Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı (YTB) Abdullah Eren, 24 TV Moderatör programına katılarak bölge ile ilgili merak edilen soruları yanıtladı.
“Batı Trakya’da uzun yıllardır süren ciddi bir baskı politikası var”
Katıldığı yayında bölgenin Türkiye ile olan bağlarına dikkat çeken Eren, Türk etnik kimliğinin inkar edilme politikalarına değindi.
“14. yüzyıldan itibaren Batı Trakya coğrafi bölgesi; şuan ki sınırlarımız itibariyle, Meriç Nehri ve Karasu Nehri arasında, kuzeyde Rodop Dağları’nın şekillendirdiği bir bölgedir. Türk Müslümanlarının varlığını biliyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nun akabinde Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Türkiye ile Yunanistan arasında bir mübadele antlaşması yapıldı. İstanbul’da ki Rumlarla Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlık hariç tutulmak üzere iki ülke arasında nüfus değişimi yapıldı. Yine aynı yıl 1923 te Lozan Antlaşması imzalandı. Lozan antlaşmasının 37. İle 44. maddeleri ve aynı bu maddelerin Batı Trakya Türk azınlığı içinde geçerli olacağını içeren 45. maddesi kabul edildi. Bu maddeler içerisinde yine bugün bölgede yaşayan ve sayıları 150.000’i bulan soydaşlarımızın hukuk önünde eşitlik, dini özerklik, eğitim özerkliği ve dil haklarının garanti altına alınması, yine eşit medeni ve siyasi haklardan yararlanma gibi çok geniş haklar uluslararası antlaşmalarla daha sonra perçinlenecek bir şekilde Batı Trakyalı Türklere verilmiş durumda.
Bugün gelinen noktayı şöyle özetleyebiliriz; Batı Trakya, Türkiye’ye çok yakın bir bölge. İstanbul’dan Ankara’ya karayoluyla gidene kadar, İstanbul’dan Batı Trakya’ya gidebiliyorsunuz. Yani bizim gönül coğrafyası olarak adlandırdığımız coğrafyalar vardır ama fiziki olarak da uzaktır, Batı Trakya ise fiziki olarak da çok yakın. Bu coğrafya da bilhassa 1960’lar sonrası hangi iktidar gelirse gelsin, hangi siyasi görüş hakim olursa olsun ciddi bir baskı politikasının olduğunu görüyoruz. Esasında bu hak ihlalleri, 1967’deki cuntadan itibaren o zaman oluşturulan; hem eğitimle alakalı, hem dini yaşamla alakalı, hem oradaki Müslüman vakıfların mallarının iadesi ile alakalı, hem de Türk etnik kimliğinin açıktan inkarıyla alakalı birçok husus yıldan yıla hala kötüye gitmekte. Batı Trakya coğrafyasının hakları son 50 yıldır insan hakları, uluslararası antlaşmaları ve Lozan Antlaşması’nın maddelerini hiçe sayan bir takım iç mevzuat hükümleri, cumhurbaşkanlığı kararnameleri, bakanlar kurulu ve meclis kararlarıyla maalesef git gide aşındırıldı. Bugün 2020 yılı itibariyle de Türk etnik kimliğinin net bir biçimde inkarını görüyoruz. Yunanistan’ın bir önceki Cumhurbaşkanı da bölgeye yaptığı ziyarette, “Batı Trakya azınlığı Yunan Müslümanları’dır ve bu böylede kalacaktır” sözüyle de bunu perçinlemiş oldu. Köklü Türk derneklerini 80’li yıllarda kapattılar ve hala tabelalar yerine takılmış değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ’nin buna ilişkin 2008 yılında vermiş olduğu ihlal kararlarına rağmen ve Yunanistan’da Avrupa Birliği (AB) üyesi olmasına rağmen yerel mevzuatta bunları dinlemedi ve topu taca attı. Diğer bir ihlal; eğitim özerkliği ile ilgili… Lozan çerçevesinde verilen çift dilli eğitim imkanlarının azınlık gerek gördüğü takdirde arttırılması, azınlığın kendi eğitim kurumlarını kurarak yaşatması hakları gibi. Bunlarda zaman içerisinde aşındırıldı. Bugün nüfusunun büyük çoğunluğu Türk olan İskeçe ilinde, sadece bir tane azınlık okulu olduğu halde 36 tane devlet okulu olduğunu biliyoruz. Yine Gümülcine’de -%55’i Türk olan bölge- sadece bir tane azınlık okulu varken 26 tane devlet okulu var. Bunlar saymakla bitmiyor.”
“Yunanistan Avrupa Birliği üyesi olduğu halde Avrupa’da en geri kalmış bölge olarak başta Batı Trakya bölgesi geliyor”
YTB Başkanı Abdullah Eren, geçmişte uygulanan en temel insan hakları ihlallerini de işaret ederek, uluslararası antlaşmaların Yunanistan tarafından hiçe sayıldığını dile getirdi.
“Yunanistan’ın uluslararası antlaşma ve hukuku hiçe sayan tavrı yeni değil. Yunanistan Avrupa Birliği üyesi olduğu halde Avrupa’da en geri kalmış bölge olarak başta Batı Trakya bölgesi geliyor, bu tesadüf olamaz. Bir baskı unsuru ve muhasara var bölgede. Köylerde ve köy mezarlıklarında daha yeni tatbikat yapıldı, bu bölge insanına göz dağı vermek için yapılmış bir eylem. Henüz 2020 yılının bu ayına kadar camilere ve Türk yapılarına onlarca saldırı yapıldı. Onun dışında Yunan meclisinde bayrağımıza yönelik bir takım yakışıksız eylemler düzenlendi. Bunların yanında dini özerklik haklarıda var Batı Trakya Türkleri’nin Lozan Antlaşmasına göre… Ama Yunanistan bunu hiçe sayarak 1990 yılında çıkarttığı kararnamelerle atanmış/seçilmiş müftü ayrımını ortadan kaldırmak suretiyle bu hakkını da elinden aldı bölge halkının. Azınlığımızın seçtiği müftülere cezaları, hapis cezalarını devam ettiriyor. Diğer yandan vakıf mallarının %80’inin ne olduğundan emin bile değiliz. Hem adalarda hem de bu bölgede vakıflara yönelik ciddi bir baskı var; vergi cezalarından el koymaya kadar… Tüm bunlar yıldırma politikalarıdır. Batı Trakya Türkleri’nin 1989 yılındaki 29 ocak gösterisinden önce; insanların evlerine telefon çekmelerine, ehliyet almalarına, arazi alma-satmalarına bile müsaade edilmiyordu. Bunlar en temel vatandaşlık hakları; unutuyoruz ama bunları yaşadı bölge insanı… Bugün 2020 yılındayız ancak hala benzer baskılar devam ediyor. Akdeniz gerilimi de tabi baskıyı etkiliyor ama tüm bunlar yeni değil, Yunanistan bunları yapmak için bahane aramıyor.
Soydaşlarımız açısından baktığımızda, yeni konjonktürde artık Türkiye Cumhuriyeti’nin bekleyen veya izleyen taraf değil aksiyon alacak taraf olacağını söyleyebiliriz. Doğu Akdeniz’de de haklarını sonuna kadar koruyan Türkiye böyle bir imaj çiziyor. Ben de aynı zamanda bir Batı Trakyalı olarak şunu söylemek istiyorum; Türkiye’de Batı Trakya meselesi çok az biliniyor. Lozan Antlaşması ile hakları koruma altına alınmış tek ulusal azınlığıdır Türkiye’nin, Osmanlı bakiyesidir ve bizim yanı başımızdır. Soydaşlarımızın gündelik yaşantılarının hala bizden bir farkı yok. Bunu şunun için söylüyorum Türkiye’de çok az gündem oluyor, ancak Yunanistan ile bir gerilim olursa gündeme geliyor Batı Trakya meselesi. Fakat Yunanistan yıldırma politikalarını hep sürdürüyor ve uygulamaya devam ediyor. Tüm bunlara rağmen soydaşlarımız bunlara göğüs geriyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin yanlarında olduğunu biliyorlar. Bizde Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) olarak dünyadaki tüm soydaşlarımızda olduğu gibi Batı Trakya’daki soydaşlarımızın da eğitim ve kültür alanında haklarını savunmaya gayret gösteriyoruz, projelerimizle/çalışmalarımızla geleceğe daha kuvvetlenerek çıkmalarını istiyoruz. Bu konunun daha çok gündeme gelmesi gerektiğini düşünüyoruz.”
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi