın) tarafından desteklenen Masalit milisleri, sivil halka yönelik gerçekleşen saldırıları ve kitlesel göçleri engellemek maksadıyla tarafsızlığını kaybederek Sudan ordusuna yakınlaştı. Benzer durum farklı eyaletler için de söz konusu. Öyle ki Güney Darfur’un başkenti Nyala, başkent Hartum’dan sonra en kalabalık şehir olarak öne çıkıyor. Şehrin ekonomik potansiyeli, her iki taraf açısından da Nyala’yı stratejik bir nokta haline getiriyor. 2023 yılının Ekim ayında HDG, kentte önemli kazanımlar elde ederek Sudan ordusuna bağlı 16. Piyade Tümenini ele geçirmişti. Nitekim Nyala’nın düşmesi Kuzey Darfur eyaletini ve Nyala’ya oldukça yakın mesafede olan başkent El-Faşir’i tehlikeye attı. Çok sayıda mülteciye ev sahipliği yapan kente yönelik olası HDG saldırısı, Zagava etnik milislerinin yanı sıra pek çok silahlı grubun seferberlik çağrısı yapmasına neden oldu. Ancak HDG karşıtı milis gruplar, kendi içlerinde yaşadığı etnik ve siyasi gerilimlerden ötürü bu çağrıya cevap veremiyor gibi gözüküyor. Hiç kuşkusuz bu durum, bir taraftan El-Faşir’in potansiyel saldırılara karşı korunaksız olduğuna, diğer taraftan ise yerel kabile-silahlı grup dinamiklerinin ne ölçüde değişkenlik gösterdiğine işaret ediyor.
Buna karşılık HDG’ye destek veren Darfurlu Arap milis gruplar arasında tam bir birlikten söz etmek mümkün değil. Etnik, siyasi ve hatta ekonomik bazı ayrışmalar içinde olan bu gruplar arasında ciddi bir rekabet söz konusudur. 2023 yılı içerisinde Güney Darfur’da aylar süren şiddetli çatışmalarda çok sayıda kayıp yaşandı. Dolayısıyla Sudan’da halen yerel kabilelerin domine ettiği yerel yönetim mekanizmaları, ülkede devam eden iç savaşın gidişatına yönelik önemli bir etkiye sahip. Hem Sudan ordusu hem de HDG, kabileler ve onlara müzahir milis güçlerin desteğine ihtiyaç duyuyor. Bir yıldır devam eden ve tarafların güç dengesinin birbirine yakın olduğu iç savaşta, askeri zafer elde etmek isteyen aktör için yerelde kendi kendini örgütleyen ve silahlanan yerel toplulukların kilit konumda olduğu söylenebilir. Nitekim bu çıkar ilişkisi, Kuzey, Güney ve Batı Darfur örneklerinde olduğu gibi bazı silahlı grupların kontrol ettikleri bölgelerde yerel “proto-devletlere” dönüşmesine neden oluyor. Bu durum, orta-uzun vadede Sudan ordusu ve HDG’nin 2019 sonrası içinde olduğu askeri ve siyasi güç paylaşımlarına benzer bir tabloyu beraberinde getirebilir.
Sonuç olarak Sudan’daki iç savaş, doğası itibarıyla “kazanan” ve “kaybedenler” çıkaracaktır. Ancak farklı ajanda ve motivasyona sahip milis grupların bir yıl içinde elde ettiği kazanım ve imtiyazlar, ileriye dönük barış anlaşmalarının önünü tıkayabilme potansiyeline sahiptir. Bu noktada Darfur’daki etnik gerilimlerin iç savaş atmosferinden kaynaklı olarak bir etnik temizliğe yol açma ihtimali, ileride topluluklar arası tetikleyeceği gibi barış inşası çabalarını da baltalayabilir. Bununla beraber kabile siyasetine dayalı güç paylaşımları, yine pek çok örnekte olduğu gibi Sudan’da da sürdürülebilir bir yönetim anlayışının önünde bir engeldir. Dahası, iç savaşın sonlanması, askeri entegrasyon programlarını gündeme getirecektir. Yerelde bu denli güç kazanmış ve halk üzerinde etkisi büyük olan milis grupların ne şekilde ve hangi yöntemle güvenlik güçlerine entegre edileceği bir başka sorunlu konudur.