Rusya – Ukrayna savaşı, insansız platformlar şafağının doğuşunu temsil etmesi açısından ve hem küresel çatışmalar hem de Türkiye’nin dâhil olabileceği olası çatışmalar ekseninde kritik bir emsal olarak öne çıkmaktadır. Zira bu savaş, bugüne kadar teoride kalmış çeşitli taktik ve stratejilerin sahada birbirine karşı an be an kullanıldığı bir savaş olarak ayrı bir yere konumlanmayı başardı. Kara, hava ve denizlerdeki üstünlük mücadelesi, savaşa dair yeni yaklaşımları hayata geçirme fırsatı verdiği gibi şaşırtıcı deneyimleri de beraberinde getirdi.
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş başlamadan önce, Karadeniz’deki en büyük donanma olan Rus donanmasının üstünlüğü ele alacağı düşünülüyordu. Ancak savaş başladıktan sonra Rus donanması şaşırtıcı kayıplar verdi. Doğal olarak yaşanan kayıplar nedeniyle Amiral Viktor Sokolov’un yerine Koramiral Sergey Pinchuk getirildi.
Ukrayna donanması, 2014 yılında Kırım’ın ilhakı sürecinde gemilerinin çoğunu Ruslara kaptırdığı için, dünya gözünde bu savaşa başlarken neredeyse yok hükmündeydi. Rusya’nın saldırısı başladığında Ukrayna’nın son amiral gemisi Hetman Sahaidachny firkateyninin de dramatik bir şekilde batırılışı, donanma hakkındaki düşünceleri daha da olumsuzlaştırdı. Bu tabloya bakanlar, gelecekte olanları az çok tahmin edebiliyordu. Genel kanı ise ‘’Ruslar Odesa’ya çıkarma yaparken, Ukraynalıların bir sandal dahi yüzdüremeyecek durumda olduğu’’ yönündeydi.
Ancak savaşın 2. yılında Ukrayna ordusu, mühimmat sıkıntısı nedeniyle Rusya’nın savaş alanındaki ilerlemesine karşı koymakta zorlanıyor olsa da Ukrayna donanması Karadeniz’deki harekâtında şaşırtıcı sonuçlar elde etmeye devam ediyor.
Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhak etmesinden sonra Ukrayna donanmasının neredeyse yok olmasına rağmen, insansız hava ve deniz araçlarıyla bir dizi başarı elde etmesi, diğer ülkeleri de etkiliyor. Doğal olarak ülkelerin donanma konseptlerini gözden geçirmelerine neden oluyor ve silahlanma konusunda buna göre adımlar atmaya yöneltiyor.
Ukrayna, savaşın başındaki durumuna rağmen insansız platformlar eşliğinde şaşırtıcı başarılar elde etti
Ukrayna’nın savaştan kısa bir süre sonra Kırım’a yönelik İHA ve füze saldırılarına başlaması dikkat çekse de en şaşırtıcı başarısı savaşın 2. ayında Rusya’nın Karadeniz’deki amiral gemisi Moskova’yı batırdığı anda kaydedildi.
Bundan iki yıl evvel Ukrayna donanması için acı tabloya bakanlar, bugün bu başarılar karşısında şaşkınlıkla Rusya’nın Karadeniz gücünün bir kısmını savaş dışı bırakabildiğini söylüyor. Ukrayna’nın kendine ait savaş gemileri olmadığı için Rusya ile denizdeki mücadelesi, seyir füzeleri ile insansız hava ve deniz araçları olmak üzere iki unsura dayanıyor.
Ukrayna’nın aldığı istihbaratlar sonucunda patlayıcı yüklü insansız deniz araçlarıyla yaptığı saldırılar, onu tarihe bu alandaki ilk ülke olarak yazdırdı. Örneğin Ukrayna’nın bir Rus denizaltısına yönelik saldırısı, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana bir Rus denizaltısını devre dışı bırakan ilk saldırı olarak kayıtlara geçti.
Rus donanmasının kayıpları, Karadeniz’deki Türk – Rus dengesini değiştiriyor
Rusya’nın donanma gücünü kaybediyor oluşu, zaman zaman Suriye ekseninde onunla karşı karşıya gelen Türkiye tarafından da ilgiyle takip ediliyor. Pek çok sosyal medya platformunda, Türkiye’nin artık Doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki tartışmasız tek büyük donanma olduğu konuşuluyor.
Oysa Ukrayna savaşı öncesinde pek çok kişi, Rusların Karadeniz donanmasının bütün Türk donanmasından daha büyük olduğunu, olası bir çatışmada Türk donanmasının 3 denize dağılmış olduğu için Karadeniz’de Ruslara karşı koyamayacağını, Karadeniz’de çatışma sürdükçe Türk donanmasını parça parça yutacağını varsayıyordu.
Ukrayna’nın içindeki bulunduğu durum, bir dizi başarıya rağmen Rusya’ya karşı zafer kazanmaktan uzak olsa da hem baskı hissettirmeye devam ediyor hem de benzer durumda bırakılmak istenen ülkelere karşı da ilham oluyor.
Neredeyse yarım asırdır gelişen teknolojilerin yerli muadillerini üretmek, yenilikçi çizgiyi bozmamak ve geliştirilen her unsuru ustaca kullanmak üzerine kafa yoran Türk kurmay aklı, şüphesiz Ukrayna – Rusya savaşı eksenindeki asimetrik yetenekleri de gözden geçiriyor. Bu süreçte, Türkiye ile Yunanistan’ın yeniden karşı karşıya gelmesi ihtimaline göre olacaklar da gündeme geliyor ve çeşitli yorumlara sebep oluyor.
Yine de Karadeniz’deki Rus donanmasının devriye, destek ve saldırı görevleri icra ederek, bir donanmanın ana görevlerini hala yerine getirebiliyor olduğunu unutmayalım.
Türkiye’nin SİHA etkinliği, İkinci Karabağ Savaşı’nda kendini gösterirken, Yunanistan’ı endişelendirdi
Azerbaycan’ın Türkiye’den aldığı silahlı insansız hava araçları, Karabağ Savaşı’nda dünyanın dikkatini çekti. SİHA’lar 44 gün süren mücadelede tüm cephelerde kullanıldı, en ağır muharebe koşullarında 3 bin saat aralıksız görev yaptı ve 900’e yakın hedefi nokta atışı ile vurdu.
Haliyle ‘’Türkiye ile savaş’’ konusu ile ülke gündemini sürekli meşgul eden Yunan çevreler, bu husus üzerinde durmaya başladılar. Çünkü o savaşa kadar tıpkı Ermenistan gibi Yunanistan da Türkiye’nin İHA ve SİHA ürünlerini küçümsüyor, Türk karar vericilerin halka karşı bunu sadece propaganda maksatlı kullandığını tekrar ediyordu. Bu süreçte Türkiye ile ABD arasındaki anlaşmazlıklar, Yunan kamuoyundaki Türkiye’nin zayıfladığı algısını güçlendirdi.
Türkiye konusunda Yunanistan sürekli aynı yanılgı içine düşüyor
İkinci Karabağ Savaşı’na kadar Türkiye’nin İHA ve SİHA gücünü küçümseyen Yunanlılar, savaşın sonunda yanıldıklarını anladılar. Aynı şekilde Türkiye’nin S-400 ve F-35 uçakları hususunda ABD ile yaşadığı kriz onları aynı yanılgı içine düşürdü.
Türkiye karşıtı Yunan kamuoyu, ABD ile yaşanan krizin başında Türkiye’nin 10 yıl sonra hava kuvvetlerinin yok olacağına ve Ege’de kendi üstünlüklerinin daim olacağına dair bir inanca büründü. Oysa kısa bir süre sonra MMU KAAN’ın uçuşuyla tekrar yanıldıklarını anlasalar da F-35 uçakları konusuna bakarak bir süre daha kendilerini tatmin etmeyi tercih ettiler.
Ancak bu tatminkârlık da çok uzun sürmedi. Türkiye, ABD ile olan anlaşmazlığın son döneminde, öncelikle F-16 konusunda büyük bir anlaşma yaptı ve akabinde F-35 programına dönüş sinyalleri verildi. Haliyle en büyük NATO ordularından birinin bu duruma düşemeyeceği gerçeği, Türkiye karşıtı tutum içinde olan Yunan kamuoyunun yüzüne çarptı. Oysa Yunanlılar, Türkiye ile ABD’nin her an anlaşabilecek iki ülke olduğunu unutmamalıydı.
Türkiye’nin İHA ve İDA etkinliği, Türk kamuoyu için de bir yanılgıyı beraberinde getirdi
İnsansız platformların Türkiye’ye vermiş olduğu özgüven, ABD ile yaşanan anlaşmazlık dönemine de yansıdı. Zira İHA ve SİDA alanındaki çalışmalar ve kabiliyetler, son yıllarda Türkiye için özellikle İkinci Karabağ Savaşı sonrasında neredeyse bağımsızlığın sembollerinden biri haline gelmişti. Doğal olarak Yunanistan’ın tutumları sebebiyle bu gelişmelere bakarak NATO’ya ihtiyacımız olmadığına, istediğimiz an Yunanistan’ı limanlara hapsedeceğimize dair bir düşünce ortaya çıktı.
Bu düşünceyi öne sürenlere göre, Türkiye’nin bu insansız araçlar sayesinde NATO’da olmasına AB ve ABD ile anlaşmasına gerek yoktu. Ayrıca Yunanistan yaklaşık 10 milyon nüfuslu bir ülkeydi ve bize karşı koyamazdı. İHA ve SİHA ile havada üstünlük kurabilir, füze sistemleriyle üs ve limanlarını kullanılmaz hale getirebilirdik. Zaten Kıbrıs’ta gereken cevabı vermiştik.
Ancak bir dizi diplomatik görüşme ertesinde ve ABD ile yeniden masaya oturulduğunda, durumun o kadar basit olmadığı görüldü. Örneğin F-35 uçaklarına dair süreçte ‘’uçakların parası verildi, hemen teslim edilmelidir’’ düşüncesindeki kesim, meselenin sadece para olmadığını fark etmişti. Neticede “üretmediğin silah senin değildir” hususu net bir şekilde kendini kanıtlamış oldu.
Doğu Akdeniz ve Ege bölgeleri başta olmak üzere Türkiye’nin egemenlik alanları içerisindeki ABD ve Yunanistan faaliyetlerinin oluşturduğu gergin atmosfer, haliyle olası bir Türk – Yunan çatışması senaryosunun değerlendirilmesine neden olmaktadır.
Olası bir Türkiye – Yunanistan savaşına dair tarihi gerçeklikler göz ardı ediliyor
Yunanistan ile Türkiye’nin olası savaşını, Rusya – Ukrayna savaşı ile kıyaslarken unutulmaması gereken iki unsur vardır. İlk olarak hem Türkiye hem Yunanistan NATO müttefiki birer ülke konumundadır. Dolayısıyla uluslararası anlaşmaların bağlayıcı çerçevesinde bir çatışma atmosferinin yaşanması pek mümkün değildir. Öte yandan ikinci nokta unsur olarak ise Yunanistan’ın Avrupa Birliği üyesi olduğu unutulmamalıdır. Bu bağlamda Yunanistan’a hâlihazırda zaten ekonomik desteğini gösteren Avrupa Birliği’nin bu tür bir gelişme içerisinde desteğini daha ciddi şekilde göstermesi beklenebilir. Haliyle Yunanistan’a ekonomik, siyasi ve hatta askeri açıdan Avrupa – ABD desteğinin sağlanacağı öngörülebilir.
Bu yüzden Kıbrıs Barış Harekâtını öne sürerek, “o gün yaptık, bugün yine yaparız” bakış açısı bir gerçeği iyi okuyamıyor. O yıllarda bir yanda Yunan devleti askeri cunta ile yönetilirken diğer yanda da Kıbrıs’ta bir darbe gerçekleşmişti. Dolayısıyla Türkiye karşısında ada Rumları ve Yunanlılar, hem stratejik hem de diplomatik olarak çok kötü bir duruma düşmüş oldular. Zaten operasyonel seviyede Türkiye ile o zaman dahi denk değillerdi. Haliyle Yunanistan kuvvetleri komuta etkinliğini kaybetmiş olarak Kıbrıs adası için varlık gösteremedi.
Bu noktada Kıbrıs savaşı özelinde Yunan donanmasının Türk harekâtı sırasında savaşan tek gemisinin Lesvos adında bir çıkarma gemisi olduğunu söylemek gerekir. O da Kıbrıs adasının batıdaki şehri Baf’a ELDYK Alayını çıkararak derhal kaçmış, Mısır karasularına yaklaşıp kaçınma manevralarıyla Yunanistan’a dönmüştür.
Türkiye’yi Kıbrıs’ta durduran etken neydi? Tarih yine tekerrür edebilir mi?
Kıbrıs savaşı örneğine bakılırken, göz ardı edilen bir gerçek şudur: Türk ordusunun Kıbrıs harekâtı dış diplomatik baskılar sonucu bir kez durdurulmuş, ikincisinde de adanın %35’ini alarak kesin bir şekilde sonlanmıştır.
Dolayısıyla gelecekte bir Yunan – Türk savaşı yaşanırsa, Türkiye’nin en önemli engeli Yunan ordusu değil, küresel dış politik eksendir. Yunanistan tarafı da Türkiye’nin F-35 alıp almamasından çok, bununla ilgilenmektedir.
Nitekim bu eksenin nasıl çalıştığını, Barış Pınarı Harekâtı sırasında gördük. Dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın diplomatik nezaketten yoksun mektubunu unutmamak gerekir. Rusya da Bahar Kalkanı Harekâtı sırasında İdlib’te 34 Türk askerini şehit ettiği saldırıyı gerçekleştirmiş ama Türkiye’nin Soçi Mutabakatını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Olası bir Yunanistan – Türkiye savaşında da aktörler değişse de Türkiye’ye yönelik tutum değişmeyecektir. Aynı şeyin tekrar etmesi kuvvetle muhtemeldir.
Yunanistan, Türkiye’ye karşı yakın geçmişte ne yaptı, gelecekte ne yapabilir?
Yakın geçmişte Yunanistan, Limni adasına Fransız yapımı gemisavar füze bataryalarını koydu. Girit’e şimdilerde Patriotlar ile değiştirmek istedikleri S-300 bataryalarını yerleştirdi. Ardından F-16 modernizasyon programını başlattı. Şimdilerde ise çeşitli tipte helikopter alımı gerçekleştirmeye çalışıyor. Avrupalı savunma şirketleriyle tank modernizasyonları ve zırhlı araçlarını yenilemeye çabalıyor. Alacağı hibeler karşılığında ise Ukrayna’ya aktif olarak mühimmat desteği vermekten de geri kalmıyor.
Ancak günümüzde Yunanistan, tıpkı 1974 yılında olduğu gibi gelecekte de Rodos adasının doğusundan 1 veya 2 gemi haricinde açık denize çıkamayacak durumdadır. Çünkü bu türde bir lojistik kapasitesi bulunmamaktadır. Ege’deki adalarda radar ve gözetleme yapmaya odaklıdır. Türk kuvvetleri ile bu adalar dışında herhangi bir yerde savaşamaz vaziyettedir.
Yunanistan’ın bölgede Türkiye’ye karşıt olarak müttefik edinebileceği tek ülke Esad rejimi tarafından yönetilen Suriye olarak gözükmektedir. Bu türde bir müttefiklik durumu olsa dahi, Esad rejiminin Türkiye karşısına çıkarabilecek bir donanma gücü yoktur. Bunun dışında Yunanistan, yine donanma gücü yetersiz olan GKRY ile liman ve üs ittifakını sürdürebilir.
Bölgedeki önemli aktörler arasında yer alan Mısır ve İsrail, Türkiye’nin coğrafi konumu başta olmak üzere çeşitli etkenler neticesinde Türkiye ile ilişkilerini tamamen kötü bir denkleme sürükleyemeyecek durumdadır. Zira buna emsal olarak son yıllarda Yunanistan’ın Türkiye karşısında yakın olmaya çalıştığı Mısır, Türkiye ile normalleşme sürecine girmektedir. Dolayısıyla Türk – Yunan meselesinde bölgedeki aktörlerin alacağı konum ve tutumlar özellikle Yunanistan açısından ayrı bir kritik öneme sahiptir.
Ayrıca genellikle dış alımla ayakta tutulan Yunan ordu envanteri, 2030’lu yıllardaki ekonomik durum sebebiyle, sayısal olarak etkinliğini kaybedebilir. Yunan Hava Kuvvetleri kısa vadede Dedeağaç’tan Kıbrıs’a kadar bir alanda 150’den fazla uçağı uçuramayacak hale gelebilir. Yunanistan’ın “Türkiye’nin olduğu yerde sayması şartıyla” Ege ve Akdeniz’de öne çıkan bir hava gücüne dönüşebilmesi 2040’lı yıllardan önce mümkün değildir.
Yunanistan konusunda sürekli ABD ve İngiltere desteği konuşuluyor. Oysa Fransa’nın da oldukça etkin bir rolü bulunuyor
Yunanistan, nüfus bakımından Türkiye ile uzun süreli bir savaşa giremeyecek bir ülkedir. Türkiye ile uzun süreli bir mücadele yürütebilmek adına sadece FETÖ, PKK ve DHKPC gibi örgütlerle işbirliği yapabilir. Olası bir savaş durumunda ise ABD ve İngiltere’nin yanında Fransa’ya dikkat edilmelidir.
Ülkemizde her ne kadar Körfez savaşından beri ABD ve İngiltere etkinliği göz önünde bulundurulsa da Fransa ile Yunanistan ilişkileri göz ardı ediliyor. Yunanistan, 2004 yılından bu yana Frankofoni örgütünün tam üyesidir. Frankofoni, dünya çapında Fransızca dilini özel veya kamusal amaçlarla düzenli olarak kullanan kişi ve kuruluşların tamamıdır. Terimin ortaya çıkışı 1880’li yıllara dayanır.
Ayrıca iki ülkenin ilişkileri, 1880’lerin sonuna kadar gidiyor. Günümüzde ABD ordu ve donanmasının yakın destekçisi olarak bilinen Yunanistan, kurulduğu yıllarda ordu ve donanma düzenini Fransızlardan almıştır. Osmanlı karşısında savaş gücü oluşturmaya çalışırken hem ordu hem de donanma, Fransız görevlileri tarafından yeniden organize edilmiştir. Balkan Savaşları itibariyle de Yunan ordusu, Fransız ekolüyle eğitilerek Türklere karşı savaşmıştır. Hatta seferberlik sistemi bile Fransızlar tarafından oluşturulmuştur.
Günümüzde ise Fransız donanmasının amiral gemisi olan uçak gemisi Charles DeGaulle, zaman zaman Yunanistan’ın tek derin deniz üssü olan Souda Körfezi Deniz Üssü’nü ziyaret ediyor. Bu üs, bölgedeki en büyük uçak gemilerini destekleyebilecek kapasitede deniz limanı olarak bilinmesiyle öne çıkmaktadır. İki ülke arasındaki silah anlaşmaları ve tatbikatlar, sık sık dünya gündeminde yerini almaktadır.
Haliyle, Ege ve Akdeniz için Türkiye ile Yunanistan arasındaki bir savaş durumunda Fransa’nın “tarihi rolünü” üstlenmesi beklenebilir. Fransa, derhal Gambot diplomasisine başlayıp Yunan donanması yok olmadan kendi gemilerine Yunan bayrağı bile çekebilir.
Türk-Yunan çatışmasında savaşın seyri nasıl ilerleyebilir?
Muhtemel savaşa operatif seviyede bakarsak, Gambot diplomasisi başlamadan önceki 48 saatlik sürede, Türkiye kesin bir zafer elde etmek durumundadır.
Batıdan destek gelene kadar, Türk Hava Kuvvetleri önleme faaliyetlerine başlarken, bütün insansız savaş araçları ve seyir füzeleri eşliğinde, Yunanistan’ın yüzer varlığı ile adalara yayılmış karadaki askeri varlığını savaş dışı bırakması gerekir.
Akabinde Yunan hava gücünü tamamen ortadan kaldırmalıdır. Türkiye’nin yerli ve milli askeri ürünler alması bu savaşa operasyonel düzeyde hazırlık anlamına gelirken, stratejik seviyede caydırıcılık anlamına da gelir.
Tabi kimsenin istemediği bir sıcak savaş yaşanırsa, olayların nasıl seyredeceğini kestirmek güçtür. Savaş tarihinde birkaç saat hafta içinde biteceği hesaplanan pek çok savaş, aylarca sürüp milyonlarca insanın kaybına neden olmuştur.
Türkiye’nin silahlı insansız araçları Yunanistan’ı limanlardan çıkamaz hale getirebilir mi?
SİHA ve SİDA özelinde konuya bakacak olursak, bir savaşta bu iki unsurun stratejik olarak başarıyı getirmesi için her iki sistemin elektronik harpten etkilenmemesi, hareketli ve sabit hedeflere yapılan saldırılarda verilen kayıplara bakılmaksızın başarılı olması gerekiyor. Bu noktada kullanılan füzeler ve mühimmatlar da büyük önem taşıyor. Bunlar da gelişigüzel hedefe fırlatmaktan ziyade, çeşitli yaklaşma açıları ve mesafeleri hususunda geliştirilmesi gereken taktikler anlamına geliyor.
Örneğin İDA’lar hangi Yunan gemisine nereden ve hangi açıyla yaklaşacak, o sırada SİHA’lar nereden ve hangi açıyla yaklaşacak, bunlar kamikaze olarak mı saldıracak, yoksa mühimmat mı fırlatacak, hepsi olası bir savaştan önce cevaplanması gereken sorular olarak Türk kurmaylarının karşısına çıkıyor.
Olası savaşta sahada bir başka engel daha bulunuyor. Bu engel de Yunanistan’ın verdiği ABD üsleridir. Zaten kısa süre içinde Fransa saldırgan, Almanya yaptırımcı ve ABD baskıcı bir diplomasi trafiğine başlayacak, NATO’daki “birlik ve beraberliğin bozulmaması” için Türkiye karşısında sonuç almaya girişeceklerdir.
Bu yüzden bu savaş Ukrayna’da olduğu gibi Türkiye’nin zaferi Ukrayna’daki gibi sadece İHA – SİHA ve seyir füzesi saldırılarıyla durdurmak mümkün değildir. Şayet insansız platformlar gelişme gösterse de bunlara dayalı yeni taktik ve stratejiler, henüz savaşı bitirme yetkinliğine sahip değildir.
Ayrıca savaşın deniz ve havada yapılan hesabı tutmayabilir. Bu yüzden savaşın ilk dakikalar itibariyle Meriç nehri kıyılarına sıçraması ihtimali de göz önünde bulundurulmalı, Türkiye’nin sınırları içindeki Doğu Trakya topraklarındaki ekonomik işleyiş aksamamalıdır. Bu da ciddi bir devlet planlaması ve seferberlik yapılanması anlamına gelmektedir.
SONUÇ
Yunanistan ile Türkiye arasında, Münhasır Ekonomik Bölge ve kıta sahanlığı meseleleri yüzünden, birbirini mahmuzlayan gemiler ve havada birbirini kilitleyen uçaklar ile üstü kapalı bir savaş devam ediyor. Türkiye Ege’de sismik araştırma, Yunanistan ise tatbikat alanı ilan ederek devlet uygulamalarına girişiyor. Türkiye hem Karadeniz hem de Akdeniz’de sismik araştırma ve tatbikat uygulamalarına yöneliyor.
Türkiye, bir yandan yerli ve milli silah envanterini genişletirken; Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleriyle müşterek görev gücü organizasyonları oluşturmalı, tatbikat ve eğitimlere önem vermeli, harekât tek merkezden planlama ile hazırlanmalıdır. Ayrıca harekâtın icrası yine aynı merkezden kontrol edilmeli ve olası savaş durumunda Gambot diplomasisi başlamadan 48 saat içinde savaşı neticelendirilmelidir.
Ukrayna’nın insansız plaftormlar ve seyir füzeleriyle verdiği zararlar heyecan yaratsa da Rus donanmasının mevcudiyetini ortadan kaldıramamıştır. Dolayısıyla Rus donanması devriye, destek ve saldırı gücünü korumaya devam ediyor.
Bu bağlamda Yunanistan gibi NATO ve AB ülkesi olan bir ülkenin, deniz etkinliğini kaybetmemesi için Batılı ülkelerin elinden geleni yapacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Türk ordusu, olası bir savaşı kısa sürede neticelendirmek için İHA, SİHA ve SİDA etkinliğini artırmalı, donanma ve hava gücünü müşterek operasyonlar konusunda geliştirmeye devam etmelidir.
Bu doğrultudaki başarı, Yunan donanmasını tek mermi dahi atamadan limandan çıkamaz hale getirebilir. Böylece sürekli senaryoların yazıldığı Türk – Yunan çatışması başlamadan bitmiş sayılabilir. Yunanistan savaşa girmeden dahi, pes ederek Türkiye’nin üstünlüğünü kabul etmek durumunda kalabilir. Zaten ‘’kesin güç’’ olmak bunu gerektirir. Bunun dışında insansız savaş araçlarının tek başına zafer kazanmaya yetmeyeceği aşikârdır.