İsrail’in Gazze ile başlayan Lübnan topraklarında devam ettirdiği askeri operasyonlar süreci, Türkiye tarafından yakın bir şekilde takip ediliyor. İsrail’in operasyonlara yönelik siyasi tavrı yüzünden zaman zaman Türkiye’den açıklamalar geliyor. İsrail – Filistin meselesinin nihayete ermesi için ‘’iki devletli çözüm’’ fikrini destekleyen Türkiye, Netanyahu yönetimine sert eleştirilerde bulunuyor.
İsrail’in sahadaki ilerleyişi zaman zaman ‘’Büyük İsrail’’ hayallerinin canlanmasına sahne oluyor. Son yaşanan gelişmeler akabinde, bu tartışma yeniden alevlendi ve haliyle paylaşılan haritalar, Türkiye ile İsrail’i karşı karşıya getirdi.
Büyük İsrail projesi ve bölgesel siyasete etkileri
Yahudi dini ve tarihsel metinlerinde, özellikle Tevrat ve Tanah’ta (Yahudi Kutsal Kitabı), Tanrı’nın Yahudilere vadettiği topraklar belirli sınırlarda tarif edilir. Bu sınırlara dayalı olarak, Büyük İsrail, İsrail krallığının eski zamanlardaki en geniş halini ifade eder. Bu topraklar, bugünkü İsrail’in yanı sıra Filistin, Lübnan, Ürdün, Suriye’nin bazı bölgeleri ve Mısır’ın kuzeyine kadar uzanan geniş bir alanı içerir.
Son yıllarda “Büyük İsrail” kavramı, özellikle Orta Doğu’daki bazı ülkelerde ve gruplar arasında çeşitli komplo teorileriyle de ilişkilendirilmiştir. En çok kabul edilen teoriye göre, İsrail devleti ve küresel Yahudi toplumu, uzun vadede İsrail’in sınırlarını genişletmeyi ve Orta Doğu’daki bazı Arap ülkelerini zayıflatarak bu toprakları ele geçirmeyi hedefler. Bu tür teoriler, özellikle İsrail’in Filistin topraklarındaki yerleşim politikaları ve bölgedeki askeri müdahaleleriyle ilişkilendirilir.
Bu teori, İsrail’in askeri ve diplomatik gücünü kullanarak daha geniş bir bölgesel hâkimiyet elde etmeye çalıştığı yönündeki iddiaları içerir. Ancak bu tür iddialar genellikle herhangi bir somut kanıt temelinde değil, spekülatif ve propagandaya dayalı olarak dile getirilir.
Oysa İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik saldırıları sırasında ortaya çıkan haritalarda, Türkiye’nin belirli bir bölümünün Büyük İsrail sınırları içinde olduğu görüldü. Aynı günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi. Ortadoğu’da tansiyon iyice yükselirken Erdoğan; “İsrail, Lübnan’dan sonra gözünü topraklarımıza dikecek.” dedi.
Kimi Tevrat yorumcularına göre Toros dağları civarı Güneydoğu Anadolu direkt olarak bu hayali ülkeye ait gibi gözüküyor. Dolayısıyla iki ülkenin karşı karşıya gelme ihtimali tartışılmaya başlandı. Daha sonra iki ülkenin ordusu karşılaştırılmaya başlandı.
İsrail ve Türkiye’nin Askeri Güç Karşılaştırması: Bölgesel Stratejiler ve Teknolojik Üstünlükler
Türkiye ve İsrail Askeri Güç Karşılaştırması
Türkiye’nin nüfusu ve geniş toprakları, İsrail’in ise teknolojiye dayalı üstünlüğü ve stratejik konumu, bu iki ülkenin ordularını karşılaştırmayı karmaşık bir hale getiriyor. Oysa kâğıt üstünde ve ekran karşısında yapılan karşılaştırmalar, gerçek hayatta karşılık bulmayabilir.
Yakın tarih bağlamında Türk ordusu ve İsrail ordusu
Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı olarak askeri gücünü tarih boyunca bölgesel ve küresel çapta gösteren bir ülke olmuştur. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, Türkiye ordusu sürekli bir modernizasyon sürecinde olmuş ve NATO üyesi olduktan sonra özellikle ABD ve diğer Batılı müttefikleriyle önemli askeri işbirlikleri geliştirmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, özellikle Soğuk Savaş döneminde Batı Bloku içinde önemli bir kara gücü olarak kabul edilmiştir. Cumhuriyet tarihi boyunca Kıbrıs Barış Harekâtı ile dikkatleri üzerine çekmiş, PKK başta olmak üzere bölücü terör örgütleriyle mücadele konseptleri geliştirerek tecrübelendirmiştir.
İsrail ise 1948 yılında kurulan genç bir devlet olarak, çevresindeki düşman devletlerle sürekli bir savaş hali içinde kendini bulmuştur. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), bu anlamda kısa süre içinde hızla gelişerek, bölgedeki en güçlü ordulardan biri haline gelmiştir. İsrail’in özellikle Yom Kippur Savaşı ve Altı Gün Savaşı gibi başarıları, askeri gücünü perçinlemiştir. Aynı zamanda İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ile olan güçlü askeri ilişkileri sayesinde sürekli olarak modern teknolojilere ve askeri donanıma erişim sağlıyor.
Türkiye ve İsrail’in asker sayısı ve personel yapısı
Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye’nin geniş nüfusu nedeniyle İsrail’e kıyasla oldukça fazla sayıda askere sahiptir. Türkiye, 2024 itibariyle 850 bin civarında aktif ve yedek personelle dünyanın en büyük ordularından birine sahiptir. Türkiye’de zorunlu askerlik sistemi hala uygulanır ve her yıl on binlerce genç Türk Silahlı Kuvvetleri’ne katılım sağlar.
İsrail’de ise durum biraz farklıdır. İsrail, küçük nüfusuna rağmen orantısız bir askeri sisteme sahiptir. İsrail, 2024 itibariyle 170 bin aktif, yaklaşık 450 bin yedek askeri bulunur. İsrail’de de zorunlu askerlik vardır ve kadınlar da askerlik hizmetine tabidir. Bu nedenle nüfusa oranla İsrail, son derece yüksek bir asker sayısına ve yedek kuvvet sistemine sahiptir.
Türkiye ve İsrail’in Kara Kuvvetleri gücü
Türk Kara Kuvvetleri, Avrupa ve Orta Doğu’nun en büyüklerinden biridir. Türkiye, yaklaşık 3000 tank, 9500 zırhlı araç, 500’e yakın çok namlulu roketatar ve 1000’den fazla obüs ile oldukça büyük bir kara gücüne sahiptir. Modernizasyon çalışmaları kapsamında özellikle ABD ve Almanya’dan aldığı silahlar, yerli üretim zırhlı araçlar ve İHA’lar (İnsansız Hava Araçları) kara kuvvetlerinin gücünü artırmasına yardımcı olmuştur.
İsrail Kara Kuvvetleri ise sayıca daha küçük olmasına rağmen oldukça gelişmiş bir teknolojiye sahiptir. Özellikle Merkava tankları, Trophy aktif koruma sistemleri ve zırhlı araçları ile İsrail kara kuvvetleri bölgedeki en modern ordulardan biridir. İsrail’in tank ve zırhlı araç üretimi konusundaki kendine yeterliliği, ona bağımsız bir hareket kabiliyeti sağlar.
Türkiye ve İsrail’in Hava Kuvvetleri gücü
Hava kuvvetleri, her iki ülkenin de askeri güçleri açısından kritik bir öneme sahiptir. Türkiye’nin Hava Kuvvetleri, yaklaşık 250 savaş uçağı (F-16 ve F-4 gibi modeller), nakliye uçakları, helikopterler ve İHA’lar ile donatılmıştır.
Türkiye, ABD’den aldığı F-35 savaş uçaklarını da hava kuvvetlerine katmayı planlamakta olsa da politik nedenlerle askıya alınmıştır. Ancak Türkiye, yerli üretim TFX milli savaş uçağı projesi üzerinde çalışmalarına devam ediyor. İsrail Hava Kuvvetleri (IAF) ise bölgedeki en etkili ve teknolojik olarak en gelişmiş hava kuvvetlerinden biridir. İsrail, ABD’den aldığı F-35 savaş uçakları sayesinde beşinci nesil savaş uçaklarını aktif olarak kullanıyor.
Yaklaşık 330 savaş uçağına sahip olan İsrail, hava savunma sistemleri (Demir Kubbe ve Davud’un Sapanı gibi), insansız hava araçları ve hava saldırı kapasitesi ile bölgedeki hava hâkimiyetini büyük ölçüde elinde bulunduruyor.
Türkiye ve İsrail’in Deniz Kuvvetleri gücü
Deniz kuvvetleri açısından Türkiye, coğrafi konumu gereği daha büyük bir filoya sahiptir. Akdeniz, Ege ve Karadeniz’de kıyıları bulunan Türkiye’nin deniz kuvvetleri, 16 fırkateyn, 10 korvet, 12 denizaltı ve çok sayıda hücumbot ile donatılmıştır.
Türk deniz kuvvetleri, son yıllarda özellikle yerli üretim projelere ağırlık vererek kendi savaş gemilerini ve denizaltılarını üretir. Bunun yanı sıra Türkiye, 2023 yılında envantere kattığı amfibi hücum gemisi TCG Anadolu ile deniz gücünü önemli ölçüde artırmıştır.
İsrail Deniz Kuvvetleri ise daha küçük çaplıdır. Ancak yine de stratejik açıdan son derece etkili bir güçtür. İsrail, Dolphin sınıfı denizaltıları ile deniz altı operasyon kabiliyetine sahipken, Sa’ar sınıfı korvetler ve hücumbotlar ile deniz üstü operasyonlar yapabilir. İsrail’in deniz kuvvetlerindeki en büyük avantajı ise denizaltılardan nükleer başlık taşıyabilme kapasitesidir.
Türkiye ve İsrail’in Savunma Bütçesi
Türkiye’nin 2024 yılı itibariyle savunma bütçesi yaklaşık 40 milyar dolar seviyesindedir. Bu bütçe, Türkiye’nin NATO yükümlülükleri, iç güvenlik operasyonları ve savunma sanayi projeleri için kullanılır.
Türkiye, özellikle yerli savunma sanayisini güçlendirmek için önemli adımlar atmakta ve kendi savaş uçaklarını, tanklarını, insansız hava araçlarını ve gemilerini üretme kapasitesini artırmaktadır. ASELSAN, TUSAŞ ve ROKETSAN gibi yerli savunma sanayi şirketleri, Türkiye’nin teknoloji odaklı askeri kapasitesini sürekli olarak geliştirmeye devam ediyor.
İsrail i
se 2024 yılı itibariyle yaklaşık 24 milyar dolar savunma bütçesine sahiptir. Bu bütçenin büyük bir kısmı teknolojiye, istihbarata ve modernizasyon projelerine ayrılır. İsrail, ABD’den yıllık olarak yaklaşık 3.8 milyar dolarlık askeri yardım alan bir ülkedir. Bu da savunma bütçesinin önemli bir kısmını oluşturur.
İsrail’in gelişmiş teknoloji ve savunma sanayi altyapısı sayesinde, savunma bütçesi verimli bir şekilde kullanabilir. Özellikle Rafael, Elbit ve IAI gibi savunma şirketleri, İsrail’in yüksek teknolojiye dayalı askeri üstünlüğünü ortaya çıkaran şirketlerdir.
Türkiye ve İsrail’in Savunma Sanayii yapısı
Türkiye ve İsrail, savunma sanayileri açısından hem yerli üretim kapasiteleriyle hem de ihracatlarıyla dikkat çekiyor. Türkiye, son yıllarda savunma sanayiinde önemli atılımlar yapmış ve yerli üretim projelerine ağırlık vermiştir. Özellikle insansız hava araçları (İHA) ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) konusunda dünya çapında başarı elde eden Türkiye, Bayraktar TB2 ve Anka gibi platformlarla öne çıkıyor.
İsrail ise dünyanın en ileri teknolojili savunma sanayilerinden birine sahiptir. İsrail’in Demir Kubbe (Iron Dome) hava savunma sistemi, Rafael tarafından geliştirilen Spike füzeleri ve Elbit’in ürettiği gelişmiş elektronik harp sistemleri, bu ülkenin savunma sanayisindeki en önemli başarılarıdır. İsrail’in savunma sanayisi, aynı zamanda dünya çapında büyük ihracat başarılarına sahiptir ve birçok ülkeye savunma ürünleri satıyor.
Türkiye ve İsrail’in Nükleer Kapasitesi
Nükleer kapasite açısından İsrail, şimdilik Türkiye’ye kıyasla avantajlı bir durumdadır. Resmi olarak açıklanmamış olmasına rağmen, İsrail’in yaklaşık 80 ila 100 nükleer başlığa sahip olduğu tahmin ediliyor. Bu nükleer silahlar, İsrail’in stratejik caydırıcılık gücünün önemli bir parçasıdır ve özellikle denizaltılardan fırlatılabilen nükleer füzeler ile bu caydırıcılık pekiştirilir.
Türkiye’nin ise şu an itibariyle bir nükleer silah programı bulunmadığı gibi, NATO’nun nükleer paylaşım anlaşması çerçevesinde İncirlik Üssü’nde ABD’ye ait nükleer silahlar konuşlandırılmıştır. Türkiye’nin bu silahlara doğrudan erişimi yoktur.
Türkiye ve İsrail’in çatışması durumunda iki ülkenin hangi özellikleri ön plana çıkar?
İsrail’in en büyük avantajı, hava kuvvetlerindeki teknolojik üstünlüğüdür. İsrail Hava Kuvvetleri (IAF), bölgedeki en gelişmiş hava kuvvetlerinden biridir ve ABD’den tedarik edilen F-35 savaş uçakları gibi modern platformlara sahiptir. Bu uçaklar, İsrail’in hava sahasını koruma ve stratejik hedefleri vurma kapasitesini artıran ileri düzey teknolojilere sahiptir. Ayrıca, İsrail’in geliştirdiği Demir Kubbe gibi etkili hava savunma sistemleri, roket ve füze tehditlerine karşı güçlü bir savunma sağlar.
Türk Hava Kuvvetleri ise F-16’lar ve diğer savaş uçakları ile güçlü bir donanıma sahiptir. Ancak F-35 programından çıkarılması, Türkiye’nin hava kuvvetleri modernizasyonunu geciktirmiştir. Türkiye, yerli üretim olan TF-X milli savaş uçağı projesi üzerinde yoğun bir şekilde çalışmaya devam ediyor.
Bu yüzden Türkiye, geniş hava sahası ve savunma sanayii projeleriyle bu açığı kapatma potansiyeline sahiptir. Üstelik Türkiye de Çelik Kubbe adında etkili bir hava savunma sistemi inşa ediyor.
Bu yüzden ön plana çıkarılan İsrail’in hava gücü ve hava kuvvetlerindeki teknolojik üstünlüğü kısa vadeli olarak kabul edilebilir.
Karada olası bir çatışma ortamı oluşursa İsrail’in Merkava tankları ve zırhlı araçları, özellikle teknolojik açıdan modern ve iyi korunmuş sistemler olarak ön plana çıkabilir. Çünkü İsrail’in kara kuvvetleri, büyük ölçüde teknolojik üstünlüğe ve hareket kabiliyetine dayanır. Ancak sayıca daha az olması, geniş çaplı bir kara savaşında dezavantaja dönüşebilir.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), daha geniş bir kara kuvvetine sahiptir. Türkiye, yaklaşık 3000 tank, 9500 zırhlı araç ve büyük bir yedek kuvvet ile kara harekâtında güçlüdür. Ayrıca, Türkiye’nin coğrafi büyüklüğü ve stratejik konumu, kara kuvvetlerinin lojistik açıdan avantajlı olmasını sağlar.
Türkiye’nin askeri deneyimi, özellikle Suriye ve Irak’taki sınır ötesi operasyonlarla perçinlenmiştir. Üstelik İsrail’in saldıracağı bir senaryoyu varsayarsak, Türk Kara Kuvvetleri muhtemelen savunma pozisyonunda olacağı için uzun vadede İsrail’in savaş gücünü adeta emerek savaşamaz hale getirip ileri harekâta çok daha rahat başlayabilir.
Türkiye, üç denize kıyısı olan geniş bir deniz sahasına sahip olduğu için Türk Deniz Kuvvetleri de bu coğrafi avantajı destekleyen önemli bir filoya sahiptir. Türkiye’nin deniz kuvvetleri, 16 fırkateyn, 10 korvet, 12 denizaltı ve yakın zamanda envantere giren amfibi hücum gemisi TCG Anadolu ile takviye edilmiş durumdadır. İsrail’in ise Dolphin sınıfı denizaltılar dışında nükleer destekli caydırıcılık adına başka hiçbir kozu yoktur.
Bu noktada en kritik fark ortaya çıkıyor. O da İsrail’in nükleer kapasiteye sahip olmasıdır. İsrail, resmi olarak açıklamasa da yaklaşık 80 ila 100 nükleer başlığa sahip olduğu tahmin ediliyor. Bu yüzden konvansiyonel savaşta zor durumda kalması halinde kullanabileceği kritik bir güç unsuru olabilir.
İsrail ve Türkiye’nin askeri güçleri, birbirinden oldukça farklı yapılar ve stratejiler üzerine kuruludur.
Türkiye’nin geniş insan gücü, büyük kara kuvvetleri ve denizlerdeki varlığı, bölgesel bir güç olarak öne çıkmasını sağlar.
İsrail, yüksek teknolojiye, nükleer caydırıcılığa ve hava üstünlüğüne sahipken, Türkiye ise insan gücü, kara ve deniz kuvvetlerindeki üstünlük ile oluşan stratejik derinliğe sahiptir. Kısa vadede İsrail, teknolojik avantajları ve hava üstünlüğü ile daha etkili olabilir.
Ancak uzun süreli bir savaşta Türkiye’nin geniş kaynakları ve coğrafi avantajı dengeleyici bir faktör haline gelebilir. İsrail, küçük bir ülke olması nedeniyle uzun süreli geniş çaplı bir savaşta lojistik ve insan gücü açısından dezavantajlı duruma düşebilir.