Türk ordusunun, Batılı devletlerin güdümündeki Yunan ordusunu hezimete uğrattığı Sakarya Meydan Muharebesi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanacağının en büyük müjdecisi oldu.
Türk ordusunun, Batılı devletlerin güdümündeki Yunan ordusunu hezimete uğrattığı Sakarya Meydan Muharebesi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanacağının en büyük müjdecisi oldu.
Sakarya Zaferi’nin 99’uncu yıl dönümü dolayısıyla derlediği ve duayen tarihçilerden aldığı bilgiler ışığında, 22 gün süren yoğun çatışmaların ardından zaferle sonuçlanan Sakarya Meydan Muharebesi, Türk ve dünya tarihinin önemli savaşları arasında yerini aldı.
Atatürk Araştırma Merkezi (ATAM) Başkanı tarihçi Prof. Dr. Adnan Sofuoğlu, Türk yurdunun kurtulmasındaki önemli muharebeye ilişkin yaptığı açıklamada, 6-11 Ocak 1921 Birinci İnönü Savaşı’nın ardından 23 Mart-1 Nisan 1921 İkinci İnönü Muharebesi’nde Yunanların yenik duruma düştüğünü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) zafer kazandığını belirtti.
Sofuoğlu, Yunanların bu zaferlerden sonra büyük saldırı için hazırlandıklarını, İngilizlerin de örtülü desteğiyle Yunan askeri gücünün son haddine kadar artırıldığını ve tepeden tırnağa kadar silahlandırıldığını kaydetti.
Hedefin, Türk ordusuna kesin darbeyi vurarak, TBMM Hükümeti merkezi Ankara’ya girmek, böylece Sevr Antlaşmasını tartışmasız kabul ettirmek, aynı zamanda kendi büyük ideallerine (Megali İdea) ulaşmak olduğunu ifade eden Sofuoğlu, Yunan Kralı Konstantin’in 7 Temmuz’da İzmir’den Uşak’a, cephenin ileri hattına gelmesiyle 8 Temmuz 1921’de hareketlenen Yunan ordusunun 10 Temmuz’da büyük saldırıyı başlattığını ve saldırının 24 Temmuz’a kadar devam ettiğini söyledi.
Sofuoğlu, ilk etapta önemli ilerleme kaydeden Yunan ordusunun, Kütahya ve Eskişehir’i ele geçirdiğini, Türk ordusunun da Yunan taarruzuna karşı savunma tedbirlerini güçlendirmeye çalıştığını ve esas savaşı kabul edeceği yere kadar, başarılı bir şekilde çarpışarak geri çekilme harekatı gerçekleştirdiğini dile getirdi.
Sofuoğlu, savaşın seyrini şu sözlerle anlattı:
“Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilerek Yunan Ordusu ile arasında mesafe koyan Türk ordusunda da önemli hazırlıklar sürmekteydi. Mustafa Kemal Paşa, 5 Ağustos 1921 itibarıyla üç ay süreyle Başkomutanlık görevine getirildi. Mustafa Kemal Paşa ilk iş olarak ordunun başarıya ulaşmasında en önemli faktör olan lojistik destek kaynaklarını artırmak için 7-8 Ağustos’ta Tekalif-i Milliye emirlerini yayınladı. Doğu Cephesi’nden ve Merkez Ordusu’ndan seçkin bazı birlikler, Batı Cephesi’ne kaydırıldı. Böylece ordunun Sakarya’nın doğusuna çekilişinden itibaren geçen bir aylık sürede, beklenen bir Yunan genel taarruzuna karşı köklü bazı savunma tedbirleri alınmış oluyordu. Sakarya Meydan Muharebesi’ni üç aşamada değerlendirmek mümkündür. Birincisi, 23-31 Ağustos arasında Yunanlıların sürekli taarruzda bulunup, Türk kuvvetlerinin bu taarruzlara başarılı bir şekilde karşılık verdiği çarpışmalar. İkinci aşama, 1-5 Eylül arasıdır ki, bugünlerde Yunanlılar bazı tepeleri ele geçirmiş ve Türkler aleyhine bazı mevzi değişiklikleri olmuştur. Üçüncü ve son aşama, 6-12 Eylül arasında Türk kuvvetlerinin taarruza geçtiği ve kesin sonuca ulaştığı muharebelerdir.”
Yunan ordusunun 23 Ağustos 1921’de ciddi olarak 100 kilometreyi bulan hat boyunca, Türk mevzilerine taarruza başladığını, muharebenin, 100 kilometrelik cephe üzerinde meydana geldiğini kaydeden Prof. Dr. Adnan Sofuoğlu, şunları aktardı:
“25 Ağustos’a kadar aralıksız 20 saat devam eden muharebe sonucunda, Yunan ordusu umduğunu bulamamış ve oldukça fazla kayıp vererek püskürtülmüştür. Yunan ordusunun Türk savunma hatlarını zaman zaman kırdığı böyle bir ortamda Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 26 Ağustos’ta çizgiye bağlı cephe sistemini değiştiren o meşhur emrini vermiştir: ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça düşmana terk olunamaz.’ Başkomutanın bu emrini alan Türk ordusu ile Yunan ordusu arasında takip eden günlerde çarpışmalar bütün şiddetiyle sürmüştür.”
Sofuoğlu, 23 Ağustos’tan 31 Ağustos’a kadar bir hafta boyunca gece gündüz bütün cephede şiddetli muharebelerin devam ettiğinin altını çizerek, “Bu muharebeler her iki taraf için de büyük kayıplara sebep olmuş ve özellikle taarruz hareketi yaptığından Yunanlıların kaybı doğal olarak daha fazla olmuştur. Yunan ordusu muharebenin genel seyrini kendi lehine çevirebilecek önemli hiçbir başarı sağlayamamıştır. Muharebe devam ettikçe de çeşitli yokluk ve zorluklara rağmen Türk ordusunun mukavemeti gittikçe artmıştır.” dedi.
Sofuoğlu, Yunan basınının, kayıpları sonrasında Sakarya doğusundaki tahkimatın Kütahya ve Eskişehir’deki tahkimattan daha kuvvetli olduğunu, Yunan karargahının böyle bir şiddetli Türk direnişi karşısında kalacağını ümit etmediğini ve Türklerin önemli sayıda yedek kuvvetlerini ve hatta Bolşevik askerlerini yardıma getirdiğini bile yazmaya başladıklarını, Fransız, İtalyan ve İngiliz basınının da Yunan kayıplarının büyük olduğunu ve Yunanların Türk ordusunu mağlup etmeleri ihtimalinin azaldığını yazdıklarını vurguladı.
Mustafa Kemal Paşa’nın ifadesiyle “Sakarya Melhame-i Kübrası”
Türk komuta heyetinin, 10 Eylül 1921’de genel taarruz emrini verdiğini belirten Sofuoğlu, Beylikköprü, Duatepe ve Kartaltepe muharebelerinin çok şiddetli geçtiğini, Yunan ordusunun tam anlamıyla hezimete uğradığını, 13 Eylül sabahı Sakarya Nehri’nin batısında Yunan ordusundan eser kalmadığını ifade etti.
Sofuoğlu, “23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar 22 gün ve 22 gece aralıksız devam eden, Mustafa Kemal Paşa’nın ifadesiyle ‘Sakarya Melhame-i Kübrası’, yeni Türk devletinin tarihine, cihan tarihinde ender olan büyük bir meydan muharebesi olarak geçmiştir. Türk ordusu Sakarya’da bozguna uğrayan Yunan ordusunu Eskişehir ve Afyon hattına kadar kovalamıştır. Bozgun halinde kaçan düşman, yenilginin acısını sivil halktan çıkarırcasına geçtiği köyleri ateşe vermiş, halkı katletmiş ve nakledebildiğini beraberinde götürmüştür.” dedi.
“Yunanlıların Megali İdeası Sakarya’da durduruldu”
Milli Mücadele’ye sıfırdan başlayarak giren Türk milletinin önce halkın bağrından çıkan Kuvayımilliye birlikleriyle kuvvetli ve muntazam düşman ordularıyla çarpışmaya başladığını, çok büyük fedakarlıkla meydana getirdiği ordusuyla, kuvvetli ve mağrur Yunan ordusunu Sakarya Meydan Muharebesi’nde hezimete uğratarak Milli Mücadele’nin ve Türk tarihinin akış ve talihini değiştirdiğinin altını çizen Sofuoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Aslında burada mağlup olanı yalnızca Yunanlılar olarak düşünmek doğru olmaz. Buradaki galibiyet, Sevr’i, daha geniş anlamda Şark meselesini bir an önce gerçekleştirmek isteyen Batı emperyalizmine ve bunun sürekli lokomotifi olagelmiş İngilizlere karşı elde edilen bir galibiyet idi. Bu yüzden zaferin yurt dışında ve yurt içinde çok büyük yankıları olmuştur. Yunanlıların Megali İdeası da Sakarya’da durdurulmuş ve Sakarya ırmağı bir kement olmuştur. Sakarya Zaferi rolleri de değiştirmiştir. Bu zamana kadar savunma savaşı veren Türk ordusu, artık inisiyatifi ele alıp taarruz durumuna geçecek Yunan ordusu ise savunma durumunda olacaktır. Yani artık taarruz sırası Türk Ordusu’na gelmişti. Sakarya Zaferi aynı zamanda pusuda fırsat bekleyenlerin yüzlerinde patlamış bir tokattır.”
“Topyekün bir iradenin simgesiydi”
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neşe Özden de Sakarya Zaferi’nin Türk Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktası olduğunu vurguladı.
Özden, “Bu vesileyle, bir kez daha, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, aziz vatanımız uğrunda ebediyete intikal eden tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi minnetle ve saygıyla anıyorum.” dedi.
Özden, Sakarya Meydan Muharebesi’nin görünürde işgalci Yunanların Ankara’yı hedef alan büyük taarruzunu kırmak için yapıldığını belirterek, “Aslında tüm Türkiye’nin ayakta ve hazır olduğunu gösteren topyekün bir iradenin simgesiydi.” değerlendirmesinde bulundu.
Yunan kuvvetlerinin ve onların destekçileri olan itilaf devletlerinin, Ankara’nın ele geçirilmesiyle işgale direnen Türk gücünün merkezinde sarsılması, 1921 başlarında İnönü muharebelerindeki Yunan yenilgisinin rövanşının alınması, 1920 tarihli Sevr Barış Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinin temini gibi farklı beklentilere sahip olduğunun altını çizen Özden, “Bu nedenledir ki, Sakarya Muharebesi Sevr’e karşı bir duruştu ve Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’nın da ifade ettiği gibi ‘tarih-i harpte misli belki olmayan’ bir meydan muharebesiydi.” ifadesini kullandı.
Prof. Dr. Özden, muharebe sonrasına bakıldığında da Sakarya Zaferi’nin askeri sonuçları kadar siyasi ve diplomatik kazanımlarının da kayda değer olduğunu belirterek, “Zaferden sonra, 20 Ekim 1921’de itilaf devletlerinden Fransa ile Ankara İtilafnamesi ve 13 Ekim 1921’de Kafkas Cumhuriyetleri ile Kars Antlaşması imzalanarak, güney ve doğudaki mücadelemizde büyük bir ilerleme daha kaydedilmiş oldu.” dedi.
100 subaydan 80’i şehit oldu
13 Eylül 1921’deki Sakarya Zaferi ile işgal altındaki sahanın düşmandan temizlendiğini anlatan Özden, kahraman Türk ordusunun bu muharebe sonunda, şehit ve gazi olmak üzere büyük can kaybı verdiğini, birlik mevcutlarına göre subay zayiat oranının yüzde 70-80’e ulaştığını, bu sebeple Sakarya Meydan Muharebesi için “Subay Muharebesi” de denildiğini ifade etti.
Başkomutan Mustafa Kemal’e, 19 Eylül 1921’de kanunla “Gazilik” unvanı ve “Müşir” rütbesi verildiğini kaydeden Özden, sözlerini şöyle sürdürdü:
“TBMM Reisi ve Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa, 19 Eylül’de TBMM’deki beyanatında, Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa’yı ‘muharebe meydanlarının hemen her noktasında gece ve gündüz hazır bulunmuş’ ve gerekli tedbirleri ‘mahallinde icabedenlere tebliğ etmiş’ olmasından dolayı, Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’yı ise ‘derin bir zeka, yorulmaz bir azim’ ile gece gündüz harekatın en ufak noktalarına varıncaya kadar ordusunu sevk ve idare ederek başarıya ulaştırmış olmasından dolayı tebrik etmiştir.”
Özden, Milli Savunma Bakanı Refet Paşa’nın muharebe boyunca ordunun ihtiyacı olan her şeyi zamanında yetiştirmesinden de takdirle bahsedildiğini aktararak, Mustafa Kemal Paşa’nın, “Bütün dünyanın bilmesi lazımdı ki Türk halkı, TBMM ve Hükümeti, her medeni millet ve hükümet gibi varlığının, hürriyet ve istiklalinin tanınması talebinde katiyen musır ve kararlıydı ve bütün davası da bundan ibaretti. Eğer Yunan ordusunun bizi, meşru olan, haklı olan davamızdan sarfı nazar ettireceği düşünülüyorsa, bu gayrimümkündü.” sözlerini hatırlattı.
Prof. Dr. Özden, sözlerini şöyle tamamladı:
“Ulu Önder Atatürk’ün sözlerinden de anlaşıldığı üzere, dün de bugün de Türk ulusunun kararlılığı, meşru olan ve haklı olan davasından asla vazgeçmeden yaşamın her dalında gayretini ve mücadele ruhunu yüksek tutmak, ulusal birliğini ve dünya barışını korumak, aklın ve bilimin ışığında çağın daha da ötesine geçecek şekilde ilerlemektir.”
Editör : SavunmaTR Haber Merkezi